"Danseden Oniki Prenses" masalını bilir misiniz? İşte Cuma gecesi onlardan biri gibi ayakkabılarımın (daha ziyade ayaklarımın;)) tabanı delinene kadar dansetmiş olabilirim! Gün doğarken yatağı gören zavallı bacacıklar sabahın köründe uyanan bünyeme Halil Sezai stilinde isyaeeen etse de, ben 8:00 sularında denize girmenin hayali ile yataktan zıp diye zıpladım!
Dergi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dergi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
20 Mayıs 2012 Pazar
18 Mayıs 2012 Cuma
GEZİ | ELLE Weekend @Hillside Su
Tweet
Antalya'dan sevgiler hanımlar! İlk günü bir iki satır kelam ve boool foto ile anlatayım diyorum:)
Bir gün gelecek, yıl boyu en heyecanla beklediğin olayı, Cannes'ı kaçıracaksın, değil kırmızı halı, başladığını bile umursamayacaksın deseler burada yazamayacağım tepkiler verirdim:) Heyhaat bu yıl, bu haftanın içine sayısız seminer, bir de panel, proje deadline'ı, sınav haftası koyan kader utansın! Tabi bi de yumurta hele kapıya bi' dayansın da düşünürüz diyen Boom:) Neyse ki ben bugün tatile çıkıyoruuum ve Cannes'ı kaçırıyorum diye karalar bağlamiciim:) Elle dergisinin gelenekselleşen Elle Weekend'inden sebep 3 gün Antalya'dayım, işte ilk "gün" zira geceyi henüz yaşamaya başlamadık:)
Bir gün gelecek, yıl boyu en heyecanla beklediğin olayı, Cannes'ı kaçıracaksın, değil kırmızı halı, başladığını bile umursamayacaksın deseler burada yazamayacağım tepkiler verirdim:) Heyhaat bu yıl, bu haftanın içine sayısız seminer, bir de panel, proje deadline'ı, sınav haftası koyan kader utansın! Tabi bi de yumurta hele kapıya bi' dayansın da düşünürüz diyen Boom:) Neyse ki ben bugün tatile çıkıyoruuum ve Cannes'ı kaçırıyorum diye karalar bağlamiciim:) Elle dergisinin gelenekselleşen Elle Weekend'inden sebep 3 gün Antalya'dayım, işte ilk "gün" zira geceyi henüz yaşamaya başlamadık:)
31 Mart 2012 Cumartesi
BASINDA | Hem Ben Hem Stilim Nisan'da Bazaar'da
Tweet
Bu haftasonu, balkon keyfinize, çay saatinize ya da kanepede yatıp yuvarlanma halinize eslik edebilirim:) Çünkü Maritsa, Iconjane ve Off Ne Giysem'le birlikte hem biz, hem stilimiz Harper's Bazaar Nisan sayisina konuk olduk! Stilimi neler etkilemis, bu yaz gardrobuma neler katmak istermişim hepsi orada:)
This weekend I may accompany your afternoon tea, Sunday breakfast or couch laziness, because me and my style is in Harper's Bazaar April issue with three of my fellow blogger friends:) What inspires my style, what I desire for the new season and more is all in there:)
This weekend I may accompany your afternoon tea, Sunday breakfast or couch laziness, because me and my style is in Harper's Bazaar April issue with three of my fellow blogger friends:) What inspires my style, what I desire for the new season and more is all in there:)
3 Ocak 2012 Salı
BASINDA | Baylar Bayanlar :)
Tweet
Baylar bayanlar:) Bu ay bir değil iki dergide birden Styleboom var!
Önce sürekli olana geçeyim, bu ay ve bundan böyle her ay ESQUIRE Türkiye'de yazıyorum, beylere sesleniyorum!Pek sevgili Boomerlar buradan beylere iletmemi istediğiniz şeyleri bana yazın, ben bir güzel mesajı ileteyim ne dersiniz! Birlikten kuvvet, kuvvetten İtalyan şıklığında erkek doğar belki bakarsınız:)) Ocak ayını yaka mendilinin yeniden keşfine ayırdık, önümüzdeki aylar için şimdiden hazırlanıyorum.
Baylar bayanlar:) Bu ay bir değil iki dergide birden Styleboom var!
Önce sürekli olana geçeyim, bu ay ve bundan böyle her ay ESQUIRE Türkiye'de yazıyorum, beylere sesleniyorum!Pek sevgili Boomerlar buradan beylere iletmemi istediğiniz şeyleri bana yazın, ben bir güzel mesajı ileteyim ne dersiniz! Birlikten kuvvet, kuvvetten İtalyan şıklığında erkek doğar belki bakarsınız:)) Ocak ayını yaka mendilinin yeniden keşfine ayırdık, önümüzdeki aylar için şimdiden hazırlanıyorum.
18 Ağustos 2011 Perşembe
EDITORIAL | Transformation: Öncesi Sonrası
Tweet
En sevdiğim dergilerden W yine pek başarılı bir çalışmaya imza atmış ve modellerle "Before" ve "After" editöryali yapmış!
Efendim ne plastik cerrahi, ne o şövenist Christian Troy ve sümsük Sean McNamara! Steven Meisel gibi bir fotoğrafçı, Edward Enninful gibi bir stilist ve pek maharetli bir makyörle olay tamam:) Keşke bu arkadaşları klonlayıp, küçültüp, şişeleyip satsalaar:) Bakın kızlar neymiiş ne olmuş:))
Tabii bu karelerin "öncesi" halleri de aynı kadını bambaşka göstermek üzere saç, makyaj ve styling yapılarak çekilmiş. Bir kez daha ispatlıyor ki saç, makyaj, doğru kıyafet her kadında olan "güzelliği" dışarı çıkarabiliyor. Diğer modelleri de merak ediyorsanız W 'ya buradan tık tık:)
[Kaynak: W]
Efendim ne plastik cerrahi, ne o şövenist Christian Troy ve sümsük Sean McNamara! Steven Meisel gibi bir fotoğrafçı, Edward Enninful gibi bir stilist ve pek maharetli bir makyörle olay tamam:) Keşke bu arkadaşları klonlayıp, küçültüp, şişeleyip satsalaar:) Bakın kızlar neymiiş ne olmuş:))
Tabii bu karelerin "öncesi" halleri de aynı kadını bambaşka göstermek üzere saç, makyaj ve styling yapılarak çekilmiş. Bir kez daha ispatlıyor ki saç, makyaj, doğru kıyafet her kadında olan "güzelliği" dışarı çıkarabiliyor. Diğer modelleri de merak ediyorsanız W 'ya buradan tık tık:)
[Kaynak: W]
19 Temmuz 2011 Salı
FLASHION' NEWS | ELLE Style Awards Oylarınızı Bekler:)
Tweet
Stil ikonu adayları çook güçlü! En çetin kategori olmuş bu bence, iyi de olmuş, ne de ola "stil"i ödüllendiriyoruz:) Dalga geçiyorum tabi! Hemen her zaman çok şık bulduğum FERYAL GÜLMAN'ı eliyorum, çünkü o stil yaratmaktansa podyumda zaten stilize edilmiş olanı nakit alıp giymeyi tercih ediyor:) Bu anlamda burada kıyasıya kapışacak 2 stil bence HANDE ATAİZİ ve TUBA ÜNSAL'dır. Ama Hande Ataizi için daha ziyade "şık" der geçerim ki zaten o da ortalara yok bence. Ama Tuba Ünsal high end ya da street eline nereden ne geçerse ona kendi yorumunu katan, aksesuarları ağlatan, stil duygusu budur dedirten bir isim bence . NEBAHAT ÇEHRE kraliçemiz, o da stil sahibi, şık, kendi notaları belirgin isimlerden, o varken bu kategori haksızlığa uğruyor:). FİLİZ AKIN'ı zerafet ve asalet ödülü verilmeyecekse es geçiyorum. Ama soruyorum hani hani EZGİ KIRAMER? BAŞAK KOCABIYIKOĞLU?
Mekan olarak SALT "stil"i birincim!
Gelelim sizin bizim oy verebileceğimiz kategorilere:)) Onları görmek ve oylamak için hemmen buraya ELLE STYLE AWARDS sayfasına tıklıyorsunuz. Yalnız yerlerde sürünüyor bence seçilen isimler, o yüzden kolaylıklar diliyorum. Ha memlekette "stil" mi var o da ayrı tabii. Ama var olanı görmezden gelmekle, olmayanı da oldurmaya çalışmakla da çözülmeyecek bu da ayrı!
Ama unutmayın kimi ne kadar sevdiğinizi değil, kimin stil sahibi olduğunu düşünüyorsanız onu oylayın:) Bizim de olsun stil sahibi ünlülerimiz öyle değil mi:)) Malum 21. yüzyıldayız!
Biliyorsunuz sevgili Styleboomerlar geçen seneden bu yana bizim de nur topu gibi bir ELLE STYLE AWARDS'umuz olmuştu:) Bu yıl 2. düzenlenecek olan ödüller için aday isimler açıklandı. İş "stil"e gelince beni magazin kısmı değil "moda" kısmı alakadar ettiği için benim ilgilendiğim kısım sadece JÜRİ tarafından oylanacak ve kazananı belirlenecek adaylar. Hadi şimdi ben de jüri olayım acaba ne yaparım bakalım:)
Daha ilk kategoride çok fena arada kaldım! IFW rüzgarına kapılmadan sessiz ve emin adımlarla ilerleyerek, bu yıl Pera Palas'ta muhteşem bir "ilk" defile gerçekleştiren ELİF CIĞIZOĞLU... Türkiye'nin en özgün, en kendine özgü dili olan, en giyilebilir ama farklılığı görülebilir tasarımcılarındna biri. İkinci olarak ÜMİT BENAN, prensimiz... İtalya'da aldığı sayısız ödül ve onurun yanı sıra son olarak bir "ilk"e imza atmış, bir Türk''ün ilk defa dünyanın en önemli yüksek mod amarkalarından birinin TRUSSARDI'nin baş tasarımcılığıma getirilmiş eşsiz bir isim.
Ow jürinin işi burada da çok zor ama benim birincim BURÇE BEKREK. Tasarımcının bir dili olması benim için çok önemli, hep farklı iken o dili bir köşeden yakalayabilmek. Tasarımda "özenti" değil, "yapılmış" değil kendi olabilmek. BEKREK, tek bir koleksiyon ve onun farklı versiyonlarıyla bunu çoktan verdi bence. BEGÜM SALİHOĞLU da bir yandan beni oradan gıdıklar durur, SELİM BAKLACI da:)
Yılın mücevher tasarımcısında da arada kaldım mı?!? Ama burada duygusala bağlayıp BİLGÜN DERELİ diyorum, SELİM MOUZANNAR'a kayıyorum, yine karar veremiyorum! İyi ki jüri ben değilmişim, adamların bir bildiği varmış:p
Karar veriyoruuum: CÜNEYT AKEROĞLU! Ne yapalım EMRE DOĞRU'yu kalbime gömüyorum, ama burada bir ismi daha görsem ne kadar mutlu olurdum! Bu kategoriden hemen sonra hazır sırası geldi diye bir küçücük öneri, keşke "styling" için de adaylar olsa, ne de olsa iş moda fotoğrafçılığı olduğunda, fotoğrafçılardan çıkan kareler bazen styling yüzünden "vayy bee" ile "bu ne bee" arasında gidip gidip geliyor:)
Stil ikonu adayları çook güçlü! En çetin kategori olmuş bu bence, iyi de olmuş, ne de ola "stil"i ödüllendiriyoruz:) Dalga geçiyorum tabi! Hemen her zaman çok şık bulduğum FERYAL GÜLMAN'ı eliyorum, çünkü o stil yaratmaktansa podyumda zaten stilize edilmiş olanı nakit alıp giymeyi tercih ediyor:) Bu anlamda burada kıyasıya kapışacak 2 stil bence HANDE ATAİZİ ve TUBA ÜNSAL'dır. Ama Hande Ataizi için daha ziyade "şık" der geçerim ki zaten o da ortalara yok bence. Ama Tuba Ünsal high end ya da street eline nereden ne geçerse ona kendi yorumunu katan, aksesuarları ağlatan, stil duygusu budur dedirten bir isim bence . NEBAHAT ÇEHRE kraliçemiz, o da stil sahibi, şık, kendi notaları belirgin isimlerden, o varken bu kategori haksızlığa uğruyor:). FİLİZ AKIN'ı zerafet ve asalet ödülü verilmeyecekse es geçiyorum. Ama soruyorum hani hani EZGİ KIRAMER? BAŞAK KOCABIYIKOĞLU?
Mekan olarak SALT "stil"i birincim!
- Pekii keşke bir de model katagorisi olmasa mıydı? Olsaydı olsaydı! Hani nerede?
Gelelim sizin bizim oy verebileceğimiz kategorilere:)) Onları görmek ve oylamak için hemmen buraya ELLE STYLE AWARDS sayfasına tıklıyorsunuz. Yalnız yerlerde sürünüyor bence seçilen isimler, o yüzden kolaylıklar diliyorum. Ha memlekette "stil" mi var o da ayrı tabii. Ama var olanı görmezden gelmekle, olmayanı da oldurmaya çalışmakla da çözülmeyecek bu da ayrı!
Ama unutmayın kimi ne kadar sevdiğinizi değil, kimin stil sahibi olduğunu düşünüyorsanız onu oylayın:) Bizim de olsun stil sahibi ünlülerimiz öyle değil mi:)) Malum 21. yüzyıldayız!
10 Temmuz 2011 Pazar
ANAR"CHIC" : Franza Sozzani ve Steven Meisel İkilisi
Tweet
Steven Meisel, sayısız başarılı reklam kampanyası, editöryal ve moda fotoğrafçılığındaki “ilk”lerin yanısıra , 1988’den bu yana VOGUE ITALIA’nın her kapağına istisnasız imzasını atan adam. Aralıksız 24 yıldır heyecan uyandıran, provoke eden, protesto eden, şaşırtan kapaklar.
Sozzani VOGUE Italia’nın başına geçtiğinde bir dergiden çok bir katalogla karşı karşıya olduğunu düşünüyordu, sadece İtalyanların okuduğu ve İtalyan tasarımcıların göründüğü bir katalog. Ve Sozzani, ona uluslararası bir dergi niteliği kazandırmaya karar verdiğinde, İtalyanca pek de yaygın bir dil olmadığından, kelimelere gerek duymadan hikayeler anlatabilecek isimlere ihtiyaç duydu. Editörün sadece moda, stil ve trend değil; dünyayla ilgili, politikayla ilgili, olan bitenle ilgili söylemek istediklerini kelimeler unutulduğunda bile akıllara kazıyacak imajlara. Bu istek VOGUE Italia’yı, dünyanın önde gelen fotoğrafçılarının limitleri zorlamasına, çığır açacak işler çıkarmasına kısacası “uçmasına” izin verdiği bir özel platforma dönüştürdü. Ve Sozzani, pek sık rastlanmayacak yeni bir şey yarattı; politik, provokatif, kimi zaman anarşist duruşu olan mainstream bir “moda” dergisi. VOGUE Italia her zaman doğru kızı, doğru yerde, doğru fotoğrafçıyla en beklenmedik hallerde görüntüledikçe hem konuştu, hem konuşuldu.
İşte tam bu noktada Steven Meisel’ın farklılığı zirve yaptı! Meisel’in sosyal trendlere, politik durumlara, olaylara göre şekillendirip senaryolandırdığı moda editöryalleri Franca Sozzani’nin aradığı duruşa öyle cuk oturuyorduki, Meisel VOGUE Italia’dan kartblanşı kaptı.
Bugün hala bu ikilinin moda dünyasının pırıltılı illüzyonları içinde kimsenin kolay kolay cesaret edemeyeceği işleri insanları bölmeye, bir dolu övgünün yanında bir dolu sövmeye, sansasyon yaratmaya ve en önemlisi de “çok sattır”maya devam ediyor. VOGUE Italia, moda dergisi okurken düşünmek istemeyeceğin şeyleri düşündürmeye, karşılaşmak istemediklerini gözüne sokmaya, unutmaya çalıştıklarını ansızın hatırlatmaya hazır bekliyor. Sozzani, bir gün blogunda dergisini pek tabii bu provokatif kapakların sattırdığını açıkça söylüyor, ve ekliyor, “Bu sebeple VOGUE Italia başka hiç bir şeye benzemiyor, risk almakta herkesten farklı olduğu için.”.
Blogu sayesinde vakıf olduğumuz kişisel görüşlerinde bir çok ünlü fotoğrafçıyı fazla nudist olduğu için teşhirci ve çöplükten farksız bulan, insanların kaba ve çirkin olana düşkünlüklerine anlam veremediğini söyleyen, kişisel stil bloglarını soğuk algınlığı gibi bulaşıcı bir hastalığa(!) benzeten, Jersey Shore’un İtalya’ya gelişini yerden yere vuran, birinde konuk jüri olmasına rağmen televizyonlardaki moda programlarını aşırı sıkıcı bulan bu özünde tutucu bile sayılabilecek İtalyan eliti kadın, söz konusu dergisi olduğunda Steven Meisel’le uçurumun dibine kadar gidip, protestin hakkını verebiliyor.
Özellikle Amerikan politikaları ve Amerika etkisinde oluşan sosyal trendleri objektif altına yatırmayı seven ikili, bir moda dergisinden beklenmeyecek iğnelemeyi yüksek moda markaları, tasarımcı parçaları, topuklu ayakkabılar, paha biçilmez mücevherler arasından yaratıyor. Franca Sozzani , “Amerika’ya her gidiş gelişimde ilhamla doluyorum” derkenki ince alaycılığını Steven Meisel’in karelerine teslim ediyor. Örnekleri mi?
The State of Emergency 11 Eylül’ün 5. yıldönümünde, Bush yönetimin abartılı güvenlik önlemleriyle yarattığı korku toplumu ve polis devletini , terör şüphesiyle zorla arabasından sürüklenen, kafasına silah dayanan, zor kullanarak göz altına alınan, polisten şiddet gören, kelepçelenip tutuklanan, güvenlik sebebiyle havalanında çırılçıplak soyulan, mahrem yerlerine kadar aranan Hillary Rhoda ve Iselin Steiro’lu fotoğraflarla anlattığı editöryal hem sert eleştirileri hem “helal olsun”ları eşit derecede alıyordu. Politik dergiler dahil kimsenin bu derecede kanlı canlı yapamayacağını dünyanın süper gücünün gözüne bir moda dergisi sokuyordu.

Water& Oil Sozzani ve Meisel işbirliği, insanların isyan edip baş kaldırması gerekirken sessiz kaldığı olaylardan bir diğerine, BP’nin Meksika Körfezi’nde yarattığı doğa felaketine ise 2010 Eylül’ünde, yani yine en çok satan ayda, tam 24 sayfasını ayırıyordu. Bir deniz canlısının petrole bulandığı için nefes alamayıp, can çekişerek ölmesi yürekleri sızlatmıyorsa bile Kristin McNemany’nin yani bir insanın petrole bulanmış, nefessiz kalmış, ağlara dolanmış, tüyleri parçalanmış şekilde ölmek üzere olan görüntüsü pekala dikkat çekecekti.
Kristin’in canı candı da ördeğinki patlıcan mıydı? Bir çokları Sozzani’yi böyle bir felaketi couture elbiselerle bir moda dergisine taşıdığı için “büyüleyiciymiş” gibi göstermekle suçlasa da, ince zekadan nasibini almış olanlar onu hümanize ederek okyanusun yaşadığı dramı anlattığı ve elinde dergi konuya kafa yormayanlara bile bir tokat patlattığı için onu tebrik ediyordu.
Makeover Madness Sozzani editörlüğünde Meisel, Linda Evangelista’nın ön planda olduğu, zengin ve güzel kadınların, estetik operasyonlara bağımlılığının, güzelliğin ve gençliğin saplantıya dönüşünün hikayesini yine kanlı gazlı bezler, botoks iğneleri, dayanılmaz acılar içinde görüntülenen, ayağa kalkmakta zorlanan, her tarafları sargılı ve yatıştırıcılarla durabilen modeller aracılığıyla hep yaptıkları gibi –rahatsızlık verecek- şekilde 80 sayfa boyu süren bir fotoğraf çekimiyle anlatıyordu.
“Öncesi”-“Sonrası” görüntüleriyle zenginleşen, estetikte doyum noktası olmadığını ifade eden editöryali bir çoklarının midesi dahi kaldıramamış, tıp birliklerinden ise dergiye olayı abartıyorsunuz tepkileri yağmıştı.
All Black Issue Moda endüstrisinde ayan beyan meydanda olan ırkçılığa en büyük kontratak yine her 10 şovda ancak 1 siyahi model görebildiğinden, siyah modellerin çok nadir kapak olduğundan şikayet eden ve siyah modeller sattırmıyor diyen reklamcılara öfkelenen Franca Sozzani’den geliyordu. Yine Amerika’dan gelen dalganın, Obama’nın başkanlığının katkısını da elbet saklamıyordu. Sadece siyahi modellerin yer aldığı All Black Issue isimli 2008 Temmuz sayısı daha ilk günden tükenip yeni baskılara giriyordu, üstelik siyah modellerin olmadığı reklam kampanyalarının o sayıda %30 daha fazla sayfa talep etme ironisiyle!
Bir zamanlar “ayy ne tatlı oradaki ünlüler, böyle çok cool markete filan kendileri gidiyorlar” dediğimiz ama git gide komik olmaya başlayan Hollywood ünlülerinin casus paparazzi kameralarına en doğal, en çabasız halleriyle güya(!) yakalanıverdiği hallerinden esinlenen Celebrity editöryalinde ise Meisel, elinde Starbucks’ı, yarı çıplak boyfriendi ve pijamaları içinde benzinliğe uğrayan; evli, mutlu çocuklu alışveriş eden; hamile haliyle sigarasından bir fırt çekiveren; yeşilliğini arabasına yerleştiren modelleri “gizlice” görüntülüyordu. Bu editöryal de Amerikancı bir ilham mı veriyor yoksa dalga mı geçiyor ikilemiyle yine çokca konuşuldu.
Aralık 2009’da VOGUE Italia sayfalarını dalga dalga yayılıp bir fenomene dönüşen Twitter modası süsledi! Steven Meisel “Meiselpic” adını verdiği karelerle hayatının her anını görüntüleyip, anında binlerle paylaşmana olanak veren Twitpic’i anlatıyordu; evde, işte, hatta tuvalette! “Galiba domuz gribi oldum, çekime gelemeyeceğim, yolladığım kıyafetleri giyip bana Meiselpicleyin” twitlediği ilk sayfayı Lara, Freja, Gisele ve daha bir çoğunun ardı sıra yollamış gibi yaptığı 20 sayfalık twitpic kareler takip ediyordu. Bir sosyal trend daha, trendler yaratan İtalyan VOGUE’unda yer bulmak için illa podyumda doğmak zorunda olmadığını tüm dünyaya haykırıyordu.
Bu yazı XOXOtheMag Mart sayısında yayımlanmıştır.
Görseller: VOGUE Italia
Franca Sozzani, 1988’den bu yana modanın incili denen bir derginin, modanın otobüs dahi beklerken yaşandığı bir ülkedeki edisyonunun patroniçesi: VOGUE Italia’nın. Kreatif vizyonuyla hep farklı bir yerde konumlandırılan, tamamen İtalyanca olmasına rağmen yok satan tek VOGUE’un.
Steven Meisel, sayısız başarılı reklam kampanyası, editöryal ve moda fotoğrafçılığındaki “ilk”lerin yanısıra , 1988’den bu yana VOGUE ITALIA’nın her kapağına istisnasız imzasını atan adam. Aralıksız 24 yıldır heyecan uyandıran, provoke eden, protesto eden, şaşırtan kapaklar.
Sozzani VOGUE Italia’nın başına geçtiğinde bir dergiden çok bir katalogla karşı karşıya olduğunu düşünüyordu, sadece İtalyanların okuduğu ve İtalyan tasarımcıların göründüğü bir katalog. Ve Sozzani, ona uluslararası bir dergi niteliği kazandırmaya karar verdiğinde, İtalyanca pek de yaygın bir dil olmadığından, kelimelere gerek duymadan hikayeler anlatabilecek isimlere ihtiyaç duydu. Editörün sadece moda, stil ve trend değil; dünyayla ilgili, politikayla ilgili, olan bitenle ilgili söylemek istediklerini kelimeler unutulduğunda bile akıllara kazıyacak imajlara. Bu istek VOGUE Italia’yı, dünyanın önde gelen fotoğrafçılarının limitleri zorlamasına, çığır açacak işler çıkarmasına kısacası “uçmasına” izin verdiği bir özel platforma dönüştürdü. Ve Sozzani, pek sık rastlanmayacak yeni bir şey yarattı; politik, provokatif, kimi zaman anarşist duruşu olan mainstream bir “moda” dergisi. VOGUE Italia her zaman doğru kızı, doğru yerde, doğru fotoğrafçıyla en beklenmedik hallerde görüntüledikçe hem konuştu, hem konuşuldu.
İşte tam bu noktada Steven Meisel’ın farklılığı zirve yaptı! Meisel’in sosyal trendlere, politik durumlara, olaylara göre şekillendirip senaryolandırdığı moda editöryalleri Franca Sozzani’nin aradığı duruşa öyle cuk oturuyorduki, Meisel VOGUE Italia’dan kartblanşı kaptı.
Bugün hala bu ikilinin moda dünyasının pırıltılı illüzyonları içinde kimsenin kolay kolay cesaret edemeyeceği işleri insanları bölmeye, bir dolu övgünün yanında bir dolu sövmeye, sansasyon yaratmaya ve en önemlisi de “çok sattır”maya devam ediyor. VOGUE Italia, moda dergisi okurken düşünmek istemeyeceğin şeyleri düşündürmeye, karşılaşmak istemediklerini gözüne sokmaya, unutmaya çalıştıklarını ansızın hatırlatmaya hazır bekliyor. Sozzani, bir gün blogunda dergisini pek tabii bu provokatif kapakların sattırdığını açıkça söylüyor, ve ekliyor, “Bu sebeple VOGUE Italia başka hiç bir şeye benzemiyor, risk almakta herkesten farklı olduğu için.”.
Blogu sayesinde vakıf olduğumuz kişisel görüşlerinde bir çok ünlü fotoğrafçıyı fazla nudist olduğu için teşhirci ve çöplükten farksız bulan, insanların kaba ve çirkin olana düşkünlüklerine anlam veremediğini söyleyen, kişisel stil bloglarını soğuk algınlığı gibi bulaşıcı bir hastalığa(!) benzeten, Jersey Shore’un İtalya’ya gelişini yerden yere vuran, birinde konuk jüri olmasına rağmen televizyonlardaki moda programlarını aşırı sıkıcı bulan bu özünde tutucu bile sayılabilecek İtalyan eliti kadın, söz konusu dergisi olduğunda Steven Meisel’le uçurumun dibine kadar gidip, protestin hakkını verebiliyor.
Özellikle Amerikan politikaları ve Amerika etkisinde oluşan sosyal trendleri objektif altına yatırmayı seven ikili, bir moda dergisinden beklenmeyecek iğnelemeyi yüksek moda markaları, tasarımcı parçaları, topuklu ayakkabılar, paha biçilmez mücevherler arasından yaratıyor. Franca Sozzani , “Amerika’ya her gidiş gelişimde ilhamla doluyorum” derkenki ince alaycılığını Steven Meisel’in karelerine teslim ediyor. Örnekleri mi?
The State of Emergency 11 Eylül’ün 5. yıldönümünde, Bush yönetimin abartılı güvenlik önlemleriyle yarattığı korku toplumu ve polis devletini , terör şüphesiyle zorla arabasından sürüklenen, kafasına silah dayanan, zor kullanarak göz altına alınan, polisten şiddet gören, kelepçelenip tutuklanan, güvenlik sebebiyle havalanında çırılçıplak soyulan, mahrem yerlerine kadar aranan Hillary Rhoda ve Iselin Steiro’lu fotoğraflarla anlattığı editöryal hem sert eleştirileri hem “helal olsun”ları eşit derecede alıyordu. Politik dergiler dahil kimsenin bu derecede kanlı canlı yapamayacağını dünyanın süper gücünün gözüne bir moda dergisi sokuyordu.
Water& Oil Sozzani ve Meisel işbirliği, insanların isyan edip baş kaldırması gerekirken sessiz kaldığı olaylardan bir diğerine, BP’nin Meksika Körfezi’nde yarattığı doğa felaketine ise 2010 Eylül’ünde, yani yine en çok satan ayda, tam 24 sayfasını ayırıyordu. Bir deniz canlısının petrole bulandığı için nefes alamayıp, can çekişerek ölmesi yürekleri sızlatmıyorsa bile Kristin McNemany’nin yani bir insanın petrole bulanmış, nefessiz kalmış, ağlara dolanmış, tüyleri parçalanmış şekilde ölmek üzere olan görüntüsü pekala dikkat çekecekti.
Kristin’in canı candı da ördeğinki patlıcan mıydı? Bir çokları Sozzani’yi böyle bir felaketi couture elbiselerle bir moda dergisine taşıdığı için “büyüleyiciymiş” gibi göstermekle suçlasa da, ince zekadan nasibini almış olanlar onu hümanize ederek okyanusun yaşadığı dramı anlattığı ve elinde dergi konuya kafa yormayanlara bile bir tokat patlattığı için onu tebrik ediyordu.
Makeover Madness Sozzani editörlüğünde Meisel, Linda Evangelista’nın ön planda olduğu, zengin ve güzel kadınların, estetik operasyonlara bağımlılığının, güzelliğin ve gençliğin saplantıya dönüşünün hikayesini yine kanlı gazlı bezler, botoks iğneleri, dayanılmaz acılar içinde görüntülenen, ayağa kalkmakta zorlanan, her tarafları sargılı ve yatıştırıcılarla durabilen modeller aracılığıyla hep yaptıkları gibi –rahatsızlık verecek- şekilde 80 sayfa boyu süren bir fotoğraf çekimiyle anlatıyordu.
“Öncesi”-“Sonrası” görüntüleriyle zenginleşen, estetikte doyum noktası olmadığını ifade eden editöryali bir çoklarının midesi dahi kaldıramamış, tıp birliklerinden ise dergiye olayı abartıyorsunuz tepkileri yağmıştı.
All Black Issue Moda endüstrisinde ayan beyan meydanda olan ırkçılığa en büyük kontratak yine her 10 şovda ancak 1 siyahi model görebildiğinden, siyah modellerin çok nadir kapak olduğundan şikayet eden ve siyah modeller sattırmıyor diyen reklamcılara öfkelenen Franca Sozzani’den geliyordu. Yine Amerika’dan gelen dalganın, Obama’nın başkanlığının katkısını da elbet saklamıyordu. Sadece siyahi modellerin yer aldığı All Black Issue isimli 2008 Temmuz sayısı daha ilk günden tükenip yeni baskılara giriyordu, üstelik siyah modellerin olmadığı reklam kampanyalarının o sayıda %30 daha fazla sayfa talep etme ironisiyle!
Bir zamanlar “ayy ne tatlı oradaki ünlüler, böyle çok cool markete filan kendileri gidiyorlar” dediğimiz ama git gide komik olmaya başlayan Hollywood ünlülerinin casus paparazzi kameralarına en doğal, en çabasız halleriyle güya(!) yakalanıverdiği hallerinden esinlenen Celebrity editöryalinde ise Meisel, elinde Starbucks’ı, yarı çıplak boyfriendi ve pijamaları içinde benzinliğe uğrayan; evli, mutlu çocuklu alışveriş eden; hamile haliyle sigarasından bir fırt çekiveren; yeşilliğini arabasına yerleştiren modelleri “gizlice” görüntülüyordu. Bu editöryal de Amerikancı bir ilham mı veriyor yoksa dalga mı geçiyor ikilemiyle yine çokca konuşuldu.
Aralık 2009’da VOGUE Italia sayfalarını dalga dalga yayılıp bir fenomene dönüşen Twitter modası süsledi! Steven Meisel “Meiselpic” adını verdiği karelerle hayatının her anını görüntüleyip, anında binlerle paylaşmana olanak veren Twitpic’i anlatıyordu; evde, işte, hatta tuvalette! “Galiba domuz gribi oldum, çekime gelemeyeceğim, yolladığım kıyafetleri giyip bana Meiselpicleyin” twitlediği ilk sayfayı Lara, Freja, Gisele ve daha bir çoğunun ardı sıra yollamış gibi yaptığı 20 sayfalık twitpic kareler takip ediyordu. Bir sosyal trend daha, trendler yaratan İtalyan VOGUE’unda yer bulmak için illa podyumda doğmak zorunda olmadığını tüm dünyaya haykırıyordu.
Bu yazı XOXOtheMag Mart sayısında yayımlanmıştır.
Görseller: VOGUE Italia
Etiketler:
Dergi,
Editoryal,
Franca Sozzani,
İnceleme,
Moda Fotoğrafçılığı,
Steven Meisel,
Vogue
26 Nisan 2011 Salı
Styleboom Markafoni Bloga Konuk Editör Oldu!
Tweet
...vee yazdı da yazdı:) Markafoni Blog'da sizler için acaba neler hazırladım?
Bikini ve mayolarda retro devir!
Sezon trendleri baştan sona!
Şehirde "kalabalık" saatler:)
Hemen burada tık tık!
...vee yazdı da yazdı:) Markafoni Blog'da sizler için acaba neler hazırladım?
Bikini ve mayolarda retro devir!
Sezon trendleri baştan sona!
Şehirde "kalabalık" saatler:)
Hemen burada tık tık!
14 Nisan 2011 Perşembe
DERGİ | GLEE Kızları Marie Claire'de ♥
Tweet
[Görseller ve video: Marie Claire]
GLEE'ye taptığımı acaba kaç defa söylediim? Peki ya GLEE'den beri her gün durumuma uygun bir şarkıyla gezindiğimi:)
GLEE klubün sesleri birbirinden güzel 3 kızı: Rachel, Mercedes ve Quinn yani Lea Michelle, Amber Riley ve Dianna Agron Amerikan MARIE CLAIRE'in Mayıs sayısında toplu ve ayrı ayrı kapak verisyonlarıyla fotoğraflanmışlar vee anlatmışlar da anlatmışlar! Mavi tonlardan oluşan kapak alternatiflerini çok beğendim, üçünün de pozları çok güzel, az photoshoplı ve ışıl ışıl:) Yine de keşke çetenin diğer kızları da olsaydı!
Muhteşem sesiyle yeni Barbara Streisand denen Lea Michelle'in ilk elbisesi MARCHESA, ikincisi ise Burberry Prorsum. Lea, geçenlerde bir araba kazası geçirmiş ama atlatmış ve çekimlere tam gaz devam ediyormuş. Rachel'ın minik altın yıldızı dahil vücudunda 10dan fazla mini mini dövmesi ve her dövmesinin bir hikayesi varmış.
Amber Riley yani bizim Mercedes'imizin ilk elbisesi Donna Morgan, ikincisi ise Dalia MacPhee imzalı. Amber, Mercedes karakteriyle "kendine güven" gibi pek çok ortak özelliği olduğunu ama asla onun gibi giyinmeyeceğini söylemiş röpörtajında:) Lisedeyken skinny denecek kadar zayıf olduğunu ama daha sonra kilolandığını, bununla da barışık olduğunu eklemiş. Lise hayali büyüyünce Oprah olmak ve bir gün Grammy ödül törenine gitmekmiş!
Kaptanımız Quinn yani Dianna Agron son dönemlerde benim en favori sarışınım:, asil, zarif, güzel. GLEE seçmelerine giderken kaybolup öyle geç kalmış ki yine de darma duman içeri girdiğinde ona bakıp 2 gün içinde başlayacaksın demişler. Agron, beni bir kez de GLEE'de konuk olacak bir sonraki ünlü kim olsun kampanyasında Christopher Walken'ı destekleyerek kalbimden vurduu:) Mükemmel bir isim! Umarım Justin'e kapılmazlar ve şu anda Fatboy Slim videosu gözlerimin önünde dolaşan Walken GLEE'ye konuk olur! Agron, Christopher Walken ve Jane Lynch kapışsa fena mı olur demiş? Muhteşem olur!
Bu daa kamera arkası! Çook güzel video:)
GLEE klubün sesleri birbirinden güzel 3 kızı: Rachel, Mercedes ve Quinn yani Lea Michelle, Amber Riley ve Dianna Agron Amerikan MARIE CLAIRE'in Mayıs sayısında toplu ve ayrı ayrı kapak verisyonlarıyla fotoğraflanmışlar vee anlatmışlar da anlatmışlar! Mavi tonlardan oluşan kapak alternatiflerini çok beğendim, üçünün de pozları çok güzel, az photoshoplı ve ışıl ışıl:) Yine de keşke çetenin diğer kızları da olsaydı!
Muhteşem sesiyle yeni Barbara Streisand denen Lea Michelle'in ilk elbisesi MARCHESA, ikincisi ise Burberry Prorsum. Lea, geçenlerde bir araba kazası geçirmiş ama atlatmış ve çekimlere tam gaz devam ediyormuş. Rachel'ın minik altın yıldızı dahil vücudunda 10dan fazla mini mini dövmesi ve her dövmesinin bir hikayesi varmış.
Amber Riley yani bizim Mercedes'imizin ilk elbisesi Donna Morgan, ikincisi ise Dalia MacPhee imzalı. Amber, Mercedes karakteriyle "kendine güven" gibi pek çok ortak özelliği olduğunu ama asla onun gibi giyinmeyeceğini söylemiş röpörtajında:) Lisedeyken skinny denecek kadar zayıf olduğunu ama daha sonra kilolandığını, bununla da barışık olduğunu eklemiş. Lise hayali büyüyünce Oprah olmak ve bir gün Grammy ödül törenine gitmekmiş!
Kaptanımız Quinn yani Dianna Agron son dönemlerde benim en favori sarışınım:, asil, zarif, güzel. GLEE seçmelerine giderken kaybolup öyle geç kalmış ki yine de darma duman içeri girdiğinde ona bakıp 2 gün içinde başlayacaksın demişler. Agron, beni bir kez de GLEE'de konuk olacak bir sonraki ünlü kim olsun kampanyasında Christopher Walken'ı destekleyerek kalbimden vurduu:) Mükemmel bir isim! Umarım Justin'e kapılmazlar ve şu anda Fatboy Slim videosu gözlerimin önünde dolaşan Walken GLEE'ye konuk olur! Agron, Christopher Walken ve Jane Lynch kapışsa fena mı olur demiş? Muhteşem olur!
Bu daa kamera arkası! Çook güzel video:)
10 Ocak 2011 Pazartesi
DERGİ | Beklenen Dergi the MAGGER Yayında!
Tweet
Sizlere bugün yayına başlayan yepyeni bir oluşumu takdim edeyim hanımlar: the MAGGER. Özgün, özgür, dinamik ve daha önemlisi okurları tarafından şekillendirilen bir dergiler topluluğu. Bir tıkla 4 farklı dergiyi aynı çatı altında görüp, okuyabileceğiniz bir "ilk".
the MAGGER, zengin bir moda albümü olan theSPOT; dört başı mamur bir kadın dergisi olan theFEMME; şehri ve yaşamı aktaran theMET; derleme fotoğraflarla büyüleyecek theSHOT'dan oluşacak.
Bitmediiii:) Siz de "MAGGER Ol!" seçeneğine sahipsiniz: yazabilir, moda çekimleri yapabilir, seyahatlerinizi anlatabilir, kısacası iz bırakabilirsiniz.
Üstelik STYLEBOOM da moda yazılarıyla the MAGGER'da!
the MAGGER, zengin bir moda albümü olan theSPOT; dört başı mamur bir kadın dergisi olan theFEMME; şehri ve yaşamı aktaran theMET; derleme fotoğraflarla büyüleyecek theSHOT'dan oluşacak.
Bitmediiii:) Siz de "MAGGER Ol!" seçeneğine sahipsiniz: yazabilir, moda çekimleri yapabilir, seyahatlerinizi anlatabilir, kısacası iz bırakabilirsiniz.
Üstelik STYLEBOOM da moda yazılarıyla the MAGGER'da!
23 Aralık 2010 Perşembe
BASINDA | Styleboom Bu Ay RESET Dergisi'ne Uzuuun Uzun Cevap Verdi!
Tweet
RESET2010'u Styleboom'la kapamak istedi ve Aralık sayısında benimle bir söyleşi yaptı. Ben bu röportajı çook beğendim, neden mi? Çünkü onlar sordu ve benim uzuun uzun cevaplamama izin verdiler. Ben de hikayemi, ne sevdiğimi, neler aldığımı, nelere meraklı olduğumu ve bence 2010'un önemli moda olaylarını keyfimce anlattım:) Daha önce hiç bu kadar detaylı okumadınız Styleboom hakkında, o yüzden buraya tıklayınııız .
Söyleşiyi güzel sorularıyla keyif haline getiren Özge Lokmanhekim'e de çok ama çok teşekkür ediyorum.
Söyleşiyi güzel sorularıyla keyif haline getiren Özge Lokmanhekim'e de çok ama çok teşekkür ediyorum.
1 Temmuz 2010 Perşembe
BASINDA | StyleBoom Esquire'da Eric Cantona'yla Dünya Kupasını Konuştu!
Tweet
...demek isterdim sevgili Styleboomerlar ama daha ona yolum var:))
Yine de yalan değil, bu ay yanımda canım cicim Alışveriş Cini'mle beraber ESQUIRE'dayım: beylere modasal tüyolar, ilk randevuda ne giymek lazımlar, erkek modasında bu sezon öne çıkanlar, renklerle barışık olmalar ve alışveriş ipuçlarıyla.
Unutmayın beyler "ÇİRKİN ERKEK YOKTUR, AZ ALIŞVERİŞ VARDIR.". Hatta bu cümle şimdi bana ilham verdi, daha uzunca bir yazıyla Ağustos'ta burada:)
Unutmayın beyler "ÇİRKİN ERKEK YOKTUR, AZ ALIŞVERİŞ VARDIR.". Hatta bu cümle şimdi bana ilham verdi, daha uzunca bir yazıyla Ağustos'ta burada:)
17 Haziran 2010 Perşembe
EDİTORYAL | Kral VOGUE'a Paşa Gönlüne Göre Döndü
Tweet
Heyhaat para her zaman mutluluk getirmiyor hanımlar ** ! Cennette sorun var, üzerinde NINA RICCI'ye rağmen kadının yüzünde neden böyle bir çaresizlik ve isyan okunmaktadır. Yüzeyde burjuvazinin ışıltılı ama sahte yüzü altında derinde gerçekte neler olmaktadır? Adam istifini bozmaz, aynı takımın 100.süyle düşüncelere dalar. Gülse Birsel'in de dediği gibi "ayyyh hayat çok zor"dur:)
Kadın sıkılıverdiği bu görkemli hayattan kaçmak ve kendisini anlamadığını düşündüğü kocacığına anlatamadıklarını anlatmak, daha da önemlisi gülmek için derhal kendinden sınıf be sınıf, yaş be yaş düşük olan, VERA WANG'ine dökmeden şampanyasını doldurabilen bir yakışıklı ile "sadece arkadaş" olur! Eh kadınlar kendilerini güldüren erkekleri severler...
Ve aynı takım elbisenin 101.sinin gölgesinde gizli telefonlar başlar, kadın artık dünnnnnnnnnnnyalar güzeli çocuklarını bile izlemiyordur, nasılsa Hanifedadıları vardır, ve denizden çok uzaktadırlar, endişeye mahal yoktur! DRIES VAN NOTEN elbisesi ise kirli işlerine alet olmaktadır, yazık...Elbiseye:)
Ve acı gerçek...Bir davet dönüşü kendisini yapayalnız hissettiği bu hayata daha fazla (nedense) katlanamayan kadının LOUIS VUITTON'un cesaretlendirmesiyle gelen itirafını aynı takım elbise tabii ki kaldıramaz, yerini muhteşem bir smokin alır, adam Rock Hudson vari yıkılır. Neyse ki onu teselli edecek bir Johnnie Walker vardır.
Kadın tabii ki çaresiz! Mutluluk uğruna onca parayı, koca evi bırakmış, OSCAR DE LA RENTA'cığından başka ancak elindeki PRADA bavula sığanlara razı gelmiştir, eteğinde bebeleri dımdızlak ortada kalmıştır gibi bir beklenti oluşmasın çünkü hesap ortak hesap, adam fena saftır, ve belli ki bir HERMES BIRKIN içine neler neler alabilir haberdar değildir!
Ve mutlu(!) son... Meğer kadının tek isteği sürekli elbise giymek yerine arada bir de ROCHAS pantolon giymekmiş, saçları dağıtmakmış, yeni adam bir süre şampanya koymayacak şampanyaya ortak olacaktır...
(**) Bir zamanlar Bo Derek ablamız "Her kim para mutluluk satın alamaz dediyse belli ki nereden alışveriş yapılacağını bilmiyor" demiş :)
[Kaynak:vogue,2bmanagement]
Süpermodel yaratıcısı, siyah beyaz moda fotoğraflarının tanrısı Peter Lindbergh 1992 yılında bıraktığı VOGUE'a sözler ve sözleşmeler olmadan geri döndü. Ewan McGregor ve Natalia Vodionova'lı 14 sayfalık muhteşem editöryal 1950'lerde geçen bir film tadında, yani tam benlik: şık, lüks, zengin, havalı 50'ler:)
Hikaye Eisenhower döneminin AMERİKAN RÜYASI ile başlar! Sizden güzel ve bakımlı olmasın pırıl pırıl tazıların, dizi dizi hizmetçilerin, kapıda bekleyen kar beyazı Royce'un bulunduğu milyon yatak odalı bir evin içinde füme takımıyla jilet gibi yakışıklı bir koca, reklamlara yaraşır güzellikte mutlaka 2 çocuk, kırmızı ruj, mini eldivenler ve LOUIS VUITTON!
Kadın ve erkek birbirlerine delice aşıktır, onlarınki "aşk evliliği". Eskimez, sıkıcılaşmaz, bitmez, birlikte koruda yürüyüşe çıkar, flört zamanları gibi sevişirler. Kadının bu Amerikalı mutluluğu üzerindeki RALPH LAUREN'den de bellidir:) Ve güzel mi güzel çocukları "sen ne çocuğusun yavrucuğum" diye sorsan "aşk çocuğuyum" cevabını verecek sevimlilikte, bilgelikte ve farkındalıktadırlar! Kadın belki de mutluluktan değil PRADA elbisesinin balonundan dolayı havalarda uçmaktadır, ama olsun yine PRADA kitten heel pabuçlarıyla yere inişi acısız olacaktır!
Heyhaat para her zaman mutluluk getirmiyor hanımlar ** ! Cennette sorun var, üzerinde NINA RICCI'ye rağmen kadının yüzünde neden böyle bir çaresizlik ve isyan okunmaktadır. Yüzeyde burjuvazinin ışıltılı ama sahte yüzü altında derinde gerçekte neler olmaktadır? Adam istifini bozmaz, aynı takımın 100.süyle düşüncelere dalar. Gülse Birsel'in de dediği gibi "ayyyh hayat çok zor"dur:)
Kadın sıkılıverdiği bu görkemli hayattan kaçmak ve kendisini anlamadığını düşündüğü kocacığına anlatamadıklarını anlatmak, daha da önemlisi gülmek için derhal kendinden sınıf be sınıf, yaş be yaş düşük olan, VERA WANG'ine dökmeden şampanyasını doldurabilen bir yakışıklı ile "sadece arkadaş" olur! Eh kadınlar kendilerini güldüren erkekleri severler...
Ve aynı takım elbisenin 101.sinin gölgesinde gizli telefonlar başlar, kadın artık dünnnnnnnnnnnyalar güzeli çocuklarını bile izlemiyordur, nasılsa Hanifedadıları vardır, ve denizden çok uzaktadırlar, endişeye mahal yoktur! DRIES VAN NOTEN elbisesi ise kirli işlerine alet olmaktadır, yazık...Elbiseye:)
Ve acı gerçek...Bir davet dönüşü kendisini yapayalnız hissettiği bu hayata daha fazla (nedense) katlanamayan kadının LOUIS VUITTON'un cesaretlendirmesiyle gelen itirafını aynı takım elbise tabii ki kaldıramaz, yerini muhteşem bir smokin alır, adam Rock Hudson vari yıkılır. Neyse ki onu teselli edecek bir Johnnie Walker vardır.
Kadın tabii ki çaresiz! Mutluluk uğruna onca parayı, koca evi bırakmış, OSCAR DE LA RENTA'cığından başka ancak elindeki PRADA bavula sığanlara razı gelmiştir, eteğinde bebeleri dımdızlak ortada kalmıştır gibi bir beklenti oluşmasın çünkü hesap ortak hesap, adam fena saftır, ve belli ki bir HERMES BIRKIN içine neler neler alabilir haberdar değildir!
Ve mutlu(!) son... Meğer kadının tek isteği sürekli elbise giymek yerine arada bir de ROCHAS pantolon giymekmiş, saçları dağıtmakmış, yeni adam bir süre şampanya koymayacak şampanyaya ortak olacaktır...
(**) Bir zamanlar Bo Derek ablamız "Her kim para mutluluk satın alamaz dediyse belli ki nereden alışveriş yapılacağını bilmiyor" demiş :)
[Kaynak:vogue,2bmanagement]
Kaydol:
Yorumlar (Atom)