Her zaman aklımızda olan Amasra ya gitme gezme kalma fikrini sonunda gerçekleştirebildik...
Samsun a gelirken bi anda gelişen fikir gerçeğe dönüştü ve kendimizi Amasya da bulduk...
Ve neden daha önce yapmamışız diye de pişmanlık yaşamadık diil...Adeta müze kent şeklinde tarihle doğayla iç içe çok ama çok beğendik...
Arkeolojik araştırmalarla elde edilen bulgularda M.Ö. 5500 yıllarına dayanan 7500 yıllık bir kültür birikimine sahip Amasya, Kalkolitik Çağ, Tunç Çağı, Hitit, Frig, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı kültürlerinde yerleşim bölgesi olduğu için, açık müze-kent görünümüne sahip illerimiz arasında ..
Amasya Sultanı Mehmene Banu’ya, kız kardeşi Şirin için, dünürcü gönderir Ferhat. Sultan; Şirin’i vermek istemediği için olmayacak bir iş ister delikanlıdan. “ Şehir'e suyu getir, Şirin'i vereyim” der, demesine de su, Şahinkayası denen uzak mı uzak bir yerdedir.
Ferhat'ın gönlündeki Şirin aşkı bu zorluğu dinler mi? Alır külüngü eline, vurur kayaların böğrüne böğrüne. Kayalar yarılır, yol verir suya. Zaman geçtikçe açılan kayalardan gelen suyun sesi işitilir sanki şehirde.
Mehmene Banu, bakar ki kız kardeşi elden gidecek, sinsice planlar kurarak bir cadı buldurur, yollar Ferhat’a. Su kanallarını takip edip, külüngün sesini dinleyerek Ferhat’a ulaşır. Ferhat’ın dağları delen külüngünün sesi cadıyı korkutur korkutmasına da, acı acı güler sonra da. “Ne vurursan kayalara böyle hırsla, Şirin'in öldü. Bak sana helvasını getirdim” der. Ferhat bu sözlerle beyninden vurulmuşa döner. “Şirin yoksa dünyada yaşamak bana haramdır” der. Elindeki külüngü fırlatır havaya, külüng gelir başının üzerine bütün ağırlığıyla oturur. Ferhat'ın başı döner, dünyası yıkılmıştır zaten “ŞİRİN !” seslenişleri yankılanır kayalarda.
Ferhat'ın öldüğünü duyan Şirin, koşar kayalıklara bakar ki Ferhat cansız yatıyor. Atar kendini kayalıklardan aşağıya. Cansız vücudu uzanır Ferhat'ın yanına.
Su gelmiştir, akar bütün coşkusuyla, ama iki seven genç yoktur artık bu dünyada. İkisini de gömerler yan yana. Her mevsim iki mezarda da birer gül bitermiş, sevenlerin anısına, ama iki mezar arasında bir de kara çalı çıkarmış. iki sevgiliyi, iki gülü ayırmak için.
Ünlü coğrafyacı ve tarihçi Strabon (M.Ö. 63) Amasya'da doğmuştur. Varlıklı bir aileden olduğu için iyi bir öğrenim görmüştür. Amasya'dan ayrılıp Nil boyunca gezmiştir. Daha sonra Roma şehrinde uzun yıllar geçirmiştir. Bu gezintilerinde tarih, coğrafya, felsefe konularında çalışmış, bilgi toplamış ve eserlerini yazmıştır. Amasya'ya dönmüş ve ve hayatının geri kalan 26 / 27 yıllık kısmını "benim memleketim" dediği Amasya'da geçirmiştir. M. S.26 yılında burada ölmüştür.
Tarihle ilgili 43 kitaptan oluşan eserinden geriye çok küçük bölümler kalmıştır. En ünlü eseri o dönemin bilgisine göre dünya coğrafyasını anlattığı "Coğrafya"dır (Geographika). Dünyanın ilk coğrafyacısı olarak da bilinen Strabon'un bu ünlü eseri bir çok dile çevrilmiştir.
Strabon'un yazdığı eser sadece bir coğrafya kitabı olmayıp, aynı zamanda miladın başlarındaki eski çağ dünyası hakkında bilgi veren bir ansiklopedi, bir tarihi coğrafya veya coğrafyanın felsefesidir.
STRABON'un Amasya Hakkında Yazdıkları
"... Benim şehrim; içinde İris (Yeşilırmak) nehrinin aktığı geniş ve derin bir vadide kurulmuştur. İnsan emeği buraya hem şehir hem kale karakterlerini çok iyi şekilde sağlamıştır. Çünkü burası çok yüksek ve sarp kaya olup dimdik nehre doğru iner. Ve nehir etrafından şehrin kurulmuş olduğu yerde sahilde bir duvar ve her iki tarafta da sivri tepelere doğru uzanan duvarlar vardır. Bu tepeler iki tane olup tabii bir şekilde muhteşem bir kule gibi yükselmektedirler. Bu çevre içinde kralların hem sarayları hem de mezar anıtları bulunur. Her ne kadar şimdi bir eyalet ise de Amaseia (Amasya) bir zamanlar krallara aitti..."
Biz gelip geçerken artık hep uğrar Amasya nın kıyı boyunda tarihi evlerin arasında dolaşırız diyoruz size de tavsiye ederiz....