Showing posts with label murat kanatli. Show all posts
Showing posts with label murat kanatli. Show all posts

Friday, 17 December 2010

Avrupa Sol Partisi’nin Kıbrısla ilgili kararı






YKP’nin de gözlemci üyesi olduğu Avrupa Sol Partisi’nin 3. Kongresi (ASP) 3-5 Aralık’ta Paris’te, La Defense’taki CNIT’da yapılmış ve YKP Yürütme Kurulu üyeleri Murat Kanatlı ve Nevzat Hami ile YKPfem aktivisti ve YKP Parti Meclisi üyesi Faika Deniz Paşa YKP adına kongreye katılmıştı…

Krize ve neo liberal politikalara karşı Sosyal Avrupa Ajandası başlıklı kongre dokümanın karara bağlandığı 5 Aralık’taki son günde ayrıca Kongre kararları da görüşülerek onaylanmıştı. Ajandada Kıbrıs konusundaki bölümde “Adanın işgalini tamamlamaya yönelik politik bir eylemi olan Türkiye’den Kıbrıs’a nüfus transferi hemen durdurulmalı. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yüzde 37’sini işgal etmiş Türkiye işgali son erdirilmelidir. Türkiye hükümeti Kıbrıs sorununun, Avrupa hukukuna, devletler hukuku ve BM kararlarına uygun, adaletli ve uygulanabilir çözümü için devam eden görüşme sürecine daha fazla pratik katkı yapmalıdır. Kıbrıs’taki tüm taraflar ilgili BM kararları çerçevesinde iki bölgeli, iki toplumlu birleşik bir Kıbrıs için daha faza katkı yapmalıdır” ifadelerine yer verilmişti…

5 Aralık’ta onaylanan Kıbrıs’la ilgili kararın çevirisi şöyle:

Avrupa Sol Partisi
3. Kongresi – Paris 3-5 Aralık 2010

Kıbrıs’ın yeniden birleştirilmesi için mücadele ve Ortadoğu ile Avrupa’da barış ve güvenlik

Kıbrıs Cumhuriyeti toprağının %37’sinin Türkiye tarafından işgal edilmesini, Türkiye’den planlı bir şekilde nüfus yerleştirilmesini, kültürel mirasın tahrip edilmesini ve 1974’ten bu yana Cumhuriyet’in kontrolu altında bulunmayan bölgelerde toprak ve mal gaspını kınamaktayız.

İnanıyoruz ki, Kıbrıs sorununa barışçı, adil, karşılıklı olarak kabul edilir ve yaşayabilir bir çözüm bulunmasının uygun yolu, BM Güvenlik Konseyi kararları, 1977-79 doruk anlaşmaları, uluslararası hukuk ve aynı zamanda, Avrupa’nın kuruluş değerleri ve ilkeleri temelinde, BM gözetiminde özlü ve doğrudan görüşmelerdir.

BM gözetimi altında görüşmelerin canlandırılmasını memnuniyetle karşılarız. Kapsamlı bir çözüm için yapıcı bir şekilde birlikte çalışmaları konusunda iki lideri teşvik ederiz. bir çözüme varılması için Cumhurbaşkanı Hristofiyas’ın gösterdiği sürekli çabalarına bir kez daha destek belirtiriz. Yakın geçmişin olumsuz deneyimini göz önünde bulundurarak, boğucu takvimlerden ve hakemli arabuluculuktan kaçınılmalı ve sürece Kıbrıslılar sahip olmaya devam etmelidir.

İnanıyoruz ki, tüm çabalar, mümkün olan erken bir zamanda bir çözüme ulaşılması üzerinde yoğunlaşmalıdır. Bu, Türk ve Kıbrıs Türk tarafının, masada makul bir uzlaşmaya hazır olduğunu pratikte göstermesi halinde ve böylece, görüşmeler sürecinin başlamasından önce iki lider tarafından belirlenen çerçeve anlaşması içerisinde kalarak başarılabilinir.

Kıbrıs sorununun çözümünün, Kıbrıs Cumhuriyetinin toprak bütünlüğü, tek egemenliği, uluslararası tek kimliği ve tek yurttaşlığı, BM Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararlarında öngörüldüğü gibi siyasi eşitliği olan bağımsız, iki kesimli, iki toplumlu bir federasyona dönüşmesi temelinde olması gerektiğinin altını çizeriz. Çözüm, Türk işgal kuvvetlerinin çekilmesini, işgalin kaldırılmasını ve yasadışı yerleşimci akışının durdurulmasını sağlamalıdır. Kıbrıs sorununun çözümü, tüm göçmenlerin evlerine ve mülklerine dönme hakkı ve her iki toplumdan da kayıp kişilerin ailelerinin, sevdiklerinin akıbetleri konusunda bilgilendirilmeleri hakkı dahil, tüm yurttaşların insan haklarını ve temel özgürlüklerini uluslararası hukuk ve BM anayasası uyarınca güvence altına almalıdır.

Kıbrıs’ın kuzey kesiminde nüfus yapısının değiştirilmesi bir mühendislik sürecidir. Bu, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve sivil yönetiminin, adanın kuzey kesiminin fethi ve Türkiyeleştirme sürecini tamamlaması için siyasi bir eylemidir.

Cenevre Konvansiyonuna göre işgal altındaki bölgelere nüfus aktarılması bir savaş suçudur...

Türkiye üzerindeki etkisini kullanarak, onu Kıbrıs konusundaki sürdürdüğü politikasını terk etmesini; Lefkoşa, Dillirga ve Mesarga bölgesi, Maronit köyleri ve Mağusa’nın askersizleştirilmesini kabul dilmesini ve güven artırıcı bir önlem olarak mülklerine dönebilmeleri için Maraş’ın yasal sahiplerine verilmesini; Yabancı orduların adadan ayrılması konusunda bir gündem hazırlayarak bu çerçevede en azından on bin askerin şimdiden çekilmesine olanak sağlamak ve geriye kalanların da çekilmesi yönünde çalışma yapmak ve yukarıda anlatıldığı biçimiyle Kıbrıs sorununa adil ve yaşayabilir bir çözüm bulunmasına yardımcı olacak yapıcı bir tavır içine girmesini teşvik etmeleri yönünde uluslararası topluluğa çağırıda bulunuruz.

Kıbrıs Türk toplumu da Avrupa ailesinin bir parçasıdır ve Avrupalı tüm diğer işçiler gibi Avrupa hukukundan, direktiflerinden ve Konvansiyonlarından eşit bir şekilde yararlanma hakkına sahiptir...

Avrupalı Sol Partisi, yukarıda anlatıldığı düşünceler doğrultusunda Kıbrıs sorununa bir çözüm bulunması için aktif destek sağlamaya devam edecektir, çünkü Kıbrıs sorununun çözümü Doğu Akdeniz bölgesindeki barışa önemli bir katkı olacak ve yabancı askeri üslerin olmadığı askersiz bir Kıbrıs, Avrupa, Ortadoğu ve Afrika arasında bir barış ve işbirliği köprüsü olacaktır.

Orjinali

European Left
3rd Congress – Paris 3-5 December 2010

Cyprus, the struggle for the re-unification of island and peace and security in the Middle East and Europe

We condemn the occupation of 37% of the territory of the Republic of Cyprus by Turkey, the organized settlement from mainland Turkey, the destruction of cultural heritage and the usurpation of land and properties in the areas not under the control of the Republic since 1974. We believe that the appropriate way to reach a peaceful, just, mutually acceptable and viable solution of the Cyprus problem is through substantive and direct negotiations under the auspices of the UN, on the basis of the UN Security Council Resolutions, the High-Level Agreements of 1977 and 1979, International Law as well as the values and fundamental principles on which the EU is founded.

We welcome the revival of the negotiations under UN auspices. We urge the leaders of the two communities to work together in a constructive manner for a comprehensive settlement. We reiterate our support for the consistent efforts of President Christophias to achieve an agreed solution. Taking into account the negative experience of the recent past, suffocating timetables and arbitration should be avoided and the procedure should remain of Cypriot ownership.

We believe that all efforts should be concentrated on reaching a solution as soon as possible. This can be achieved only if the Turkish and Turkish Cypriot side will show in practice their readiness for a decent compromise at the negotiation table, thus remaining in the agreed framework of the solution as defined by the two leaders before the commencement of the negotiation procedure.

We underline that the settlement of the Cyprus problem must be based on the evolution of the Republic of Cyprus into an independent, bi-zonal, bi-communal federation with territorial integrity, a single sovereignty, single international personality single citizenship, political equality as provided by the relevant Security Council Resolutions. The solution must provide for the withdrawal of Turkish occupation troops the lifting of the occupation and the termination of the illegal influx of settlers. The solution of the Cyprus problem should safeguard human rights and fundamental freedoms for all citizens, in line with international law and the UN Charter, including the right of refugees to return to their homes and properties and the right of the families of missing persons in both Communities to be informed of the fate of their loved ones.

The changing of the demographic structures in the northern part of Cyprus is an engineered process. It is a political act by the state and civilian administration of the Republic of Turkey to complete the conquering, and the Turkification of the northern part of island.

According to the Geneva Convention it is a war crime to transfer populations to occupied territories…

We call on the international community to exercise their influence on Turkey and urge it to abandon its current policy towards Cyprus, accept the demilitarization of Nicosia, Tylliria, and Mesaoria area, Maronitte Villages and Famagusta and give Varosia to its lawful owners in order to return back to their properties in this area as a Confidence Building Measure; making an agenda for withdrawal of the foreign armed forces from the island, within this framework withdrawing at least 10,000 troops now and starting the necessary work for the withdrawal of the remainder and adopt a constructive attitude that will help in the formulation of a just and viable solution to the Cyprus problem as described above.

The Turkish Cypriot Community is also part of the European family and has the right to enjoy and get equal benefit from European law, directives and conventions like all other European workers… The European Left Party, will continue to support actively the efforts for a solution to the Cyprus problem along the lines described above, as the solution of the Cyprus problem will be a significant contribution to peace in the region of the Eastern Mediterranean and a demilitarized Cyprus, without foreign military bases, will be a bridge of peace and cooperation between Europe, the Middle East and Africa.





* * *

Wednesday, 16 June 2010

ΣΥΝΕΝΤΕΥΞΗ με τον Μουράτ Κανατλί / Murat Kanatlı

Γ.Γ. ΤΟΥ ΚΟΜΜΑΤΟΣ ΝΕΑ ΚΥΠΡΟΣ / YKP

Τη συνέντευξη πήρε γιά την εβδομαδιαία εφημερίδα "Η ΕΠΟΧΗ" ο Μάκης Μπαλαούρας



*Ποιες είναι οι σκέψεις σας για τις συζητήσεις που γίνονται μεταξύ Χριστόφια και Έρογλου μετά τις εκλογές στο βόρειο τμήμα της Κύπρου;

-Μέχρι το 2003 η Τουρκία χρησιμοποιούσε όλα της τα χαρτιά για να σταματήσει τις διαπραγματεύσεις, αλλά μετά το 2003 και με την έναρξη των συζητήσεων για την ένταξη της Τουρκίας στην ΕΕ ενεργούσε σαν να ήθελε να δώσει λύση στο πρόβλημα. Το 2005 που εκλέχθηκε ο Ταλάτ από τους τουρκοκύπριους και για τα επόμενα 5 χρόνια διακυβέρνησης του δεν έγινε τίποτα ουσιαστικό. Ο Ταλάτ απλά καθόταν στο τραπέζι και συζητούσε χωρίς να αλλάξει κάτι δομικά.

*Ποια ήταν η στρατηγική του;

-Η στρατηγική του ακολουθούσε την στρατηγική της Τουρκίας. Ήθελε να χρησιμοποιεί το θέμα της Κύπρου ως όμηρο για την ένταξη της Τουρκίας στην ΕΕ. Γι’ αυτό και θέλει η πραγματική διαπραγμάτευση να γίνεται μεταξύ της Ευρώπης και της Τουρκίας. Η Τουρκία αν πραγματικά ήθελε- γιατί ο μισός πληθυσμός και συνάμα το μισό ποσοστό των ψηφοφόρων είναι οι έποικοι- να υποστηρίξει τον Ταλάτ στις εκλογές, ο Ταλάτ θα είχε επανεκλεγεί πολύ εύκολα. Όμως δεν το ήθελαν αυτό για δύο λόγους. Ο πρώτος είναι ότι ο Έρογλου είναι προτιμότερος για εκείνους στο τραπέζι των διαπραγματεύσεων και ο δεύτερος λόγος είναι ότι τα τελευταία πέντε χρόνια το βαθύ κράτος της Τουρκίας συνεργαζόταν με τον Έρογλου.

*Στο θέμα της Κύπρου ισχύει αυτή η αντιπαράθεση μεταξύ Ερντογάν και βαθύ κράτους;

-Υπάρχει μια διένεξη μεταξύ τους αλλά όχι στο βαθμό της ρήξης. Βέβαια ο Ερντογάν προτιμούσε τον Ταλάτ γιατί μπορούσε να τον ελέγχει καλύτερα. Η Τουρκία είχε κερδίσει από το γεγονός ότι στο δημοψήφισμα οι ελληνοκύπριοι είπαν όχι και οι τουρκοκύπριοι είπαν ναι. Αυτό το παιχνίδι έπαιξαν το 2003 με το να προκαλέσουν τους ελληνοκύπριους να πουν όχι και τους τουρκοκύπριους να πουν ναι. Αν στους επόμενους μήνες πάμε στο δημοψήφισμα θα είναι πάλι πολύ δύσκολο για τους ελληνοκύπριους να πούνε ναι εξαιτίας της στάσης του Έρογλου. Οπότε θα επαναληφθεί η ίδια διαδικασία και έτσι θα γίνει ακόμα πιο σαφής ο διαχωρισμός μεταξύ των δύο κοινοτήτων. Καταλαβαίνουμε λοιπόν ότι αυτή η εξέλιξη είναι αποτέλεσμα της συνεργασίας της Τουρκίας με το βαθύ κράτος. Ο στόχος της Τουρκίας είναι η ένταξη της στην ΕΕ και χρησιμοποιούν όλα τους τα μέσα προς αυτή την κατεύθυνση.

*Πόσοι υπολογίζονται οι έποικοι της Βόρειας Κύπρου;

-Πιστεύουμε ότι ο ενεργός πληθυσμός είναι 500.000 από τους οποίους οι 100.000 είναι Τουρκοκύπριοι και οι υπόλοιποι είναι έποικοι από τους οποίους μόνο οι 100.000 έχουν πάρει την υπηκοότητα. Οι υπόλοιποι 300.000 μένουν εκεί με άδεια παραμονής λόγω εργασίας κλπ. Έτσι, λοιπόν, αν οι ελληνοκύπριοι πουν για μια ακόμη φορά όχι τους επόμενους μήνες η Τουρκία έχει το δικαίωμα να δώσει την υπηκοότητα σε περισσότερους αποίκους ώστε να ελέγχει τα πάντα και το επόμενο βήμα θα είναι οι διαπραγματεύσεις για την ύπαρξη συνομοσπονδίας, που σημαίνει για την Τουρκία τον πλήρη έλεγχο του βορείου τμήματος και σαν μέρος της κεντρικής κυβέρνησης τον έλεγχο και του νότιου τμήματος. Οπότε αυτό που θα ήθελε η Τουρκία θα ήταν να ελέγχει όλο το νησί. Για να λυθεί το πρόβλημα θα πρέπει η Τουρκία να πάρει την ένταξη της στην ΕΕ.

*Πιστεύεις ότι ο Χριστόφιας έχει μια προβληματική στάση σε όλη αυτή την κατάσταση;

-Ναι, γιατί και ο Χριστόφιας παίζει το δικό του παιχνίδι. Το 2012 θα γίνουν οι προεδρικές εκλογές στην Κύπρο και επίσης η Κύπρος θα αναλάβει την προεδρία της ΕΕ. Κατά τη γνώμη μου ο Χριστόφιας προσπαθεί να διορθώσει την άσχημη εικόνα που είχε δώσει ο Τάσσος Παπαδόπουλος στην ΕΕ και αυτή τη στιγμή παίζει το ρόλο του καλού παιδιού της ΕΕ. Δεν μπορώ να πω με σιγουριά ότι ο Χριστόφιας είναι αυτός που θα δώσει τη λύση σ’ αυτή τη χρονική στιγμή.

*Ο Χριστόφιας θα μπορούσε να κάνει κάτι για να αντιμετωπίσει την στάση που είχε κρατήσει η Τουρκία και ο Ταλάτ;

-Τουλάχιστον θα μπορούσε να εξομαλύνει την κατάσταση με τους τουρκοκύπριους, όπως με το να βρεθεί μια λύση πχ. στο θέμα της εκπαίδευσης. Αν ο Χριστόφιας προσεγγίσει με ειλικρίνεια τους τουρκοκύπριους τότε και εκείνοι θα γίνουν πιο θετικοί απέναντι στην Κυπριακή Δημοκρατία, επειδή αυτή τη στιγμή οι τουρκοκύπριοι πιστεύουν ότι η Κυπριακή Δημοκρατία τους βλέπει σαν ανεπιθύμητους. Πιστεύουμε ότι ο Χριστόφιας έχει την ευκαιρία ώστε να προωθήσει τη διαδικασία. Από τη μία όμως λέει ότι υποστηρίζει την αποστρατικοποίηση και των δύο πλευρών αλλά από την άλλη συνεχίζει να αγοράζει πιο πολλά όπλα, ξοδεύοντας χρήματα για την άμυνα, δημιουργώντας έτσι την ίδια ανάγκη από την πλευρά των τουρκοκύπριων.

Το λαϊκό μέτωπο μπορεί να ανασυγκροτηθεί

*Στην αρχή της δεκαετίας, στη Βόρεια Κύπρο, αλλά και στον Νότο, είχε δημιουργηθεί ένα ισχυρό λαϊκό μέτωπο από συνδικάτα, διανοούμενους και κόμματα για την ενοποίηση της Κύπρου. Αυτό το μέτωπο δυστυχώς δεν υπάρχει πια.

-Οι λόγοι ύπαρξης ενός λαϊκού κινήματος στη βόρεια Κύπρο δεν είναι μόνο η επίλυση αλλά είναι και οι οικονομικοί λόγοι. Με τη είσοδο όλο και περισσοτέρων εποίκων, η Τουρκία ελέγχει όλους τους τομείς. Μετά το 2003 άρχισε να ελέγχει και τον οικονομικό τομέα. Τα πολυτελή ξενοδοχεία ανήκουν σε ανθρώπους τούρκικης καταγωγής και ήδη έχουν αρχίσει τις διαδικασίες για την οικοδόμηση τούρκικου πανεπιστημίου στα βόρεια. Ένας άλλος λόγος είναι ότι οι τουρκοκύπριοι είναι απογοητευμένοι γιατί δεν βλέπουν κάποια θετική κίνηση από τα νότια. Από την άλλη πλευρά οι ελληνοκύπριοι πιστεύουν ότι οι τουρκοκύπριοι πουλάνε τις περιουσίες τους και έτσι δεν υπάρχει εμπιστοσύνη ανάμεσα στις δύο κοινότητες. Σίγουρα το σύστημα έχει αρκετές «μαύρες τρύπες» όμως υπάρχει ακόμα ελπίδα αν αγωνιστούμε ενωμένοι.

*Είναι λίγες οι ελπίδες που υπάρχουν;

-Λίγες, όμως υπάρχει το πλεονέκτημα του ότι έχουν όλοι συνειδητοποιήσει ότι δεν έχουμε άλλα χρονικά περιθώρια. Οι περισσότεροι Τουρκοκύπριοι έχουν καταλάβει ότι είναι κάτι που πρέπει να γίνει ή τώρα ή ποτέ. Όμως ακόμα δεν είναι έτοιμοι να πούνε το τώρα. Σύντομα όμως, όταν τα πράγματα επιδεινωθούν με την κυβέρνηση του Έρογλου και αν η Τουρκία δεν βρει εναλλακτική διέξοδο από αυτή την κρίση και κυρίως λόγω των οικονομικών συνθηκών, των μισθών κλπ., οι Τουρκοκύπριοι θα υψώσουν τη φωνή τους ενάντια στην κυβέρνηση.

*Οι λαός νιώθει ότι υπάρχει δημοκρατία στο βόρειο τμήμα της Κύπρου;

-Κατά την περίοδο της διακυβέρνησης του Ταλάτ, όπου δεν έγινε καμία ουσιαστική θεσμική αλλαγή στο υπάρχον σύστημα, η κατάσταση ήταν μη δημοκρατική. Η αστυνομία και η υπηρεσία πληροφοριών ήταν πάντα εκεί. Μπορεί να υπήρχε ελευθερία λόγου, όμως οι νόμοι έμεναν οι ίδιοι. Η τωρινή κυβέρνηση με τον ίδιο τρόπο χρησιμοποιεί την αστυνομία, την υπηρεσία πληροφοριών και τα μέσα μαζικής ενημέρωσης ώστε να ασκεί πίεση στο λαό. Είναι σαν να άλλαξε το περιτύλιγμα όμως το εσωτερικό να έμεινε το ίδιο.

*Ποιος είναι ο ρόλος του τούρκικου στρατού; Επεμβαίνει με φανερό τρόπο;

-Δεν επεμβαίνει τόσο φανερά, όμως ο στρατός στο βόρειο τμήμα είναι παντού. Κάθε χωριό και πόλη έχει μονάδες στρατού που κυκλοφορούν παντού. Πολλοί άνθρωποι πιστεύουν ότι δεν μπορούμε να αγωνιστούμε ενάντια στον στρατό γιατί είναι παντού. Γι αυτό και η αποστρατικοποίηση ή έστω η απόσυρση ενός αριθμού δυνάμεων του στρατού είναι ένα πολύ σημαντικό ζήτημα όχι μόνο για την επίλυση του κυπριακού προβλήματος αλλά και για την ομαλοποίηση της ζωής και την αποκατάσταση της δημοκρατίας.

*Είστε αισιόδοξος;

-Είμαι αισιόδοξος επειδή σήμερα έχουμε περισσότερα μέσα απ’ ότι στο παρελθόν. Υπάρχει συνεχής επικοινωνία μεταξύ Τούρκων και Ελλήνων συντρόφων, όπως με το Συνασπισμό, την ΑΚΟΑ, το κόμμα Ελευθερίας και Αλληλεγγύης της Τουρκίας (ODP), και άλλες σοσιαλιστικές δυνάμεις, και ήδη έχει αρχίσει μια πολύ καλή συνεργασία με το κόμμα της Ευρωπαϊκής Αριστεράς. Πιστεύουμε ότι τώρα έχουμε περισσότερες ευκαιρίες έτσι ώστε αν κινητοποιηθούμε δυναμικά με όλες αυτές τις δυνάμεις να καταφέρουμε κάτι. Ο στόχος μας είναι να χρησιμοποιήσουμε όλα τα μέσα για έναν αποτελεσματικό αγώνα απέναντι στην κυβέρνηση του βορρά.

* * *

Η συνέντευξη δημοσιεύτηκε εδώ:
http://www.epohi.gr/portal/diethni/7165-2010-06-13-16-15-32
και εδώ:
http://groups.yahoo.com/group/kalimerhaba_HellenoTurkish_Community/message/2234

Η ΕΠΟΧΗ - "Γιά την κομμουνιστική ανανέωση, γιά τον Σοσιαλισμό"
http://www.epohi.gr/portal/

YKP
http://www.ykp.org.cy/

~~~~~~~~~~


Thursday, 15 April 2010

Αχ, Μεχμέτ Αλί, κανείς άλλος εκτός από εμένα δεν σε καταλαβαίνει



Γιά τις εκλογές στα κατεχόμενα
Το νέο άρθρο του Σενέρ Λεβέντ

Ο πυρετός των εκλογών στα κατεχόμενα φτάνει στο αποκορύφωμα τους τις τελευταίες μέρες. Το πιό αλλόκοτο και προκλητικό στοιχείο, βέβαια, είναι η δημόσια υποστήριξη εκ μέρους του Δημήτρη Χριστόφια και της ηγεσίας του κυβερνώντος κόμματος Ακελ προς τον αντιπρόσωπο του παράνομου κατοχικού καθεστώτος Μεχμέτ Αλί Ταλάτ σε εκλογές που είναι παράνομες λόγω εποικισμού, παράνομες λόγω συνεχόμενης στρατιωτικής κατοχής και σωρείας συνεχιζόμενων παραβιάσεων της Συνθήκης της Γενεύης και γενοκτονικής εθνοκάθαρσης των ιθαγενών. Και λόγω της παράνομης αποσχιστικής και μονομερούς ανακήρυξης του κατοχικού σχήματος σε "ανεξάρτητο κράτος" που έχει ήδη πολλάκις καταδικαστεί από την διεθνή κοινότητα.

Ο Πρόεδρος της Δημοκρατίας λοιπόν παραγνωρίζει όλα τούτα και συνεχίζει να διακηρύττει δημόσια την υποστήριξη του στον ήδη προκαθήμενο αντιπρόσωπο της κατοχής. Τι λέν όμως οι αντιστασιακοί και προοδευτικοί ΤουρκοΚύπριοι με τους οποίους έχουμε και τις πιό στενές πολιτικές και πολιτιστικές σχέσεις;

Οι σύντροφοι από το σοσιαλιστικό Kόμμα Νέα Κύπρος (YKP), διά φωνής των διακεκριμένων μελών του κόμματος Murat Kanatlı και Alpay Durduran καλούν το λαό σε μποϋκοτάζ και αποχή από τις εκλογές ακριβώς επειδή είναι παράνομες:
"YKP'nin Nisan 2010 seçimleri ile ilgili boykot kararını açıkladığı basın toplantısı"
http://cyprusindymedia.blogspot.com/2010/03/ykpnin-nisan-2010-secimleri-ile-ilgili.html

Ο Şener Levent / Σενέρ Λεβέντ, σοσιαλιστής και αντιστασιακός δημοσιογράφος που εκδίδει την εφημερίδα ΑΦΡΙΚΑ (πρώην "Αβρούπα" / "Ευρώπη" ) στην κατεχόμενη Κύπρο, μιλά στο πιό κάτω άρθρο του γιά τον υποψήφιο Μεχμέτ Αλί Ταλάτ... τελείως έξω από τα δόντια. Τον ζωγραφίζει ως αντιπρόσωπο της κατοχής, αρχισπιούνο και εγκάθετο του κατοχικού στρατού εκ Τουρκίας με αριστουργηματικές πινελιές που συνθέτουν ένα πολιτικό πορτραίτο απέχθειας και καταδίκης.

Ενώ ο Πρόεδρος Χριστόφιας; Καλά γιά τον Πρόεδρο, εμείς και η λοιπή ανατρεπτική-εναλλακτική κοινότητα, η ΕΔΕΚ, άλλοι Σοσιαλιστές, αντικατοχικοί, αντιστασιακοί και πατριώτες δεν μετρούμε - αλλά οι ΤουρκοΚύπριοι αντικαθεστωτικοί; Εκείνων που ζούν άμεσα υπό την κατοχή και τον Ταλάτ, η γνώμη των δεν μετρά; Χεστιντίν Ποκλαντίν όμως ο κύριος Πρόεδρος και γιά τον Σοσιαλισμό, και γιά την αντίσταση στην κατοχή, την συμψυχία με τους αντιστασιακούς συντρόφους ΤουρκοΚύπριους... όλα, όλα θυσία στο βωμό του θεού Πουπαςδενξερωκαθόλουμακαμνωπωςταξερωούλλα. (Ο όσιος Πουπαςδενξερωκαθόλουμακαμνωπωςταξερωούλλα ήτο θεός των αρχαίων Ετεοκυπρίων, μας λεν οι επιστήμονες των Νεοκυπρίων, του οποίου η λατρεία σήμερα περιορίζεται μόνο σε στενούς κύκλους της άρχουσας τάξης και των εκάστοτε υπηρετών της.)

Παρακαλώ μελετήστε τι λέει ο Σενέρ.
Πέτρος Ευδόκας, petros@cyprus-org.net
~~~~~~~~~~

Αχ, Μεχμέτ Αλί, κανείς άλλος εκτός από εμένα δεν σε καταλαβαίνει

Έτσι κύριε Ταλάτ; Λες πως όσοι σε επικρίνουν, επικρίνουν και την Τουρκία; Κοίτα μωρέ τους Ιούδες. Πώς τολμούν να το κάνουν αυτό; Πώς ρίχνουν λάσπη στο μεγάλο μας απελευθερωτή; "Άντε μωρέ βρομόπαιδα, εχθροί της Τουρκίας, αγνώμονες", φώναξέ τους κατάμουτρα.

Στείλε και ένα μήνυμα στην Άγκυρα. Γράψε μια έκθεση. Γράψε τα ονόματά τους ένα-ένα. Πες να μην τους αφήσουν να περάσουν. Να τους κανονίσει όλους η Άγκυρα. Αντί να παραπονιέσαι άδικα συνεχώς, πέρασε αμέσως σε δράση.

Ιδού τώρα: η τελευταία εβδομάδα. Τα τελευταία λεπτά. Τα τελευταία δευτερόλεπτα. Δεν υπάρχει χρόνος για χάσιμο. Λίγος χρόνος απέμεινε για να ανοίξουν οι κάλπες. Πες ποια είναι τα μαύρα πρόβατα και ποια τα άσπρα. Να ξέρει η Άγκυρα. Τους αγνώμονες. Τους προδότες. Τους Βρούτους. Εκείνους που τη μαχαιρώνουν πίσω από την πλάτη της.

Μήπως περιμένεις εμένα να σου τα μάθω αυτά; Δεν σου τα έμαθε ο Ντενκτάς; Δεν σου τα εξήγησε καθόλου κατά τις συνομιλίες που είχατε τρώγοντας σουβλάκι στη Νήσο των Εχιδνών; Όπου έβλεπε κάποιον εχθρό της Τουρκίας εκείνος, έγραφε αμέσως την έκθεσή του. Ήταν πατριωτικό καθήκον γι' αυτόν και τούτο το κάρφωμα. Ποτέ δεν επέτρεπε να κάνουν κριτική στην Τουρκία.

Δεν ξέρω τι έγραψε για σένα, αλλά για εμάς έγραψε πολλά. Όμως, εσύ τι έκανες για να σε αναφέρει; Ποιο είναι το αμάρτημά σου; Μήπως παραπονέθηκες ποτέ για το γεγονός ότι [η Τουρκία] καταπατεί την πολιτική μας βούληση; Μήπως την αποκάλεσες κατοχική δύναμη; Μήπως φώναξες ποτέ να αποσύρει το στρατό της και τον πληθυσμό της; Μήπως οργίστηκες επειδή μετέτρεψαν το Πάρκο Τσαγλαγιάν σε Πάρκο Άγκυρας;

Μήπως θύμωσες για τη σημαία στο βουνό; Δεν σε άκουσα να το κάνεις έστω και μία φορά. Τον Μουσταφά Ακιντζί τον άκουσα, εσένα όχι. Σε σύγκριση με τον Μουσταφά Ακιντζί εσύ είσαι άγιος. Έχει πολλές αμαρτίες ο Ακιντζί. Μια φορά είπε ότι "ο στρατηγός υπερέβη τα όρια". Μια φορά στην Ισπανία σηκώθηκε να ζητήσει από τον Ερντογάν να λογοδοτήσει για τον πληθυσμό μας. Τελικά, αυτά ήταν αρκετά. Τέλειωσε ο Ακιντζί. Μήπως εσύ διέπραξες τέτοιες τρέλες όπως ο Ακιντζί;

Έχεις δίκαιο από τη γη μέχρι τον ουρανό Μεχμέτ Αλί. Όσοι επικρίνουν εσένα, φυσικά και επικρίνουν την Τουρκία. Διότι εσύ είσαι το ίδιο με την Τουρκία. Και η Τουρκία είναι το ίδιο με εσένα. Πες τους το. "Είμαι ένας ταπεινός δούλος της Τουρκίας", πες τους. "Ό,τι μου πει εκείνη, το κάνω".

Μήπως εκείνοι οι άλλοι οι ανόητοι δεν το ξέρουν αυτό; Το ξέρουν, αλλά φαίνεται ότι μόνο εσένα μπορούν να μασήσουν τα δόντια τους. Δεν μπορούν να πουν τίποτε εναντίον της Άγκυρας. Και μιλούν εναντίον σου. Μην τυχόν και τους αφήσεις χωρίς αντεκδίκηση. Πες τα στην Άγκυρα. Ειδοποίησέ την. Γράψε και εσύ μια έκθεση όπως έκανε ο Ντενκτάς.

Κοίτα τι μοναδική κουβέντα είπες: "Άντε, ας πούμε ότι εγώ είμαι προδότης. Μήπως είναι και η Τουρκία προδότης;" διερωτήθηκες.

Ποτέ δεν μπορεί να είναι προδότης η Τουρκία, Μεχμέτ Αλί, πες τους να μην είναι αγνώμονες. Ήρθε και μας έσωσε. Και μάλιστα, όπως είπε και ο συνταγματάρχης, βγήκε από το νυφικό της δωμάτιο και ήρθε. Κατέκτησε το μισό νησί. Μας το χάρισε. Ποιος έχει δικαίωμα να λέει κάτι εναντίον της; Και εξάλλου, μήπως τώρα δεν βρίσκεται στην εξουσία στην Τουρκία μας ένας ηγέτης όπως ο Ταγίπ Ερντογάν που υποστηρίζει τη λύση; Πρέπει όλοι να βαδίσουμε στα χνάρια του, έτσι δεν είναι;

Αχ Μεχμέτ Αλί, αχ. Κανείς άλλος εκτός από εμένα δεν σε καταλαβαίνει.

ΣΕΝΕΡ ΛΕΒΕΝΤ
~~~~~~~~~
Σημειώσεις:

Το άρθρο δημοσιεύτηκε στα ελληνικά αρχικά στην εφημερίδα Πολίτης σε ελαφρώς διαφορετική μετάφραση με τον τίτλο "Αν ήταν ο βασιλιάς της Σουηδίας θα ζητούσαμε και προσάρτηση". Και όντως στο πρωτότυπο, ο Σενέρ κλείνει με τη ειρωνική φράση "Αν δεν ήταν ο Ερντογάν στην Άγκυρα και ήταν ο βασιλιάς της Σουηδίας, τότε θα ζητούσαμε ακόμη και προσάρτηση με την Τουρκία, έτσι δεν είναι;"
"Αν ήταν ο βασιλιάς της Σουηδίας θα ζητούσαμε και προσάρτηση"
ΠΟΛΙΤΗΣ - 12/04/2010, Σελίδα: 13
http://www.politis.com.cy/cgibin/hweb?-A=939874&-V=archivecolumns

Ποιός είναι ο Μουσταφά Ακιντζί
http://www.politis-news.com/cgibin/hweb?-A=933514,printer.html&-V=archivearticles

Σενέρ Λεβέντ προς ΕλληνοΚύπριους: "Μα τι επάθατε;"
http://cyprusindymedia.blogspot.com/2010/03/blog-post_07.html

Προς ταλατοποίηση του Κυπριακού προβλήματος
http://www.metopo.org.uk/dt2010004012-talatopoiisi.html

~~~~~~~~

Monday, 15 March 2010

YKP'nin Nisan 2010 seçimleri ile ilgili boykot kararını açıkladığı basın toplantısı


http://vimeo.com/10155108

"Yeni Kıbrıs Partisi (YKP), 18 Nisan’da yapılacak “cumhurbaşkanlığı” seçimini boykot kararı aldı.
Kıbrıslı Türkleri tepkilerini ortaya koymak için sandığa gitmemeye çağıran YKP, “bulunulan ortamda oy verip Türkiye’nin müdahalesini meşrulaştırmak yerine reddetmek ve sandığa gitmemenin en doğru tavrı olacağı” görüşünü dile getirdi.
Halka “sandıkta değil, sokakta buluşalım” çağrısı yapan YKP, haziran ayındaki yerel seçimlere ise, mümkün olan yerlerde katılmak için çalışma yapacağını duyurdu.
YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı, Yürütme Kurulu üyeleri Alpay Durduran ve Erdinç Selasiye ve Parti Meclisi Üyesi Yılmaz Parlan’ın de katılımıyla 11 Mart, Perşembe günü parti merkezinde basın toplantısı düzenleyerek, seçimlere yönelik tavırlarını açıkladı.
Kanatlı, “Kıbrıs’ın kuzeyinde seçime seçim deme koşullarının olmadığını, nüfusun bilinmediğini, her taşın altından çıkan TC’li yetkililerin bulunduğunu, yeraltının temizlenmediği koşullarda adil ve adaletli bir seçim yapılamayacağını” kaydetti.
Üyeleriyle konuşarak karar aldıklarını belirten Kanatlı, “Talat ile Eroğlu arasında fark bulunmadığını ve bu iki adayın Kıbrıslılar için seçenek olmadığını” iddia ederek, bu konuda üyelerinin de hemfikir olduğunu anlattı.
“İkisi de Ankara’nın postacılığını yapmaya adaydırlar, bunun için Ankara-İstanbul-Lefkoşa hattında mekik dokumaktadırlar” ifadelerini kullanan Kanatlı, “herkesin dört gözle Ankara’nın sivil ve derin devletinden gelecek işareti beklediğini, böylesi bir ortamda oy verip Türkiye’nin müdahalesini meşrulaştırmak yerine reddetmek ve sandığa gitmemenin en doğru tavır olacağını” vurguladı.
YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Kanatlı soruları yanıtlarken de, soldaki partilerin üçüncü aday arayışlarında YKP’ye teklif getiren olmadığını, sadece Talat’ın kendilerini ziyaret ettiğini, bunun da daha çok Kıbrıs sorunundaki gelişmelerin değerlendirilmesi şeklinde geçen bir görüşme olduğunu söyledi.
Yerel seçimlere katılımı, fikirlerini kitlelere ulaştırmak için değerlendirdiklerini belirten Kanatlı, yerel seçimlerin daha kitlesel ve tabana dönük olduğunu kaydetti.
Kanatlı, “Nereye kadar boykot” sorusunu yanıtlarken de, “YKP’nin tavrının rejimi rahatsız ettiğini ve bunun da iyi bir gelişme olduğunu” ifade ederek, sandığa gitmeyenlerin oranının yükselmesinde YKP’nin çağrılarının etkili olduğunu belirtti. Kanatlı seçime seçim deme koşullarının oluşması için diğer siyasi parti, sendika ve örgütleri mücadeleye çağırmaya devam edeceklerini, gelişecek koşullar çerçevesinde de her seçimi kendi koşullarında değerlendirip karar alacaklarının altını çizdi
Basın toplantısında daha sonra Yürütme Kurulu üyesi Erdinç Selasiye, parti meclisinin 2 Mart’taki kararını okudu. Kararda, cumhurbaşkanlığı seçimine katılmama kararı anlatılırken “YKP acenta başını seçme, baş postacı tayin etme sürecinde taraf olmayacaktır” ifadelerine yer verilirken, hazirandaki seçimlerde mümkün olan yerlerde seçime katılınması için yürütme kuruluna görev verildiği belirtildi."

Wednesday, 10 March 2010

YKP: Basın Toplantısına davet






Basın Toplantısına davet

YKP, Parti Meclisinde aldığı seçimlere yönelik tavrını ve bu süreçte yapacaklarını açıklıyor…
11 Mart 2010, Perşembe günü saat 11:00’de YKP Genel Merkezinde (Hüseyin Tahir Apartmanı, Kat 2, Tanzimat Sokak, Surlariçi, Lefkoşa / Galeri Kültür Kitapevi üstü) seçimlere yönelik YKP’nin tavrını açıklayacağı basın toplantısına tüm basın yayın organları davetlidir.

Saygılarımızla,

Yeni Kıbrıs Partisi
http://www.ykp.org.cy
Basın Bürosu

10 Mart 2010
~~~~~~~~~~~~

Friday, 26 February 2010

YKP: Ne yapacaksınız?





YKP güneydekinde geçirilince kuzeydekinden de geçirilen garantörlük konusu ile ilgili meclis kararındaki “tahammülümüz sınırsız değildir” türlü tehdide karşı sordu:

Ne yapacaksınız?

YKP Yürütme Kurulu üyesi Alpay Durduran, güneydekinde geçirilince kuzeydekinden de geçirilen garantörlük konusu ile ilgili meclis kararlarını değerlendirdi. Konu ile ilgili bildirinin tamamı şöyle:

Görüşme konuları içinde açıkça garantiler ve tek yanlı müdahale hakkı bulunmaktadır. Amma güneyde görüşmelere ve içeriğine yönelmeyen, belki sadece görüşmeyi yürütene yönelen bir bildiri yayımlandı. Bildiride garanti ve tek yanlı müdahale hakkına karşı görüşler ileri sürüldü.

Ayrıca bu bildiride manipülasyonu yapıldığı gibi “garantileri istemiyoruz” denmemiş daha esnek bir ifade ile kararın 3. Maddesinde “Avrupa Birliği üyesi Bileşik bir Kıbrıs Cumhuriyeti Devletinde garantörler ve garantiler tasavvur edilemez” denmiştir. Buna rağmen bağırmaya dünden hazır olanlar ile bağıranlara karşı yeteri kadar cesur olamayanlar oybirliği ile karar alıp “tahammülümüz sınırsız değil diyerek” TAKSİM çığırtkanlığı yapmışlardır.

Kuzeydeki meclis’te görüşülen taslak karşı bildiride görüşmelerin durdurma isteği de dâhil bir öneriyi görüştü. Ancak meclisten oybirliği ile kabul edilen bildiride görüşmelerin devamı desteklendi.

Açıkça bilinmektedir ki oybirliği sağlanırken yalnız DP değil UBP de görüşmelerin kesilmesinden yana idi. Türkiye’nin etkisi ile yaklaşan seçimlerin havası için tavırlar bu şeklide değişti. Kimsenin bu sonuçta oybirliği olduğuna inanması olanağı yoktur. Bu durumda halkın adına konuşmaya da hakları yoktur. Genel olarak başarı beklenmeyen görüşmelerde siyasi partilerin oyunlar peşinde koştukları ve kendi çıkarlarını ülke yani Kıbrıs’ın tümünün çıkarları üstünde tuttukları anlaşılmaktadır.

Bugünkü çağda garanti edilmiş AB ülkesi düşünmenin olanaksızlığı anlaşılmış olmalıdır. Garanti sisteminin Kıbrıs’ta başarısız olduğu kanıtlanmıştır. Garantörlerin her biri değişik tutumlar içindedir ve Kıbrıs’ın nesini garanti ettikleri konusunda aralarında görüş birliği yoktur. Öyleyse bunu iki tarafın ortak hareket edecekleri gün garantörleri davet ederek birlikte ele alması gerekecektir.

Ondan önce garantörlerin bir araya gelip konuyu görüşmeleri önerileri de vardır. Yani garantörlerden Türkiye ve İngiltere’nin de modası geçmiş bu sistemi ele alma arzuları olduğu varsayılabilir. Birleşik Kıbrıs’ın tekrar garanti edilmiş ve kısıtlı halinin devam etmesini ve tekrar Annan planında olduğu gibi yenilenmesi istenmiyorsa bir an önce taraflar uzlaşmalı ve İngiltere’nin Kıbrıs’ta askeri üs halinde egemen bölgeler ve tesisler bulundurmasından başka işe yaramayan antlaşmalara son vermelidir.

Kıbrıs antlaşmaları bir bütündür ve garanti ve ittifak antlaşmaları onun parçasıdır. İttifak Yunanistan, İngiltere ve Türkiye arasındadır. Kıbrıs’a karşı ittifak ettiklerini ve İngiltere’nin egemen üslerinin tam kapasite ile kullanmasını sağlaması haline Kıbrıs’a karşı harekete geçmek için işbirliği yapacaklarını vaat etmektedirler. Bunu hala içine sindirenler ve bunun için Kıbrıs’ta bir barış antlaşması yapılmasını görüşmek istemeyenler başlarını kuma gömmüşlerdir.

Gerçeklere uyanmak ve bir an önce barış antlaşmasına hız vermek gereklidir. Türkiye UBP’nin politikasını nasıl bir anda değiştirdi ise görüşme seyrini de değiştirebilir. Kıbrıs’ta ganimet kavgasını sürdürmekten başka endişesi olmayanları bahane yapıp arkalarına saklanmamalıdır.

YKP, kuzeydeki meclisten geçen karardaki tehditleri de kabul edilir bulmaz, bu tip tehditler bugüne kadar Kıbrıs konusunda kimsenin hiçbir şey kazanmadığını hatırlatır.

YKP, hem de oy birliği ile geçen karardaki aşağıdaki cümle sonrası açıkça sorar ne yapacaksınız?

“Rum tarafının kapsamlı çözümü geciktiren ve müzakerelere zarar veren bu olumsuz tutumuna karşın Kıbrıs Türk tarafının tahammülünün yıllarca devam etmesine Kıbrıs Türk Halkının müsaade etmeyeceğini bir kez daha vurgular”

Bu ifade açık TAKSİM tehdididir ve CTP ile TDP’nin buna destek vermiş olmasının YKP olarak düş kırıklığını yaşamaktayız.

YKP’lilerin, kendi adlarına da yapılan böylesi bir çağrıya imza atmadıklarını, Kıbrıs’ın sorununun çözülmesi için inatla çözüm aramaya kararlı olduklarını, kimsenin “tahammülüm tükendi, artık TAKSİM zamanıdır” demesine de müsaade etmeyeceklerini herkesin bilmesi gerekir…

YKP, üzerinde anlaşılmasında uçurumlar bulunan konularda tarafları tehditler ve kamuoyunu birbirlerine karşı kışkırtan açıklamalardan vazgeçmeye ve ilerideki olası antlaşma süreçlerini zehirlememeleri çağrısını bir kez daha yapar…

Yeni Kıbrıs Partisi
Basın Bürosu
25 Şubat 2010
http://www.ykp.org.cy

~~~~~~~~~
YKP - Cyprus IndyMedia:

Barışın sesi susturulamaz! Dengê aştiyê nayê birîn!
http://cyprusindymedia.blogspot.com/2009/12/barsn-sesi-susturulamaz-denge-astiye.html

Yaptırımların izleri TC protokollerinde var!
http://cyprusindymedia.blogspot.com/2009/08/yaptrmlarn-izleri-tc-protokollerinde.html

Call for action against Police intervention in the northern part of Cyprus
http://cyprusindymedia.blogspot.com/2009/11/solidarity-with-dissenters-in-northern.html

~~~~~~~~~~

Thursday, 11 February 2010

Seçimlere doğru YKP ne yapacak?!

10 Şubat, Çarşamba günü basın toplantısında okunan metnin tamamı:

* * *


Seçimlere doğru YKP ne yapacak?!

Bu sene içinde biri Nisan’da, biri de Haziran’a iki “seçim” yaşacağız.

Bugünlerde, özellikle Nisan’daki seçim üzerinde sözde iki iddialı aday arasında seçim yapılması için herkes gerekçe üzerine gerekçe üretmektedir… Birileri Talat düşmanlığı üzerinden Eroğluculuk oynamakta, diğer taraf ise Eroğlu düşmanlığı üzerinden Talatçılık oynamaktadır.

*

YKP Yürütme Kurulu, böylesi bir ortam içinde 6-7 Şubat tarihlerinde Parti Meclisi, İlçe Yönetim Kurulu ve Gençlik örgütü üyeleriyle Boğaz Otel’de düzenlediği bir dizi toplantı ile süreci değerlendirdi.

YKP Yürütme Kurulu, daha önce programında da yer alan, 7 Kasım 2009 tarihinde gerçekleşen 10. Kurultayda kabul edilen kararda da yer alan pozisyonu korumayı sürdürmektedir;

“YKP, Kıbrıs’taki mevcut durum sürdüğü sürece, seçime seçim deme koşulları oluşuncaya kadar parlamentarizmi ve onun süreçlerini bir siyasal kampanya düzenleme ve eylem aracı olarak somut koşulların değerlendirmesi sonucunda belirleyeceği metotlarla kullanmaya devam edecektir.”

Bu nedenle YKP Yürütme Kurulu, somut koşulları somut tahlilini yapmak için tüm üye, sempatizan ve parti dostları ile seçimlerde alacağı tavrı belirlemek için bir dizi çalışma yapmaya karar verir…

Bu çerçevede 15 Şubat, Pazartesi günü saat 19’da Girne’de Dome Otel’de; 17 Şubat, Çarşamba günü saat 19’da Lefkoşa’da YKP Genel Merkezinde, 18 Şubat, Perşembe günü saat 19’da Mağusa’da YKP Mağusa İlçe Lokalinde yapılacak toplantılar sonucu oluşacak görüş 2 Mart tarihinde toplanacak Parti Meclisinde karar bağlanacak…

Bizler böylesi bir ortamda seçimlere katılıp katılmamayı, yeniden boykot kampanyasını yapıp yapmamayı tartışırken geriye dönüp daha önce aldığımız kararları da gözden geçirip, nelerin değişip değişmediğini de değerlendireceğiz.



Eroğlu Kıbrıslıları için seçenek değildir!

Birilerinin gözünü öfke bürümüş olabilir ama bizler açısından konu nettir. Ulusal Birlik Partisi, Kıbrıs’ın kuzeyindeki ayrılıkçı yapının yapı taşlarındandır. Yağma, yolsuzluk, usulsüzlük ve zorbalık liderlik pozisyonundaki parti kadrolarının her bir hücresine işlemiş bir parti yapılanmasına sahiptirler. Zaman zaman döneme yönelik takiyeler, sahte açıklamalar yapsalar da UBP’nin aklındaki tek şey taksimdir. Unutanlara hatırlatırcasına son Londra ziyaretinde de Kıbrıslılığı tanımayan, Kıbrıs’ta yalnız Türk ve Yunan halkları olduğunu söyleyen de Eroğlu’dur.

Seçim üstü, hayatında ilk kez siyasi amaçlarla güneye geçip DISY ile bir kez görüşerek ne kadar barışçı olduğunu, iki toplumlu etkinlikleri desteklediklerini de söylemeleri takiyenin ta kendisidir. UBP tarihin her döneminde iki toplum arasında her türlü ilişkiye karşıydı, karşı olmaya da devam etmektedir… Türkiye’den gelecek dayatmalarda çözüm yönünde birkaç adım atıyormuş gibi yapmaları sahtekarlığına YKP inanmadı, inanmamaya devam edecektir.

UBP, siyasal tanımının tam gereği olarak ırkçı ve faşist unsurları bünyesinde barındıran bir partidir. Aşırı sağda bulunmasından dolayı eski MAP başkanı bu partiden, UBP’den milletvekili olması sakıncalı görünmedi. UBP’nin geçmişinde de Türk-Bir, Türk Ocakları, Ülkü Ocakları gibi paramiliter örgütlerle bağlantıları oldu. Zaten daha Eroğlu’nun adaylığı açıklanmadan kimler kendilerini destekleyecek diye ortalığa çıktığına baktığınızda UBP’nin siyasal yelpazedeki yerini tam olarak görürsünüz… Bu kadar aşırı sağda olması onları elbette Türkiye’de süren Ergenekon Davası sanıkları ile ayni yerde durmayı, ayni kaderi paylaşmayı da getirmiştir. Sanıklardan birini Kıbrıs’tan tek ziyarete giden bugün UBP’den vekil olan birinin olması bu nedenle tesadüf değildir. 1998 seçim macerası da bu davanın tutanaklarına yansımıştır.

Bazıları kafa karıştırmak için UBP içinde gençlerin olduğunu, bunların da liberal demokrat olduğunu ortalığa yaydıkları Annan referandumu sonraki süreçte de YKP buna tepki göstermiş ve bunun ciddi bir manipülasyon olduğunu söylemişti. Bugün liberal demokrat olduğu iddia edilen “genç”lerin(!!) neler yaptığını yaşayıp görmekteyiz ki bu davranışlara yalnız aşırı sağcı partilerden başka yerde rastlanmaz…

Bu nedenle bölücü, karanlık ilişkiler içinde olan, aşırı sağcı, taksimci parti olan UBP adayı ile YKP’lilerin hiçbir şekilde işi ve ilişkisi olamaz. YKP için Eroğlu bu nedenlerle seçenek bile değildir, Eroğlu Kıbrıslıların da seçeneği olamaz…

YKP, 2000 seçimlerinin ikinci turunda Eroğlu-Denktaş kamplaşmasında da bu düşüncelerini söylemiş, bazı sözde ilerici ve demokrat kesimler ise bu düşüncelerinden dolayı YKP’yi Denktaşçı diye yaftalamıştı. Ogün ortaya koyduğumuz “ne Hitler, ne Mussollini” tavrımızın ne kadar doğru olduğu bugün çok daha net anlaşılmaktadır.

Bize o dönemde Denktaşçı deyip Eroğlu’na meyledenler şimdi de Talat düşmanlığı üzerinden Eroğlu’na meyletmesini seyretmekteyiz ki bu çok manidar bir durumdur. Bu kesimler şimdi ağızlarında boykotu geveleseler de akıllarının arkasındaki gerçek niyet istenirse görülebilir…

Ama Eroğlu bir seçenek olamadığı gibi Talat da bir seçenek değildir.



Talat da gerçek bir seçenek değildir!

YKP, siyasal olarak 1970lerin ortalarından beri CTP’nin de yer aldığı siyasi düşünce ile mücadelesini sürdürdü. Kurulduktan kısa süre değişen liderliği ile birlikte, özgürlükçü ve demokrat olamayan, dogmatik bir sol düşünceyi savunmuş CTP’nin 90 sonrası macerasına da YKP hep eleştirel yaklaşmıştır. Bugün savruldukları merkez siyasetinde zaman zaman milliyetçi, ulusalcı sol söylemleri bu nedenle bizleri hayrete düşürmemektedir.

CTP’nin hükümetlerde bulunduğu dönemlerde taksim süreçleri hep “barışçıl” yollarla ileriye doğru ciddi seyir halinde oldu. Bunlardan en önemlisi İTEM yasasıydı, bunu meclisten geçirip yasallaştıran CTP oldu.

2003 sonrası hükümete gelen CTP ise hem bu İTEM yasasını pratikte ileriye taşıdı, hem de demografik yapının değişmesine ciddi katkılar yaptı.

CTP haricinde başka bir siyasi parti hükümette olsaydı bu kadar “barışçı” olur muydu bilinmez ama Kıbrıs’ın kuzeyindeki Türkleştirme-Sunni-İslamlaştırma adeta kuzeyin her metre karesine işlendi. Ada baştanbaşa bayraklarla ve camilerle donatıldı. Kuran kursu talepleri doğallaştı.

Irkçı, ayrılıkçı, şoven açıklamalar her yana sindi. Talat başta bulunduğu tüm süreç boyunca “Rumlar barış istemez”, “Rumlar bizim nefes almamızı bile istemez” deyip deyip durdur.

Kuzeydeki ambargoların Kıbrıslı Türklere değil tanınmamış devlete olduğunu bildiği halde Kıbrıslılara hep yalan söyledi. BM, AP gibi uluslararası örgütlerin Kıbrıslı Türklere yapılan ambargoların kaldırılması çalışmalarına da hep “kuzeyde egemen bir yapı var, kendi uygulamasını kendi yapar” diyerek dolayı tanınma talepleri ile cevap verdi.

“Bu memleket bizim biz yöneteceğiz” sloganı ile geldi, bir röportajında net olarak son durumu ortaya koydu, “otur derlerse otururum”!

Birileri “Kıbrıs’ta barış engellenemez” sloganlarını Ban Ki Moon ziyaretinde sıkça dile getirerek komik de duruma düşmektedirler. “Kıbrıs’ta barış engellenemez” sloganın en güzel atılacağı yer Talat’ın ofisinin önündür çünkü masaya Türkiye önerilerini koyarak görüşme masasını saboteleyen bizzat Talat’ın kendisidir.

‘Yer demir, gök bakır’ filmi gibi yerin bölünmesi Denktaş’ın işi idi göğün bölünmesi de Talat’ın işi oldu, yani Taksimin ileriye taşınmasında, bölme işleminde, ‘yer Denktaş, gök Talat’ görevi bölüşüldü.

Taksim fikri son 6 yılda her yana sindi. Kıbrıslılığı tüketen nüfus akışı 6 yılda çok ciddi ileriye taşındı. Yukarda da dediğimiz gibi “barışçıl” yollarla Türkleştirme-Sunni İslamlaştırma Kıbrıs’ın kuzeyinde her yanda hissedilmektedir.

Bunca yapılandan sonra solcu-sağcı, barışçı-statükocu ayrımı da ortadan kalktı. Kim ne, kiminle kim arasında ne fark var artık belirsizleşti…

Tüm bunlar elbette Talat’ın eseridir, Talat’ın buna ciddi katkısı vardır. Bu nedenle bugünlerde “Kıbrıs’ta barış engellenemez sloganı” en çok Talat’ın kapısının önünde atılmayı hak ediyor…



Yeniden bir kez daha nüfus ve insan hakları

Böylesi bir ortam içinde birileri nüfus konusunu gündeme getirerek bizlere insan hakları dersi de vermeye çalışmaktadır. YKP daha önce söylediği gibi her bireyin insan hak ve özgürlükleri ile birlikte yaşaması taraftarıdır. Oy verme, seçmen olma, vatandaşlık gibi konuların diğer insan hak ve özgürlüklerinden farklı konular olduğunu ama Kıbrıs’ın kuzeyinde bu durumun manipüle ederek Türkiye’nin burada egemenliğini pekiştirmesine, Türkiye’nin fetih politikalarına birileri çanak tutmaya çalışmaktadır ki bunu kabul etmedik, etmeyeceğiz. Bugün itibari ile Kıbrıs kuzeyinde demografik yapı öyle bir değiştirilmiştir ki seçim sonucu önceden tayin edilebilecek duruma gelmiştir. Bu nedenle YKP bu duruma karşı da açıkça mücadelesini sürdürecektir.

YKP, insan hakları dersi verenlerin sahtekarlıklarını da deşifre etmeyi sürdürecektir. Bizlerin insan haklarını tanımadığımızı iddia edenler, en temel insan hak ve özgürlüklerden olan ana dilde eğitim hakkını ve ibadet özgürlüğünü bizzat kendileri katmerli şekilde çiğnemektedirler.

Ancak buraya getirilen/taşınan insanları oy deposu görüp sahte cennet vaadi ile oylarını çalmak isteyenler, onların gerçek insan hakları ihaleleri ile ilgilenmemektedirler. Onbinlerce Kürt ve Arap çocuğunun ana dilde eğitim hakkı bu coğrafyada ciddi bir tartışma konusu bile değildir. Alevilerin ibadet özgürlüğünü de kimse tartışmamaktadırlar. Aleviler yoğun yaşadığı yerlere Kıbrıs’ın mimarisi ile alakası olamayan yüksek minareli camiler yapanlar, Alevilerin Cemevleri taleplerine yıllarca sessiz kalmışlardır. Halen Kıbrıs’ta tek bir Cemevi yine bireylerin kendi katkıları ile devam etmektedirler. İşin tuhafı onlara Cemevi yapmayan idare, onların köylerinde kullanmayacağı Camiler için tonlarca para harcamaya devam etmektedir. Alevi çocuklarına zorla din eğitimi veren bu anlayış dönüp bize insan hakları dersi verebilmektedir, YKP olarak onlar “teşekkür ederiz, almayalım” diyoruz…

İnsan haklarından bahsedenler, buraya getirilen insanların İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde de yer alan barınma, insanca yaşama, kendi dilinde eğitim alma, ibadet özgürlüğü, onuru ile yaşabileceği ücret alma haklarının hiçbirini sağla(ya)madığı gibi onların emek eksenli örgütlenerek haklarını arama, 40 saatlik güvenceli çalışma haklarını da bizzat engelleyerek onların kölelik koşullarında çalışmasına ve yaşamasına da zemin hazırlamaktadırlar. 1974 yılından beri süren bu kölelik çarkına her parti alet olmuştur, ancak oyları kendi lehlerine toplama için şimdi seçme seçilme hakkı bahane edilerek sahte insan hakları savunucusu kesilebilmektedirler.

Bir kez daha hatırlatalım;

Şubat 2009’daki Olağanüstü Kurultay Kararında bu durumu net olarak ortaya koymuştuk;

“Cenevre Konvansiyonuna göre işgal edilmiş topraklara nüfus taşınması savaş suçudur... Bu tespit çok kez es geçilmekte, yok sayılmaktadır. Hatırlatmak gerekirse, 12 Ağustos 1949'da kabul edilen Cenevre Konvansiyonuna göre: “Korunmuş kimselerin işgalci güç tarafından işgal edilmiş bölgeden başka bir bölgeye, işgal edilmiş ülkeden başka bir ülkeye bireysel veya kitle halinde zoraki taşınmaları, kovulmaları, her hal ve karda ve şartta, hangi durumda olursa olsun yasaklanmıştır.(…) İşgalci güç işgal etmiş olduğu bölgeye kendi sivil nüfusunu taşıyamaz” (4. Protokol, Madde. 49) (http://www.icrc.org/ihl.nsf/FULL/380?OpenDocument)

Bu ortadayken 1974’ten sonra yasadışı bir idare yaratıldı, Türkiye’den nüfus taşındı ve bu idare bu kişilerin ciddi bir kısmına yurttaşlık dağıttı ve bugün de dağıtmaya devam ediyor... Verilen yurttaşlıklardan oluşan seçmenlerin rakamları tek başına seçimin sonucunu tayin edebilecek duruma gelmiştir.

(…)

Böylesi koşullarda oluşan bir seçmen listesi zaten yasal kabul edilemez; ancak daha da vahimi yıllardır gayrı yasal olarak dıştan yapılan çeşitli müdahalelerle kendi yaptıkları yasaları bile çiğneyerek bu seçmen listeleri de şişirilmektedir...

Geçmişte birçok kez basına da yansımıştı, burada yaşamayanlara sahte adresler verilerek seçmen listelerine eklendiği tespit edilmişti. Örneğin 2000 seçimleri öncesinde Yeniçağ Gazetesinde de yayınladığı gibi TC Uyruklu İhsan Öcalan, sahte adres gösterilerek Değirmenlik Seçmen Kütüğüne kaydedilmişti. (http://www.ykp.org.cy/ybh/secim2000/belge/haber.htm) Buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu nedenlerle bile yasal da olmayan bu seçmen listelerine güvenilemez de...

Ayrıca CTP'nin idarenin başında olduğu sürede aktif nüfus da 500 bini bulmuştur, bu da seçim propaganda sürecinde etkili olacaktır...

(…)

Nüfus konusu tartışılırken Yeni Kıbrıs Partisi hem sözde sol, hem de sağdan sürekli saldırı görmektedir. Yeni Kıbrıs Partisi her bir bireye önce insan olarak bakarak ve her bir insanın hakları ile özgür ve onuru ile yaşaması için mücadele eder. Ama Kıbrıs’ın kuzeyinde demografik yapının değiştirilmesi bir mühendislik sürecidir. Adanın fetih sürecinin pekiştirilmesi, Türkleştirilmesi ve Müslümanlaştırılması için Türkiye Cumhuriyeti’nin derin ve sivil yönetimleri tarafından yapılan siyasi bir harekettir. Yeni Kıbrıs Partisi bu siyasi harekete karşıdır ve bunun için mücadele etmektedir.

Dini, dili, etnik kimliği ne olursa olsun Yeni Kıbrıs Partisi’nin hiçbir birey ile sorunu yoktur…

Kimin seçmen olduğu, nüfusun tam olarak kaç kişi olduğu gibi konular netleşmeden bir seçimin demokratik ve şeffaf olduğunu iddia etmek mümkün değildir...

Yeni Kıbrıs Partisi, daha önce de öneriler ortaya koymuştu, bu yöndeki tavrında ısrarcıdır.

Bugünkü koşullarda, bir antlaşma yapılıncaya kadar 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti yurttaşlığı olanların seçme ve seçilme hakkı olmalıdır.

Kıbrıs sorununun çözümü ancak Kıbrıslı Türk ve Rumlar arasında yapılacak bir federasyon antlaşmasıyla olasıdır. Onun için Kıbrıslı Türklerin sayısından fazla Türkiyelinin yurttaş yapılmasıyla nüfus yapısının değiştirilmesi, yapılacak olan bir federasyonun Türkiye ile yapılması demek olacak ki böyle bir durumu Kıbrıslıların kabul etme olanağı yoktur.

Türk askeri ve Türkiye’den taşınan nüfus, sorunun en zor çözülecek parçalarıdırlar ve yeni yurttaş yapılması antlaşmayı zora sokmaktadır.

1974 sonrası uluslararası hukuka aykırı olarak TC den taşınanlara verilen tüm yurttaşlıklar, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti yurttaşlık hakkını evlilik ve Kıbrıslılarla evlilikten doğum ile elde edenler hariç, iptal edilmelidir.

Nüfus taşıma işlemi durdurulmalı, Kıbrıs’ın kuzeyine taşınan nüfus, insan hakları da gözetilerek, kademeli olarak hemen azaltılmaya başlanmalıdır.

Ayrıca uluslararası gözlemciler kontrolünde bir nüfus sayımı da hiç geciktirilmeden en kısa sürede yapılmadır.

Yeni Kıbrıs Partisi, bu görüşleri çerçevesinde yıllardır mücadele etmektedir, mücadelesini bu temelde sürdürmeye devam etmekte de kararlıdır.”



Seçime seçim diyebilmek için ne yapılmalı?

Yine daha önce gündeme getirdiğimiz, geçen sene Olağanüstü Kurultay Kararımız ile “Seçime seçim diyebilmek için ne yapılmalı?” özetlediğimiz önerilerimizi de hatırlatırız;

“Siyasi partilerin serbest çalışmalarına olanak verme açısından, “seçime seçim diyebilmek için;

a. Devletin, yönetimin “milli” diye tanımlayıp, böylesi bir politikayı savunması önlenmelidir,

b. Dezenformasyon suç olmalı ve cezası ile kimin bu suçu izleyeceği tanımlanmalıdır,

c. Savcıların başsavcı izni olmadan görev yapmalarını engelleyen uygulama yasayla değiştirilmeli ve onların bu yasağı izlemelerine olanak tanınmalıdır,

d. Savcıların bu görevlerini yapmak için poliste görev bölümü ele alınıp olanak yaratılmalıdır,

e. Parti ve seçim yasası değiştirilmeli ve partilerin alabileceği yardımlar izlenecek şekilde düzenleme yapılmalıdır,

f. Okullarda ve eğitim yerlerinde partiler aleyhine propaganda yasaklanmalı ve partilerin işlevleri tanıtılmalıdır,

g. Kıbrıslıların iradesinin yansımaması ve Türkiye’nin kontrolünde bir yapının korunması için TC’den taşınarak artırılan nüfus ve seçmen durumu yeniden düzenlenmeli. Uluslararası gözlemciler ve şeffaf metotlarla, Kıbrıs Cumhuriyeti kayıtları da kullanılarak tam şekli ile nüfus yapısı ortaya çıkarılmalı, uluslararası andlaşmalar göz önüne alınarak seçmenler belirlenmelidir.”



Sonsöz

Usulde farklı olsalar da Talat ve Eroğlu arasında özde fark yoktur bu nedenle birinden diğeri seçme diye bir tercih de YKP açısından düşünülemez…

Böylesi bir noktada YKP’nin mücadele için hangi yollarla seçenek yaratacağı önem kazanmaktadır. Önümüzdeki bir ay içinde YKP Kıbrıs’ın her iki yanında yapacağı toplantılarla, üyeleri, sempatizanları ve parti dostları ile çeşitli platformlarda bir araya gelerek bunun cevaplarını arayacak…

Ancak Kıbrıs’ta Kıbrıs’ın ve Kıbrıslıların tüketilmesinde önemli evreye gelindi. Taksimin kalıcılaştırılması sürecinde önemli bir aşamaya geldik.

Şimdi yaşamın her alanına sanal veya fiziki BARİKATLAR kurup direnme, taksimcilere karşı GEÇİT YOK sloganlarını yükseltme zamanıdır…

Şimdi sokakları yeniden kazanma zamanıdır…

Şimdi sahte seçenekler arasında tercih yapma değil, kendi seçeneğini yaratma mücadelesidir…

Ama her şeyin ötesinde hala kazanmak için umut var; hem de statükocuları ürpertecek kadar UMUT VAR…

Şimdi umudu BARİKATLARda büyütme zamanıdır…

YKP Yürütme Kurulu
10 Şubat 2010

~~~~~~~~~

Sunday, 13 December 2009

Barışın sesi susturulamaz! Dengê aştiyê nayê birîn!



Türkiye’de bir kez daha savaşın dilini kullananlar, kaosun ve savaş koşulları için adım attılar.

DTP’nin kapatılması Kürtlerin bir kez daha demokratik mücadele koşullarını engelleyici, siyasetin başka araçlarla devam etmesini meşrulaştıracak bir anlamı ifade etmektedir. DTP şu veya bu şekilde sorunun barışçı yollarla çözümünü, Mezopotamya topraklarında süren çatışmaların durdurulabilmesini akan kanın sona ermesini sağlayabilecek bir noktada bulunmaktaydı.

Ancak alınan kararla AKP’nin demokratikleşmelerle, açılımlarla anladığının temel hak ve özgürlüklerin inkârı ve Kürtlere ait kurumların tasfiyesi ama ayni zamanda bazı kısıtlı kültürel hakların kabul edilmesi anlama geldiği anlaşılmıştır.

YKP, her bireyin temel insan hak ve özgürlüklerini kısıtlama olmaksızın kullanma hakkı olduğunun ve bunun da başta ana dilde eğitim hakkı olduğunun, bunun herhangi bir tartışma konusu yapılamayacağının altını çizer…

YKP, Mezopotamya’da akan kanın durması, silahlı çatışmanın sona erdirilmesi ve Kürt sorunun çözümü için silahlı çözümler dışındaki seçeneklere yaşam hakkı tanınmasını talep etmektedir.

YKP, hem Kıbrıs’ta, hem Kürdistan’da hem de tüm dünyada, “barışın sesi susturulamaz! Dengê aştiyê nayê birîn!” diyor ve bunun için tüm kesimleri daha fazla mücadeleye çağırıyor…

YKP, daha önce tutuklamalarda olduğu gibi, bir kez daha DTP ile dayanışmasının altını çizer ve konun uluslararası alana taşınmasında DTP’ye yardım etmeye hazır olduğunu vurgular…


Saygılarımızla
Murat Kanatlı
Yeni Kıbrıs Partisi
Yürütme Kurulu Sekreteri
13 Aralık 2009