İstanbul’da bir kanun adamı, sokaklarda bir suç bilgesi. Başkomiser Nevzat, karmaşık cinayetleri çözerken insan ruhunun derinliklerinde gezinmeye devam ediyor...
Edebiyat bazen çok tehlikeli olabilir. Anna Karenina, Madam Bovary, Esmeralda ve daha birçok kadın roman kahramanı... Bu muhteşem kadınlara ulaşmaya çabalarken, önce doğru düşünme yeteneğini, sonra da yaşamını yitiren bir adam...
Kimsenin önemsemediği overlokçu bir kızın cinayeti bile önemli sırlar içerir. Katil ve maktul apaçık ortadaymış gibi görünse de hakikat çok derinlerde gizlenmiş olabilir. Ama ne kadar gizlenirse gizlensin, Başkomiser Nevzat gibi vicdanlı polisler olduğu sürece karanlık aydınlanacak, adalet mutlaka yerini bulacaktır.
Aşk hiçbir zaman masum değildir. Petersburg’un soğuğundan, İstanbul’un sıcağına gelen bir Rus bilim insanı. İstihbarat servislerini birbirine düşürecek kadar gizemli bir kayboluş. Mutluluğu ararken kendini ölümün kıyısında bulan çaresiz bir âşık...
En zevkli anlar kanlı gerçeklere dönüşebilir… Cinayetleri çözmek için sadece aklından ve deneyimlerinden değil, yaralı yüreğinden de güç alan Başkomiser Nevzat, belki de en çok bu yüzden ayrılıyor benzerlerinden, belki de en çok bu yüzden seviliyor, okunuyor ve hatırlanıyor. “Aşkımız Eski Bir Roman”, onun bu zorlu serüveninde yepyeni bir halka...
“... mesleğini doğru yapmak için cesaret yetmez, aynı anda kocaman bir yürek ister. Ama o yürek çelikten yapılmıyor. Bir süre sonra el bombası gibi gümlüyor. O yüreği zamansız gümletmeyelim Ali. Zalimleri sevindirmenin âlemi yok.”
Ahmet Ümit was born in 1960 in the city of Gaziantep in southern Turkey. He moved to Istanbul in 1978 to attend university. In 1983 he both graduated from the Public Administration Faculty of Marmara University and wrote his very first story. An active member of the Turkish Communist Party from 1974 until 1989 Ümit took part in the underground movement for democracy while Turkey was under the rule of a military dictatorship between 1980-1990. In 1985-86 he illegally attended the Academy for Social Sciences in Moscow. Ümit worked in the advertising sector from 1989-1998 and is currently employed as cultural advisor at the Goethe Foundation in Istanbul. He has one daughter Gül. Since 1989 Ümit has published one volume of poetry three volumes of short stories a book of fairytales one novella and six novels. One of Turkey’s most renowned contemporary authors Ümit is especially well-known for his mastery of the mystery genre as reflected in many of his bestselling novels and short story volumes. Drawing upon the unique political and historical background of his home country Ümit delves into the psyches of his well-wrought characters as he weaves enthralling tales of murder and political intrigue.
Aşkımız Bir Roman, Ahmet Ümit'in Başkomser Nevzat Serisi'nin yeni kitabı. Ben bir roman olduğunu düşünerek almıştım; ancak kitap bir roman değil, bir öykü kitabı; "Aşkımız Eski Bir Roman", "Overlokçu Kız" ve "Sergey Nikolayeviç Jerkovski'ye Ne Oldu?" isimli üç öyküden oluşuyor. Diğer iki öyküyü de merakla okusam da Aşkımız Eski Bir Roman, bu üç öykü içinde en sevdiğim öykü oldu. Edebiyata gereğinden fazla düşkün bir adamın "Agatha Christie" tarafından öldürülmesi ile başlıyor. "Edebiyata gereğinden fazla düşkün" derken gerçekten abartmıyorum, zira söz konusu maktul, gerçek hayattan kopmuş, tam olarak romanlarda yaşayan birisi. Bu öyküye yönelik tek şikâyetim böyle bir cinayetin bir öyküden ziyade bir romana konu olabilecek olması.
Bir de Ahmet Ümit normalde bunu pek yapmazdı; ancak bu üç öyküde de göze sokulan toplumsal sorunlar, "BEN BİR MESAJ VERİYORUM" diye adeta bağıran sosyal mesajlar okumak beni bir miktar irite etti diyebilirim. Oysa Ümit, bunları hikâyesinin içine başarıyla yedirebilen bir romancıdır.
"Cinayet silahı kimin elinde olursa olsun, kurbanı öldüren, aslında kendi tutkusudur."
Güzel başlayan ama rahat tahmin edilebilen öyküler... Ayrıca toplumsal kaygılarını göze sokmuş bu sefer, belki de daha çok uzun romanlar yazan biri olduğundan öykülerde mesajı direkt vereyim diye düşündü.
İstanbul Hatırası'nı bundan yaklaşık 10 yıl evvel, bir kış günü, ışıklarına ve süslerine her daim bayıldığım yılbaşı ağacıma baka baka okumuştum. O zamanlarım çok keyifliydi ve bu nedenle dün ne yediğimi unuturken bu hisler hiç unutulmadı.
O zamanlar Ahmet Ümit beni çok şaşırtmıştı. Okuduğum ilk kitabıydı ve kurgusu, akıcılığının yanısıra bildiğim tanıdığım mekanlarda geçmesi içimi ısıtmıştı. Mesela Ejderha Dövmeli Kız'da Lisbeth ve Mikael Götgatan isimli bir caddede koşturur durur ama bu bize birşey ifade etmez. Oysa İstiklal Caddesi, Kurtuluş, Beykoz öyle mi?
Bu yüzden Aşkımız Eski Bir Roman'ı biraz bu duygularla okudum. Kitap akıcı ve bölüm araları olmadan üç kısa hikayeden oluşsa da üçü de ilgimi çekti ve hoşuma gitti. Yalnız 96 bölüm Behzat Ç. izleyince ister istemez etkisi altında kalıyor. Başkomiser Nevzat için aynısını söyleyemem ama Ali bende Harun'u, Zeynep de Eda'yı çağrıştırdı.
Elbette ki daha uzun bir hikaye olsaydı okuyucuyu daha fazla doyururdu ancak benim için oldukça keyifliydi. Bununla birlikte Goodreads'den tanıştığım, kısa sürede dost olduğum ve bu kitabı bana armağan eden Jeffy Ancel'e de çok teşekkür ederim.
Yazarin anlatimini cok seviyorum, gercekten akici anlasilir bir dili var. Ama bu uc oykude de hep bir eksiklik vardi, bir basitlik vardi. Toplumsal noktalara deginmis yine ama bu kadar acik acik anlatmayi tercih etmesi bilmiyorum kafami karistirdi. Ozellikle ilk oyku en basinda katilin kim oldugu belliyken hic uzerine dusulmedi. Onceki eserlerindeki zekice kurgulari maalesef bu uc oykude kullanamamis yazarimiz. Bir kurgu ve olay orgusu var ama ya cok hizli olup bitiyor ya da cok basit bir merak duygusu uyandirmiyor... Maalesef bu sefer cok da basarili olmayan bir eserle çıkmış yazar karşımıza. Umarim şuanda yazmakta oldugu eser de bu sekilde hayal kırıklığına uğratmaz bizi...
Kitap, Baş komiser Nevzat ve ekibinin (Zeynep&Ali) dâhil olduğu 3 farklı cinayeti anlatan 3 öyküden oluşuyor.. Geçmiş romanlardan aşina olduğumuz karakterler her zamanki gibi; samimi, içten, sıcak.. Baş komiser Nevzat acılarıyla yaşamaya biraz daha alışmış, hayata biraz daha tutunmuş gibi.. Olaylara bakış açısından, söylemlerine kadar yansımış bu.. Cinayetlere konu olan olaylar insanın merak duygusunu ayakta tutuyor, kitabı elinizden bırakamıyor, hemen sonunu getirmek istiyorsunuz tüm öykülerin.. Ki sorun da biraz burda başlıyor, öykülerin sonu hemencecik geliveriyor; biraz kısa kalmış sanki.. Siz hikayeyi yeni oturtmuşken kafanızda, bir bakmışsınız; olay çözümlenmiş.. Ek olarak, öykülerin sonlarını tahmin etmekte yani katilleri bulmakta da çok zorlanmıyorsunuz.. Sözün özü Ahmet Ümit'in sadece bir kurgu&sonuç yazarı olduğunu değil de; olayı anlatırken olayla ilintili bir çok şeyi size aktardığını (İstanbul Hatırası'nda İstanbul'un tarihi ile ilgili bilgi vermesi, Sultanı Öldürmek'te Osmanlı Tarihi ile ilgili bilgi vermesi.....v.s) düşünüyor ve bunu seviyorsanız, bu kitapta bunu bulmak pek mümkün olmayabilir.. Ama Baş komiserimizi çok özlemişiz, o ayrı :)
Kitap üç kısa romandan oluşuyor. Her zamanki gibi akıcı, bir solukta okunan bir kitap olmuş. Ancak diğer Başkomiser Nevzat kitaplarından biraz farklı. En çok, kitaba da ismini veren üçüncü romanı beğendim. Özellikle ilk ikisinin; hem olay örgüsünden ve derinliğinden, hem kahramanların (Nevzat hariç, yardımcılarının karakter kırılması dahil) fikir ve diyaloglarındaki saldırgan tutumdan, hem de değinilmeye çalışılan bir çok sosyal soruna bakış açısından, ayrıca da ‘anlatan’ın “argo” kullanımından dolayı -açıkça söylemek gerekirse- Ahmet Ümit’in kaleminden çıkmış olduğuna da inanamadım.
3,5/5 Ahmet Ümit kalemi ile çok uzun zamandan beri tanışmak istediğim bir yazardı. Nasip aralık ayının yıldız maratonunaymış en sonunda tanıştım kendisi ile. Fakat yazarın kitaplarını okumaya sanırım yanlış kitaptan başlamışım.🙃 Öncelikle anlatımı, kurgusu, karakterleri gayet hoşuma gitti. Okuması keyifliydi hiç sıkılmadım. Ama neticede işlenen bir cinayeti okuyoruz. Katilin kim olduğunu öğrenmeye çalışırken nefes nefese kalmak heyecandan sayfaları çevirmekte zorlanmak isterdim. Fakat ne yazık ki öyle bir heyecan yaşayamadım. Ayrıca karakterlerin soyisimleri yaptıkları işleri çağrıştırıyordu ve bu durum benim gözüme çok battı, çok zorlama geldi. Mesela Hoşgör soy isimli karakterimiz psikolog, Uzunkürek soy isimli karakterimiz fırıncı, Kantaroncu soy isimli karakterimizin ise ilaç şirketi var. Daha sonra bir arkadaşımdan yazarın Antepli olduğunu ve bu saydığım soy isimlerin Antep’te semt isimleri olduğunu öğrendim. Belki de yazar gönderme yapmak istedi memleketine bilemeyeceğim. 🤷🏽♀️ Sonuç olarak yazardan beklediğimi alamadım bu kitapta fakat sevilen başka kitaplarını da mutlaka okumayı düşünüyorum.
Aşkımız eski bir roman, Çocukluğunda yaşadığı bir olay neticesi ile psikolojik sorunları bulunan Edip, İstanbul Pera otelde yıllar önce Agatha Christe’nin kaldığı odada ölü bulunur. Edip zengin ve edebiyat düşkünüdür, eşinden ayrılmıştır, cinsel sorunları vardır, sadece roman kahramanları hayali ile ilişki kurabilmektir. Nevzat komiser ve arkadaşları cinayeti çözmeye çalışacaktır.
Overlokçu Kız, Gülseren gecenin bir yarısı çalıştığı atölyede ölü bulunur, kardeşi Gülabi,eski aşkı Zuko ve çete arkadaşları derken, kayınvalidesi Satı olaya kan davası boyutu ile karışır. Gülseren’in yeni sevgilisini ararken katil umulmadık biri olarak ortaya çıkacaktır.
Sergey Nikolayeviç Jerkovski’ye ne oldu, Kanserin çaresini bulan bilim adamı Sergey İstanbul’da kaybolur. Ama işin içinde iki ayrı cinayet daha bulunur. Sergey’in yasak aşkı Leyla, birlikte kaçmaya hazırlanırken kocası Mazlum tarafından öldürülür. Mazlum’da intihar edecektir. Sergey’in kaybolmasının ardında ilaç şirketleri ve küçük mafya grupları da işin içine girmiştir.
Ben de öykü kitabı olduğunu bilmeden alanlardanım. Roman beklentisi Ahmet Ümit severler için hayal kırıklığı olmuş olabilir. Ki bende oldu.
Aynı zamanda kitaba ismini de veren ilk öykü enteresan. Roman olarak okumak isterdim, tadı damağımda kaldı. İkinci öyküyü zayıf buldum. Hem kolay tahmin edilebilir hem de derinliksizdi. Son öykü, çarpıcı ve farklı sonuyla aklımda kalacak. Eğer polisiye öykü türünde bir şeyler okumak istersen sonuncusu gibi olsun isterdim.
Ahmet Ümit için bir nevi YKY’na hoşgeldin tadında olan bu kitabı bitirip, yeni Başkomiser Nevzat romanını beklemeye koyuluyorum.
Bir kere öykü kitabı olduğunu bilseydim almazdım. Sanki yazar başkomiser nevzatla ilgili ne yazsam okunur arada da bu kitabı çıkartayım demiş gibi. Ben çok hayranı değilim açıkcası ama kendisine bir şans daha vermek istemiştim. Boşunaymış. Üç öyküde de katili daha ilk birkaç sayfadan tahmin ettim. Bütün heyecanı kaçtı. Ayrıca başkomiser Nevzatı okuyunca sizin de aklınıza arka sokaklar dizisi gelmiyor mu?
İlk defa Ahmet Ümit okudum daha doğrusu ilk defa polisiye okudum. Şimdi deli gibi Ahmet Ümit okumak istıyorum o kadar sevdim dilini... Abarttım mi bılmıyorum ama kıtaba başlar başlamaz daha cinayet işlenmeden “acaba katil kim diye tahminler yürütmeye başladım 🥺
Başkomiser Nevzat serisinin en zayıf halkası. Zaten roman değil üç öyküden oluşan bir kitap. Adeta her yıl bir Nevzat kitabı yayınlamalıyım hissiyle yazılmış.
Ahmet Ümit’in artık Başkomiser Nevzat’ın karısının ve çocuğunun ölümünü çözecek güçlü bir romanla seriye nokta koyması gerekiyor.
Hikayeleri keyifle, sıkılmadan okudum. Ancak aralara serpiştirilen toplumsal ve güncel sorunlarla ilgili mesajlar çok göze batıyordu. " Ben mesaj veriyorum " diye bağırıyor sanki yazar.
Üç ayrı hikayeyi de çok beğenerek okudum. Yazarın bu hikayelerin üçünü de istese ayrı birer roman haline getirebileceğini fakat az ve öz anlatımıyla çok keyifli birer hikaye olarak bıraktığını düşünmekteyim. ☺️
Çok klasik, o kadar ki, katil göründüğü anda tahmin ediyorsunuz ama dil akıcı ve hikaye bir şekilde sürükleyici, bu yüzden polisiye seviyorsanız eğelndiriyor.. Normalde derin sohbetler yaptığın ve sevdiğin biriyle, yine derin muhabbetler beklerken, havadan sudan konuşmak gibi..
Ahmet Ümit, iyi polisiye yazarının olmadığı ülkedeki Abdurrahman Çelebi'dir.
Yanlış anlaşılmasın, kötü bir yazar olduğunu düşünmüyorum. Yazdıklarının bazılarını belki 15 yıldır okuyorum. İstanbul Hatırası örneğin, çok iyi bir kitaptı. Kavim de öyle.
Bununla birlikte, Ahmet Ümit'in kitaplarının önemli bölümü, genel olarak yazım tarzı ve kurgusu en iyi olasılıkla ortalamadır. Böylesine ortalama bir yazarın ve yazım tarzının Türkiye'de polisiyenin başını çekmesi -ki çoğu kişi böyle düşünüyor, ben de ezberimden 'hayır, filanca kişi daha etkin ve ünlüdür' diyemiyorum- Türkiye'de suç yazınının ne ölçüde ilkel olduğunu gösteriyor.
Edindiğim izlenim Ahmet Ümit'in boş bir adam olduğu yönünde. Alışılageldik Türk liberallerinden ayrıldığı tek nokta, polisiye yazıyor olması. Böyleyken yazar kimliğiyle birtakım sorunlarım zaten var, ek olarak yazdıklarında da sıradan bir okur olarak yazar kimliğini gözardı etmemi sağlayacak bir yan yok.
Aşkımız Eski Bir Roman, üç öyküden oluşuyor. YKY'nin son zamanlarda yayın dünyasında çok eleştirildiğini biliyorum, bunları bir yana koyarsak baskı kalitesi ve yazı tipi olarak Everest'ten daha iyi iş çıkardıklarını düşünüyorum.
Öyküler genel olarak heyecansız, yönelimsiz, derinliksiz. Gerçek bir hesaplaşma ve yüzleşme duygusu yok. Ancak bu, yazarın genel tarzına çok koşut bir durum. Ahmet Ümit'i Ahmet Ümit olduğu için suçlamak anlamsız.
Buna karşın, karakterlerin ezici çoğunluğu karton ve bu doğrudan yazım niteliğiyle ilintili. Yani karakterlerin hiçbir içtenliği, hiçbir derinliği, hiçbir canlılığı yok. Ali ve Zeynep karakterleri çıkartılıp adlarının olduğu yere 'maço ve sıradan Türk polisi' ile 'kırılgan ama kültürlü genç kadın polis' yazılsa öyküler hiçbir şey yitirmez. Nevzat'ın kendisi de alabildiğine yapay bir adam, insanın zihninde bir türlü adamakıllı yer edinemiyor, başkomiser değil de polislere danışmanlık yapan bir yazarı andırıyor ki bu da Ahmet Ümit'in karakter yaratımında kendisini aşmada sorun yaşadığı anlamına geliyor kişisel görüşümce.
Diyaloglar ölesiye zorlama. Herkes olağanüstü sevimsiz bir tiyatro Türkçesiyle konuşuyor. Kitabın geneline bir yapaylık, bir donukluk duygusu egemen. Olan biten herhangi bir şeyin etkisini okur olarak duyumsamıyoruz.
Böyleyken kitap sıkılmadan okunabilir ve bitirilebilir, özellikle kötü bir kitap da değil. Ancak kitabı bitirip kapağı kapattıktan üç saat sonra hala aklınızda öykülerle ilgili bir şeyler dolanıyorsa yüksek olasılıkla çok sıkıcı bir gün geçiriyorsunuzdur.
3 kısa Başkomiser Nevzat hikayesinden oluşuyor kitap. Ahmet Ümit tarzını bilen, sevenleri şaşırtmayan öyküler. İlk ikisinde katil çok kolay kendini belli ediyor ama sonuncu hikaye daha orijinal ilerliyor.
Uzun zamandır Ahmet Ümit okumadığım gibi polisiye türünden de uzaklaşmıştım. Bu kitapla güzel bir dönüş olacağını düşünmüştüm ancak yanılmışım. Katili nokta atışı bulmak bir yana, yazarın okuyucunun (güya) kafasını karıştırmak için başka kişileri katil gibi gösterdiği yerlerin bile kolayca farkına vardım. Eski kitaplarını arar oldu gözlerim. Okuyacaklarından hevesini kaçıracak yorumum bittiğine göre artık gidebilirim:')
Ahmet Ümit’in yeni romanı üzerinde çalıştığını ve yakında çıkacağını biliyorduk o yüzden epey heyecanlanmıştım. Bu kitabı da o romanı sandım ama elime alıp ilk sayfayı açınca içinde 3 tane öykünün olduğunu gördüm ve acayip şaşırdım, üzüldüm. Her ne kadar Başkomser Nevzat’ı ve ekibi(Ali,Zeynep)ni özlemiş kısacık hasret gidermiş olsam da olmadı malesef 🤷♀️.
İlk hayal kırıklığım kitabın inceliğiydi... Olabilir dedim sineye çektim... Sonra içinden 3 ayrı hikaye çıktı... Haydaaa dedim :/ Evet Nevzat okumak ruhuma iyi geliyor, seviyorum onu okumayı... Daha komplike olaylar zincirine alışmışız sanırım, doyurmadı beni o sebeple...
sürükleyici akıcı bir kitaptı bitirmek için çabalamadan bitiverdi. 3 farklı öyküden oluşuyor kendimi arka sokaklar senaryosunun içinde hissettim shjsjs ilk ve son öykü çok güzeldi,sevdim.
Galiba beklentisiz okuduğumdan ve öykülerden oluştuğu için o kadar eleştirel bakmadım. Zihnimi rahatlatmama yardım etti.Bu arada Kırlangıç Çığlığı’nı okumadığım için kaçırmışım sanırım Başkomser Nevzat Suriyeli bir çocuk evlat edinmiş,bir ara bu çocuk kim diyerek okudum.Ha bir de ben polisiyeleri katil kim diye bulmaya çalışmadan olayın akışına kapılıp okumayı sevenlerden olduğum için hayal kırıklığım olmadı ama basit kurgulanmış polisiyelerdi. Her ne kadar çok sevdiğim Bab-ı Esrar, Sultanı Öldürmek gibi eserlerin tadında yazmasını hep bekleyecek olsam da ben fark ettim ki Ahmet Ümit’in kendi karakterini,duruşunu sevdiğim için ona şans vermekten vazgeçemiyorum .