fotoğraf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
fotoğraf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pembeli Mavili Mutluluk





Bu fotoğrafları geçen sene haziran ayında çekmişim. Dün iş için bir belge ararken karşıma çıktılar. O günü hatırladım, bakkala gitmiştim dönüşte yolumun üstündeki dallardan bir iki çiçek, tomurcuk kopartıvermiştim, sonra da saatlerce onların fotoğraflarını çekip kendimden geçmiştim.

Fotoğraf makinasını aldığımdan beri hiç bu kadar ayrı kalmamıştım onunla. Şu son 2-3 aydır resmen kırk yılın başı elime alır oldum, hatta Altınoluk’da bile çantasından bir ya da iki kez çıkartmışımdır.

İşlerden, yoğunluktan, boş bir haftasonu bulduğumuz an Altınoluk yollarına düşmemizden oldu bu zorunlu ayrılık. O yüzden biraz da kış geliyor diye seviniyorum, tamam belki gün ışığı az, tamam belki ev karanlık ama olsun, daha çok üretip çoşuyorum ben kışları…




Şu sıralar içimde acayip bir üretme isteği var, harıl harıl fotoğraf çekmek, dikiş dikmek, kağıtlarla haşır neşir olmak, yeni tarifler denemek… yani yine her zamanki gibi herşeye şişiyorum, mesela birkaç gündür sulu boyaya aşeriyorum. Devamlı boyalara, sulu boya ile yapılmış resimlere bakıyorum. Sanki elime fırçayı boyayı alsam haldır haldır tablolar boyayacağım…




Sonra bu fotoğraflara bakınca bir şey daha düşündüm… Kocaman güzel bir demet çiçeği fotoğraflamak ile belki de aynı hazı aldım ben bu küçük iki üç parça ile. Yani neymiş dedim kendime; mutlu olmak için illa büyük şeylerin peşine düşmeye gerek yok, yeter ki nerede arayacağını bil...

Vay, büyük konuştum yine... 




These images were taken from June of 2012, I have just seen them while searching something for my job at the office. I had totally forgotten them.

I remembered that day, after shopping, I had picked a few branch flowers and photographed them with great pleasure. I was realy very happy...




For a long while, I could not get my camera to my hand: ( because of my works at the office or when we find a little break, we went to Altinoluk (my parents home)... I miss it a lot and I am looking forward for the winter, because I'm more productive during the winter months...

While looking at these photos, I thought one more thing ...
I was so happy photographing them. If they were a great flowers bouquet, I would get same taste.
So, to be happy, do not necessarily need to go after the big things, we should know where to look …


Wow I spoke very poetic.








Ben İyiyim...






Bu güne kadar verdiğim en uzun araydı bu. Kah isteyerek, kah istemeyerek uzak kaldım buralardan… İşler aldı başını gitti, sokaklarda olup bitenler hepimizi çok çok etkiledi, gözüm o günlerde çiçek böcek görecek durumda değildi, sonra bir hafta buralardan uzaklaştık ama geri dönmemle birlikte kendimi hummalı bir iş temposunun içinde bulmam bir oldu. Sözüm ona tatilden sonra eski rutinime dönecektim…  Evdeki hesap yine tutmadı anlayacağınız… Neyse sağlık olsun…

Nasıl olduğumu soranlara gelsin bu: iyiyim…

En kısa zamanda da birşeyler yazamasam da fotoğraflarla burada olacağım…

Ha bu arada 3 gün sonra "google friend connect" uygulaması kuş olup uçacak, hemen bloglovin’e üye olup sevdiğiniz blogları takibe almayı unutmayın. Buradaki linke tıklayarak google reader’daki tüm listenizi bloglovine aktarabilirsiniz.

Öpüyorum hepinizi…
It was the longest break until today... Sometimes willingly, sometimes unwillingly, I've been away from here... My jobs were very busy (still like this) and the situation in Turkey was very confusing, upsetting but sometimes funny and hopeful... Also we went to Amsterdam for a week.. It was amazing... Now I'm still at the office and I'm working really hard...

So this post is for who worry about me; I'm fine...

 P.S. You know, after 3 days later, "google friend connect" will be disappear.. Don't forget to join bloglovin and Import your favorite blogs from Google Reader. The link is here.
LOVES...
 
 
 
 

Bugün Bunu Sevdim - Julia Davila Lampe





Aslında çoook uzun zamandır onun hakkında yazmayı düşünüyordum ama anlatmak istediğimi tam olarak anlatıp anlatamayacağımdan korktuğumdan bir türlü girişemiyordum bu işe. Bugün yine onun fotoğraflarının içinde kendimi kaybetmişcesine dolanırken dedim ne anlatabilirsen artık başla yazmaya…

Julia Davila Lampe, 29 yaşında bir fotoğrafçı. Genç yaşına rağmen o kadar çok fotoğrafı kitap kapaklarını süslüyor ki. Eminim çoğunuz tanıyordur, ya da pinterestte onun fotoğraflarına rastlamışsınızdır.

Ben fotoğraf makinem ve bloğum yokken de fotoğraflara bakmayı çok seviyordum. Flickr'ı keşfetmem yıllar öncesine dayanır o yüzden. Zaten kaç tane mailim var, ne kadar siteye ve foruma üyeyim bilmiyorum. Bazen tek bir tuş olsa, benim ile ilgili tüm hesapları alt alta sıralıyıversem ve istemediklerini siliversem keşke diyorum. Neyse işte o zamanlardan beri takip ediyorum ben bu kızı.

Onun fotoğraflarına baktığımda TUTKUYU hissediyorum. Bir işe tutkuyla bağlı olmanın ne demek olduğunu gösteriyor fotoğrafları. Flickra ilk yüklemeye başladığı fotoğraflarından bu güne doğru hepsine tek tek bakarsanız azmin eserini görürsünüz. Öyle kendini kaybetmişcesine fotoğraf çekiyor, öyle kafayı takmış, öyle hırslı gözüküyor ki hali, resmen enerjisine hayran kalıyorum.

Hele selfportreleri... İşte zaten onlara bakarken düşündürüyor bana tüm bunları. Bir dalıyorum kendini fotoğrafladığı bir kareye… Saatlerce bakabilirim. Onu nasıl çektiğini hayal ediyorum. Odanın düzenini, ışığı, konsepti nasıl ayarladığını, ne kadar zamanda bu poz için hazırlandığını, bu pozu yakalamak için kimbilir kaç poz fotoğraf çektiğini, fotoğraf makinasının zamanını ayarlayıp nasıl kameranın karşısına koştuğunu ve bu sakin, kendinden emin pozları verebildiğini… photoshop’da bu kadar nasıl usta olunabilineceğini… Oyyy ooyyy bir engin deniz kısacası…

Neden bu kadar çok kendini fotoğrafladığı üstüne de çok düşünüyorum. Ve ben de kesinlikle aynı şeyi yapardım diyorum sonra. Fotoğraflarında model olarak hep kendini kullanıyor. Bunun bir çok nedeni var bence. Kendimden yola çıkarak düşünüyorum, ben de portre çekmeyi, daha doğrusu birilerini fotoğraflamayı sevmiyorum. O sırada ter basıyor, strese giriyorum, sıkılıyorum, çünkü malzemeyle istediğim gibi oynayamıyorum, saatlerce onunla çalışamıyorum, bir de üstüne karşımdakini mutlu edebilmek için güzel birşeyler yakalayayım derken iyice geriliyorum. Grup çalışmasını da hiç sevmem bu yüzden. Ne yapacaksam kendi kendime yapacağım.

O da o kadar hırslı ve tutkulu ki, her an fotoğraf çekiyor ve ne istediğini en iyi kendi biliyor. En önemlisi de kendini biliyor: ) Mankenleri bulmak, onların kaprisleri ile uğraşmak yerine saatlerce kendini yorup en içine sinen kareyi yakalamak için uğraşıyor. … Bir odanın içinde kendine kocaman bir dünya yaratıyor. Kendime geçer nazım misali...
Zaten dikkat ederseniz bir çok iyi fotoğrafçının vazgeçilmezidir Selfportreler...
Bunu nasıl anlatırım bilmem ama, hani bir işi, bir şeyi ilk yapmaya başladığınızda kendinize güvensiz, ürkek, tedirgin olursunuz, bir üst seviyeye geçmek zaman alır, ürkütücü gelir, ama yaptıkça yaptıkca, olayın mantığını kapmaya başlar insan.. yöntemini çözer, sindirir, benimser… sonra o iş onun elinde oyuncak olur, hamur gibi yoğurmaya başlar, detaya girer, bilmediği detaylar artık onu korkutmaz çünkü özünü kapmıştır olayın. Daldan dala zıplar, taklalar atar o işi yaparken de bana mısın demez…

Hah işte eğer anlatabildiysem onun fotoğraflarından ben bunu okuyorum… Sanki dans ediyor fotoğraflarla..

Hepsine bakın olur mu;          Blog          /        Websitesi            /         Flickr

 
Julia Davila Lampe, She is 29 years old and very famous. Many of you may know her.
Although her young age, you can see her a lot of photos as book covers.

I have been following her for a long time and I can see her improve over the years..
Her pictures tells the PASSION.

While I am looking at her photos, I can see perseverance, passion and labour. I admire her energy.

As if she is dancing with her pictures
 
You can reach her ;                 Blog               /         Website        /        Flickr
 
 
 
NOT -1 : Hani bir önceki postta yaptığım yıldızlar var ya, nedense hiç aklıma gelmemişti onların da dosyalarını sizinle paylaşmak taa kii Esra yorumunda sorana kadar. Oraya ekledim ama buradan da ulaşabilirsiniz yıldızların dosyasına; JPG formatı için buraya, PDF formatı için de buraya tıklayın olur mu?


You can download my christmas stars, which I have been shared a few days ago. For JPG Format is here, for PDF format is here.


NOT-2 : Bu haftasonu Atölye Curcuna’da Kendi Çantanı Kendin dik Workshopu olacak arzu edenler buradan bilgilere ulaşabilir.

This note is about workshop in Istanbul.









Haftasonu Kart - Öylesine





Son 2-3 yıldır benim sanata bakışım, onu algılamam, zevklerim epey değişti ve gelişti. Esinlenmenin ne demek olduğunu, modern sanatı çok daha iyi anlamaya başladım.
Bir dönem okuduğum sanat kitaplarını, ressamların hayatlarını şimdi fırsat bulup tekrar, bu günkü bakış açımla okumayı çok istiyorum.
Ünlü ressamların hemen hepsinin resim yapmaya  kendilerinden önceki ressamların yaptıklarını kopya ederek, kendilerine göre yorumlayarak başladıklarını biliyoruz. Birinin yaptığı bir eseri başka bir ressamın gözünden görmek bana her zaman büyük zevk vermiştir. Birinin diğerine verdiği ilham, bakış açısı, ressamın o anki dışa vurumu… Hepsi eserin oluşumunu sağlayan unsurlar.
Mesela şimdi çok daha iyi anlıyorum Picasso’un eserlerinindeki çeşitliliği, çocukken yaptığı klasik resimlerden sonra tek hamlede çizdiği güvercinlere geçişini…


Fotoğrafta’da aynı durum söz konusu. Bazen flickrda bir fotoğrafçının fotoğraflarına bakmaya başlıyorum, bütün akşam sadece onun fotoğraflarıyla geçiyor. Baştan sonra doğru gidiyorum, ilk başta çektiği fotoğraflar, o zaman kullandığı ekipmanlar, sonra nasıl fotoğraflar çekmekten hoşlandığı, hayatındaki değişikliklerin eserlerine nasıl yansıdığı… hepsini inceliyorum.
Nasıl geliştiğini, tarzının nasıl şekillendiğini anlıyabiliyorsunuz. Bazen bu değişim hoşuma gitmiyor, ilk yıllar çektiği fotoğrafları daha çok sevebiliyorum. Tabii ki bunun fotoğrafçı için hiçbir anlamı yok, o yeni şeyler denemek istiyor, fotoğraflarını nasıl görmekten hoşlanıyorsa o şekle sokuyor. Sanatta güzel ya da çirkin gibi bir ayrımın olmadığını biliyoruz. Benim beğenmediğim bir eser başkası tarafından hayranlıkla izlenebilir.
(Şu ayakkabı fotoğraflarına bir anlam yüklemek için ne derin konulara daldım ama: ))
Diyeceğim şu; her geçen gün fotoğraflara baktıkça zevkim değişiyor, gözüm daha başka bakıyor ve görüyor, algılamam farklılaşıyor. Bir çiçeğin fotoğrafını çekerken bir gece önce gördüğüm bir kare fotoğraf bana ilham veriyor. Bir an beğeniyorum çektiğim fotoğrafları bir an utanıyorum hepsinden. Bir an içlerinden 10 tane seç deseler, bulmakta zorlanırım ama başka bir an bir bakmışsın 20 tane seçmişim bile.
Şu anda henüz beğendiğim fotoğraflar gibi fotoğraflar çekemiyorum, ne istediğim ekipmanlara, ne yeterli photoshop bilgisine ne de yeterli zamana sahibim. Olsun acelem yok: )
(Hala bağlayamadım konuyu….)
Geçenlerde pinterestte denk geldim bu ayakkabıların mavilerine, aa bizde de var pembesinden dedim. Sonra geçen haftasonu da aklıma geldi. Kardeşim birkaç yıl önce almıştı Ninewest’den, hiç giymedi, öyle duruyorlardı.  Şimdi hiç yoktan mankenlik ettiler bana. Yok yani bir durum, sadece laf olsun diye çekildi bu fotoğraflar, sadece muhabbet olsun diye yazıldı bunca şey : )
Hepinize mutluluktan bulutların üstünde uçacağınız bir haftasonu diliyorum.


My personal perception on art has changed a lot in the last 2-3 years. I've become  to understand modern art much better and now, I know what it means to inspiration .
I had read a lot of arts books and life of famous painters and now, I want to read again all of them with my today perception.
For instance; I understand much better the variety of Picasso's paintings, his pigeons, which drawn with single action after his classical paintings when he painted as a child.
Some evenings, I'm choosing someone on flickr and I'm looking at all photos of her/his  from the beginning to end. I can see all of the changes reflected on her/his photos.
I mean; every passed day, when I look at the photos on flickr, blogs and pinterest, my perceptions are changing.
When I take a flower photo, I can remember a image from last night. I'm trying to take my perfect photo but I know that it takes a while. I do not have good equipments, I do not know enough photoshop and the most important thing is I don't have enough free time.
There is not any reason of these shoes photos. I recently came across these shoes on pinterest. We have also pink one and  I took so many photos of these shoes last weekend. Just for taking photos of somethings.
I wish you all have a wonderful weekend full of happiness.









Kaş'la Aşk -2



Nerede kalmıştık…. Kaş diyordum, Kaş’ın rutinleri vardır. Yani bu kişiden kişiye kesinlikle değişir ama bazı şeyler Kaş’a gidenler tarafından bir kez de olsa mutlaka yapılmıştır.

Mesela Noel Baba’da bir çay, Mavi de bir bira, Dejavu’da Mojito illa ki içilmiştir.
Akşam yemekten sonra Mavi’nin karşısındaki duvarda oturulup çekirdek yeme ihtimali de yüksek. Gece Küçük Çakıl’da en azından ayaklar serinletilmiştir.
Tekne turuna çıkılıp istakoz gibi yanılmıştır.
Limanağzında balık yenmiştir.
Bahçe restaurant’da nefis mezeler tadılmıştır.


Cafe Barcelona ‘da bir espresso içilmiş ardından cafe’nin sahibi Haldun’la geyik yapılmıştır.
Yarımadaya yürümeyen yoktur herhalde.
Sonra tam Kaş’ın arkasındaki Dağa baktığınızda göreceğiniz uyuyan dev ile ilgili efsaneler dinlenmiş ya da uydurulmuştur.
Taze buzlu badem, midye dolma, dondurma… Kaş’ta yemedim diyemez kimse…

Her gidişimde farklı bir tatil geçirdim ben Kaş’da . Ama şu anda size Kaş’daki sıradan bir günü anlatmak istiyorum.

Kaş’da gün benim için hep erken başlar, çoğunlukla 7 gibi uyanıyorum nedense orada. Hemen kafamı yastıktan kaldırıp camdan dışarıya bakarım, boylu boyunca çarşaf gibi bir deniz, minik minik takalar, Meis puslu…( Evet Küçük Çakıl Mevkii’ndeki otellerde kalıyorsanız ve odanız ön taraflardaysa kesin pencereden baktığınızda muhteşem deniz manzarası ile burun buruna gelirsiniz.) Sonra mutlu bir tebessümle birazcık daha zorlarım kendimi uyumaya.. Yok 8 dedin mi ayaktayım. Kahvaltı 9 ‘da bitmiştir. 2 sene önce gittiğimdeki tatilim son yıllarda geçirdiğim en huzurlu ve mutlu tatilimdi. Türkiye’nin sıcaktan alev alev yandığı günlerde biz Kaş’da kavrulmuştuk. Ama ben yazı da kışı da sonuna kadar yaşamayı seven biri olduğumdan Kaş dedin mi yaz dedin mi sıcak olacak kardeşim der, hiç şikayet etmem.

O yaz sıcaktan hiçbir yerde dolaşamayıp erkenden sahile iniyorduk. Kaş’ın içinde kaldığınız otellerin kendilerine ait plajları vardır olmayanlar içinde 2 tane herkesin girebildiği işletme; biri Çınarlar diğeri Derya Beach. Önceleri ön yargılıydım buralara çünkü yıllarca aynı otele gidip onun plajından denize girerdik ama son yıllarda farklı otellerde kaldım ve Bu iki plajda da zaman geçirdim ve eğer kuytu, nispeten sakin bir köşe bulursanız inanılmaz keyifli. Bir kere yiyecekler harika, servis süper, porsiyonlar kocaman. Akşam üstü 5’de taze çay ve 3-4 çeşit pasta – kek ikramları var. (Dikkat ediyorum da aklım nedense hep yemekte. All Alla)

Eğer etrafınızda da kafa dengi birileri varsa 1 haftalık tatil boyunca hep aynı köşeleri tutup muhabbete bile geçebiliyorsunuz.

Normalde ben çok hareketliyimdir, çok uzun süre aynı işi yapamam, aynı yerde duramam, illa bi dolanıp geleceğim. Ama Kaş’da sabah 9.30-10.00’dan akşam üstü 18.00’e kadar sahilde durabiliyorum. Tek yaptığım dakka başı denize girmek, uyuklamak, kitap okumak ve yemek… ki hiç bir şey yapmadan sadece denize bakarak bile saatlerce yatabilirim orada… Tatil işte bu.

Özellikle okuduğunuz kitap da şöyle heyecanlı ve sürükleyici ise hiç kalkmak istemezsiniz oradan.
Denizden sonra otele girmeden bir yerlerde akşam üstü kahvesi içmek o kadar keyiflidir ki, bir yandan bir an önce otele gidip, duş alıp, giyip tekrar çıkmak istersiniz, bir yandan amaaaannn kalayım burada böyle tuzlu tuzlu diye iç geçirirsiniz. Yani Kaş’da insanın içi nerede keyif yapacağını şaşırmaktan sıkılır.

Kendini zorladın kalktın oteline gittin, duşunu aldın, çıkarsın balkona ayaklarını koyarsın demirlere hayatında gördüğün en güzel gün batımı izlersin, arada gözlerini kapatıp hala yüzünü yakan güneşi hissederek…

Akşam yoğun sezonlarda rezervasyon yaptırmak gerekebilir restaurantlarda, ama bu o kadar da büyütülecek bir şey değil. Çünkü belli başlı yerler vardır. Hemen hemen her gün nereye gidileceği bellidir, sabah sahildeyken arayıverirsin akşama geliyoruz diye. Kolay yani.

Seçenekler belli; Bahçe Restaurant gidileceklerin en başında gelir , ne yerseniz yerin lezzetinden parmaklarınızı da yersiniz. Bu sefer gittiğimizde açık değildi, tadilat vardı. Eski halinde bahçe içinde kıyılarda köşelerde masalar, çiçeklerin içinde yerdiniz yemeğinizi. Sonra tam karşısında Bahçe Balık, en ferah yerlerden biridir, sakin ve huzurlu, aynı zamanda ne zaman giderseniz gidin full çeker.. Kalamar tavayı burada yedikten sonra başka nerede yerseniz yiyin tad alamazsınız, hele ahtapot ve mezeler.. Fava, deniz börülcesi, salatalar… Off olsa da yesek…

Hemen yanında Üzüm Kızı. Çok şirin bir havası var, samimi ve neşeli.. Lezzetlerine diyecek yok buranında tabiki.

Sonra Sempati var mesela, ev yemekleri, mantı falan yiyebilirsiniz sahibi bir bayan, Sevim hanım, çok candan ve samimi. Tam karşısında da ev yemekleri yapan bir yer var, adı dilimin uzunda ama deminden beri düşünüyorum yok aklıma gelmiyor…

Bu gidişimizde yeni bir yer daha açılmış Sempati’nin yanına Köşk Restaurant, Bahçe Restaurant’da çalışanların açtığı bir yer, kebapları harika, özel misafir olarak gönderilirseniz hele ikramdan ölebilirsinizJ 

Yemeğinizi yediniz ya Barcelona’da ya da Kaş’ın en güzel müziklerini dinleyebileceğiniz bir cennet köşesi Hideway’e gidersiniz kahve için. Eğer sohbet hoşsa uzun uzun oturulabilinecek bir yer, keyif dolu. Tuvaletini özellikle çok seviyorumJ
Cafe Barcelona her daim uğrak yeri, gelip geçerken mutlaka oturulur. Muhabbet çok keyiflidir orada. Gelene geçene bak, çoğu turist olan ve cafe’nin sahibi Haldun ve ailesi ile yıllardır samimiyeti ilerletmiş tatilcileri izle, tam karşıdaki Galeri Mozaik’in sahibi 3 kardeşin nasılda çalışkan olduklarına şaş. Gül eğlen...

Kısacası gecenin ilerleyen saatlerine kadar orada keyifle oturabilirsin. Eğer enerjin varsa Otel’e gitmeden önce birazcıkda Mavi’de ya da Red Point’de takılabilirsin, ama biz yıllardır erkenden odamıza gidiyoruz. Hatta bazen saat daha 24:00 olmadan odadayız. Kitabını alıp uyumadan birkaç sayfa okumak ya da balkonda meyva yiyerek keyif yapmak gibisi yok çünkü. Gençler eğlensin diyoruzJ

Oyy Oyy yine kendimi kaptırıp yazmışım da yazmışım…

Yok tamam burada bitiriyorum Kaş Mevzunu… Eğer giderseniz haber verin….



I wrote again about Kaş today. This post is about a day in KAŞ. What can you do in Kaş during the your vacation.

It is difficult to translate in English all of the above but If you need more information about KAş please tell me and I can write all details for you as an e-mail.

I hope a day you can visit KAŞ, I am sure that you'll love there.

Not ; Yukarıdaki de ben, nadiren fotoraf makinasını elimden bıraktığım anlardan biri. Mutluyum ben Kaş'ta
P.S.; This is me, a moment.. I left my camera... I am always happy in Kaş...





Kürkçü Dükkanı...





Günler o kadar hızlı geçiyor ki tatile gittim mi, gitmedim mi anlamadım.  Döndük yine kürkçü dükkanına.
Sadece herkese ben buradayım demek istedim. Birikmiş işlerin arasında fırsat buldukça yine buralarda olacağım.
En kısa zamanda da sizi tatile götüreceğim fotoğraflarla. Hele bir kendime geleyim.
Sanırım  tatil dönüşünün en güzel yanı bu; burayı özledim ben.

I have just wanted to say HELLO. I am here again after a vacation like a dream …
See you soon with many photos..






Bir ses vereyim istedim...





Yine aynı muhabbet, birazda bunları yazmamak için bir şey koymuyorum bloğa.
Hala şu haftasonu kartım duruyor diye kendi kendimi yedim ama dün tüm gün masamda bile oturamadım, üst katta harıl harıl hiç ara vermeden çalıştık su bile içmemişim bütün gün akşam eve gidince anladım.



Sabahtan beri de biri geldi toplantı için biraz önce gitti. Olur muş gibi geliyor bir fırsatını bulup koyarım birşeyler ama olmadı mı olmuyor işte. O yüzden en acilinden birşeyler koyayım bloğuma dedim sonra yine dalacağım o yoğun tempoya, şu ihaleyi atlatalım belki birazcık rahatlarım ama sırada da başka işler var. Neyse bir şekil yapacağım işte.
Düşünün daha lens olayını halledemedim. Akşam iş çıkışı birazcık dışarıdaydım eve gelince de yatmadan tekrar şöyle bir lenslere bakayım dedim. Almak istediğim lens devamlı değişiyor. Ama bozulanın aynısından bir tane alacağım o kesin. İkincisi için kararsızım, ne zaman alırım onu da bilmiyorum, ama ben yine de belirlemek istiyorum . Hedefi koyayım ki kafam rahat etsin ve hop diye karşıma çıkıversin istediğimJ



Hani işyerimin karşısındaki parkta birkaç bahar dalı fotoğrafı çektim demiştim ya işte bu fotoğraflar da onlar. O gün yanımda kırılan lensim (50mm) vardı sadece ve onunla zoom yapamadığımdan, boyumda düdük kadar olduğundan dallara fazla ulaşamadım. Sözüm ona bu hafta tekrar gidecektim parka ama nerdeeeee…. Bu seneki bahar dalı olayını bence burada kessem iyi olacak, seneye tam istediğim gibi bahar dallarıyla karşınızda olmak dileğiyle esenlikler  dilerim efendim…



I hate to write this but I'm still busy and I'm really sorry to could not visit any blogs which I liked.

I hope next - next week I will be more relaxed.

I took these spring blossoms photos a few weeks ago when my lens broken and I hope, the next spring I'll have another blossoms which I like more.








Ben Bahar Dalları İstiyorum...





Bahar geldi geçiyor bir türlü bahar dalı fotoğrafı çekemedim: ( Ha bugün ha yarın derken çiçek açmış ağaç kalmayacak etrafta. Gerçi şu anda oturduğum yerden baktığım parkta topu topu çiçekli 2 ya da 3 tane ağaç var ve hepsinin dalları çok yüksek. Bu sabah yanımda getirdim fotoğraf makinamı ve işe gelirken bir iki poz çekmeye çalıştım ayakkabımın topukları çamura saplandı hiç de güzel ışık yoktu, tıpış tıpış işe gittim. İş çıkışı deneyeceğim bakalım bir de şansımı ama pek ümitli değilim.
Geçen Perşembe günü, o yağmurda eve dönerken kırılmış bu dalı gördüm yolumun üstünde aldım eve geldim hemen üstümdeki montu bir kenara atıp hava iyice kararmadan başladım fotoğraflamaya.

Bu sabahki fiyaskodan sonra da bari yayınlayayım çünkü görüp göreceğim bahar dalları sadece bunlar olabilir diye düşündüm…

Şimdi Altınoluk’ta olsaydım bahçedeki tüm meyve ağaçları ne güzel açmıştır, hem onların hepsi de cüce ağaç bizim aile gibi. Her bakımdan kullanışlı yani: )

Beşiktaş’ın göbeğinde nereden bulacağım ki hem meyva ağacını: (

Bu arada şu saatlerin ileriye alınması ile akşam iş çıkışı fotoğraf çekebilme ihtimalimin artması acayip mutlu ediyor beni. Her iş çıkışı eve koşarak gidiyorum, iş yerinde düşünmeye başlıyorum bu akşam ne fotoğraflasam diye. Gerçi şimdi bizimkiler var, her akşam üstü olmasa da arada buluyorum bir fırsatını çekiyorum fotoğraflarımı…

Ve inanıyorum ben bir gün bahçemde çiçek açmış meyve ağaçlarıyla her istediğim saat fotoğraf çekebileceğim bir yerde yaşayacağım..



This Spring, I wanted to take photos some spring blossoms... But It is difficult to find a tree with the blossom in my around.

Last Thursday, when it was rainy I saw this tiny broken branch and went to home as soon as possible. I took a few photos of it until the air blackens.

It was enough to make me happy.

Happy Wednesday...






Yumurtayla bozdum kafayı...


Sanırım biraz olsun beni tanımışsınızdır. Konu neyse onu kendime görev edinirim… Pinterest ve takipçisi olduğum yığınla yabancı blogda yumurta fotoğrafları gördükten sonra benim de yumurta süslemem ve fotoğraflamam artık kaçınılmaz oldu…
Geçtiğimiz Perşembe akşamı babama yarın bana 10 tane beyaz çift sarılı köy yumurtası alır mısın dedim.  Eee evde var ya yumurta ne yapacaksın o kadar yumurtayı diye sordu. Yok dedim sen al bana lazım.

Kardeşim atladı oradan, yumurtaları süsleyecek herhalde diye. İnsanın ablasını böyle tanıması da bir başka güzel bir şey : )

Deli deli işler diye söylendi oradan annem, babamsa yazık etme yumurtaları insan yiyecek onları dedi, İnsan biz oluyoruz burada…


Neyse sonuçta Cuma akşamı iş çıkışı ilk önce çiçekçime gittim, beni bir güzel ayarttı oradaki en pahalı iki çiçeği taktı kolumun altına (bu hafta acısını çıkartacağım ama ondan).  Sonra markete uğradım tek tek elimle seçtim yumurtalarımı.

Yemekten sonra bir süre mutfakta kaldım.Bir gün önce yapmayı planladığım şekilde olmadı süslemeler ben de en kısa sürede ne yapabiliyorsam onu yapıp bıraktım. Sadece 4 tanesini ziyan ettim bizimkilerin düşüncesine göre: )

Gerçi daha o fotoğrafları düzenleyemedim. Toplam 289 tane yumurta fotoğrafı çekmişim de tüm cumartesi günü. Akşam sadece küçük bir parçasını aktardım bilgisayara. Hepsini birden görünce bir türlü seçemiyorum içinden stres yapıyorum, ben de böyle taksit taksit düzenlerim, seçerim dedim kendi kendime.

Neyse işte cumartesi sabahı erkenden uyandım hem fotoğraflanacak iki farklı çiçek hem de yumurtalarım var diye.. Saat 8 falandı. Babama gazetesini verdim başladım şipşak olayına… ama o saatte ışık hiç iyi değil bizim salonda. Gıcık oldum bıraktım. Girdim mutfağa kahvaltıyı hazırladım sonra bizimkiler uyandı yedik içtik. Hayatta tutturamadığım rafadan kıvamını sırf içlerine çiçek koyacağım diye tutturdum: ) Böylece yumurtalar da ziyan olmamış oldu. İlk önce yedik sonra ben onları kaynar suyla bir güzel kırmadan nazikçe yıkadım. Dışarıya çıkmak için hazırlanırken bir posta daha çektim fotoğraf..


Beşiktaş’da dolandık yorgun argın eve geldik, herkes bir köşede uyuklayıp keyif yaparken ben hiç oturmadan akşama kadar çeşit çeşit yumurta fotoğrafı çektim. Dün akşamda ekranda yumurtaları gören babam. Bu kız yumurtayla bozmuş kafayı, baksana Sevgi saatlerdir hep yumurtaya bakıyor… derken, Baba o aynı yumurta değil falan demedim tabi…

Amaç fotoğraf çekmek. Onları çekerken öyle zevk alıyorum ki, sonrasını pek de düşünmüyorum.
Neyse bu hafta eğer düzenleyebilirsem birkaç  yumurtalı postla huzurlarınızda olabilirim yani. Gerçi akşamları annemin koçluğunda dikiş serüvenlerine tam gaz devam ediyoruz o yüzden fazla oturamıyorum bilgisayar başına ama yapacağız artık birşeylerJ


You know, normally We do not celebrate the Easter in Turkey. But I have seen so many eggs photos and easter ideas on pinterest - blogs and I could not resist to take egg photos last Saturday.

I have about 289 pcs egg photos now but I could organize only a few photos for today.

It seems that, you will see a few times with eggs posts in this week... I hope you like it.



 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...