Arsenal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Arsenal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Mart 2017 Pazartesi

İtalya'dan alıp, İtalya'yı geçmek

Arsene Wenger’in artık alışkanlık haline getirdiği Şampiyonlar Ligi son 16 kabusu ve 13 yıldır özlemi duyulan Premier Lig şampiyonlukları dolayısıyla miadını doldurduğu ve istenmeyen adam olduğunu biliyoruz. Hatta son Bayern Münih hezimetinden sonra, bu sezon sonu istifasının gündeme geldiği ve hem artan yaşı, hem de eski heyecanın kalmaması sebebiyle Arsenal’i bırakmasının kendisi ve taraftarları için en doğru karar olduğu ne zamandır dillendiriliyordu. Geçen hafta Arsenal yönetiminin, bu durumun aksine Wenger ile sözleşme uzatmak istemesi ise tüm bu olanların sadece ‘detay’dan ibaret olduğunu ortaya çıkardı. Yine de son dakikalarda ne olur bilinmez, kulübün efsane ismi Henry'nin de adı fazlaca geçmekte...

90'YILLARA DAMGA VURAN LİG : SERİE A

Şimdi Arsene Wenger'e tekrar geçmeden biraz eskilere gidelim. 90’lı yıllarda Serie A, Avrupa’nın en elit futbol ligiydi ve çok önemli yıldızlar orada forma giyiyordu. Özellikle 80'lerin sonu ile 90'ların ilk döneminde; Maradona, Van Basten, Gullit, Zola, Mattheus, Klinsmann, Rijkaard, Baggio, Vialli, Schillaci, Casiraghi, Baresi'li Serie A, açık ara dünyanın en iyisiydi. O dönemde İngilizlerin ligi açıkçası kimseler için fazla bir anlam ifade etmiyordu. 92 yılından 97 yılına olan 6 yıllık süreçte Şampiyonlar Ligi'nin finallerinde sürekli İtalyan kulüpleri vardı. Keza eski adıyla UEFA Kupası'nda da yine İtalyanların ambargosu vardı (89- 99 yılları arasında 8 kez İtalyanlar şampiyon oldu). İngilizlerin 94 Dünya Kupası'na katılamadığı turnuvada İtalyanlar, finalde dramatik bir şekilde penaltılarla Brezilya'ya kaybetmişti. Tarihsel döngüde de zaten İtalyanların 4, İngilizlerin ise üzerinden tam 51 sene geçmiş, sadece 1 Dünya Kupası şampiyonluğu var. İşin daha da ilginç tarafı; Milli Takımlar rekabetinde İngilizler kendilerine Almanya'yı en büyük rakipleri olarak görmüşlerdir. İtalyanlar ise daha çok Fransızları baş rakibi olarak bellemiştir. 
O dönemde Premier Lig’in şimdiki kalitesinden eser yok ve İngilizler, aradaki farkın kapanması adına çoğunlukla Çizme’den transfer yapıyorlardı. Ya İtalya’da son kullanma tarihi geçmiş kanısına varılan futbolcuları yada en sorunlu yıldızları yüksek maaşlar teklif ederek akıllarını çeliyorlar ve bir şekilde güneşin daha az doğduğu (Nainggolan’a selam olsun) Ada topraklarına getiriyorlardı. Bu anlamda başka çareleri yoktu. Futbol üst akılları, altyapıları yoktu ve çareyi Serie A’yı taklit etmekte görüyorlardı. Bu döngüde Ravanelli, Di Canio, Casiraghi, Di Matteo, Gullit, Carbone, Vialli, Zola, Berti, Lombardo gibi İtalya Ligi'nde sürekli kupalar kaldırmış futbolcuların İngiltere’ye gidip oranın futbol kalitesini ve öğretilerini tamamen değiştirdiklerini de ekleyelim. Bir diğer efsane Roberto Baggio ise, Sir Alex Ferguson tarafından astronomik bedellerle çok istenmesine rağmen ikna edilememişti. Sözkonusu bu futbolcuların gittikleri kulüplerin gerek artan yayın gelirleri, gerek de futbol endüstrisinin gelişmesine paralel şekilde Ada'yı seçmeleri çok normal olsa da, gittikleri takımların orta ve küçük ölçekli olması fazlasıyla ilginç görünmekteydi. Zira bu transferlerin başrol oyuncularının bazıları gittikleri takımda küme bile düştüler. İngilizlerin, hala İtalyanlar'ın futbol akıllarından etkilenmelerine günümüzde örnek vermek gerekirse; İngiltere Milli Takımı'nı 2007 ila 2012 yıllarında çalıştıran Fabio Capello, 2012'de Chelsea'yi Şampiyonlar Ligi şampiyonu yapan Di Matteo ile daha geçen sezon bir daha eşine rastlanamayacak başarıda Leicester City'i Premier Lig şampiyonu yapan Claudio Ranieri ile nokta atışı yapabiliriz. Ranieri demişken, haksızca kovulması bir yana, adını 1992 - 1993 sezonunda Premier Lig olarak değiştiren İngiltere'de, geçen 25 sezonda hala bir İngiliz teknik adamın şampiyon olamadığını da kalın puntolarla yazmak, boynumuzun borcu olsa gerekİngilizlerin 90'lı yıllarda nihayet yüzü 99'daki dramatik Şampiyonlar Ligi finalinde Sir Alex Ferguson'un Manchester Unıted'ı ile gülecekti. Bu kupa aynı zamanda Ada futbolunun Avrupa Kupaları'nda tam 15 yıl sonra kazandığı ilk kupaydı.

MAKUS TALİHİ DEĞİŞTİREN ADAM : ARSENE WENGER

Serie A ile Premier Lig’in böylesine hassas dengeler içindeki durumunu, görünen ve yaşanılanın aksine Premier Lig’in lehine bir şekilde ters çeviren ilk kişi Arsene Wenger’den başkası değildi. Arsenal’le 3 kez Premier Lig şampiyonluğu (sonuncusu namağlup) yaşamasının birinci derecede aktörleri olan Henry, Bergkamp ve Vieira’nın transferleri ve sonrasında bu futbolcuların kötü denilecek kariyerlerini zirveye çıkartacak usta hamleleri kısa zamanda yapmak, Fransız teknik adamın kariyerindeki en pozitif göstergelerden biridir. 1993’te henüz 24 yaşındayken İnter’e giden Dennis Bergkamp, burada takımın yönetimsel sorunları ile beraber kendisinin de biraz aşırı içedönük kimliği (uçak korkusu en bilineniydi) ile birleşince iki sezon onun için çöpe gitmiş oldu. Kısacası; Bergkamp gibi zarafetin, klas gollerin ve yeteneğin en güzel şekilde çimlere yansıyan halinin CV’sinde iki sezon tam anlamıyla hayal kırıklığı olmuştu. O dönem Monaco’nun teknik direktörlüğünü yapan Arsene Wenger’in Bergkamp’ı çok istediği bilinen bir gerçekti. Bergkamp, İnter’den ayrılıp Arsenal’e imza attığında artık 26 yaşındaydı. Arsene Wenger ise o dönem bir yıllığına Japonya’da Nagoya takımını çalıştırıyordu. 1996’da Arsenal ile sözleşme imzalayan ve kulüp tarihinin ilk ve tek Fransız teknik direktörü olan Wenger, tam 21 yıldır aralıksız bir şekilde görevinin başında.
Bergkamp’ın potansiyelini ve yeteneklerini en efektif bir şekilde çözümleyen Wenger, onun kariyerinin en iyi yıllarını Ada’da geçirmesini sağladı. Bergkamp’ın sahada olduğu maçlarda, Arsenal hem görsel açıdan hem de akışkan futbolu ile izleyenleri mest ediyordu. Bir sanatçıyı andıran futbol yeteneği ile saha içinde takım arkadaşları için de önemli bir rol model olan Bergkamp, hem gol atıyor, hem de attırıyordu. 1998 ile 2004 arasında Arsenal 3 kez Premier Lig şampiyonluğu yaşadı. (Toplamda 9 kupa)

Patrick Vieira... Henüz 19 yaşındayken geldiği Milan’da şampiyonluk yaşadı yaşamasına ama 5 maç bile forma giyemeden, “yetersiz” damgası yiyerek, henüz 20 yaşındayken, Arsenal’e satıldı. 1998'de bu defa bir diğer 'Patrick' olan Kluivert'ı bir sene denedikten sonra Barcelona'ya satacak olan Milan'ın geleceği göremeden yaptığı tarihsel hatalardan sadece ikisiydi. Wenger’in geldiği ilk sezonda Vieira’da artık sahnedeydi. Oyunu çift yönlü oynayan ve Premier Lig’e gelişi ile beraber önündeki 10 yıllık süreçte defansif ortasaha mevkisinin en önemli temsilcisi olmayı başaran Vieira’nın varlığı ile Arsenal daha sağlam bir karaktere bürünüyordu. Hem artık Bergkamp'ın sürekli geriye gelmesine de gerek yoktu. Vieira ortasahada yeri geldiğinde iki kişilik bir mücadele sergiliyordu. Şimdi de sırada, Bergkamp’ın olağanüstü pasları ile buluşup düzgün gol vuruşları yapacak bir santrfor aramak lazımdı. Bu kişi, Wenger’in onu Monaco alt yapısından tanıdığı Thierry Henry’den başkası değildi. Juventus’ta geçirdiği tek sezonda potansiyelinin aksine sol çizgiye mahkum edilen golcü, ne kadar çabalasa da verimli olamadı. Wenger, bu durum karşısında kozunu kullanarak, Henry’e 1999 yılında 11 milyon pound ödeyerek Londra’ya getirdi. Henry, öylesine bir kariyer bıraktı ki ardında, kulüp tarihinin en çok gol atan futbolcusu olması bile kendisini anlatmaya yeter. Şampiyonlar Ligi tarihinin en golcü oyuncularından biri olmasının yanı sıra, olağanüstü golleri, zarif tekniği ve usta son vuruşları ile zaten futbol severlerin son 20 yılda gördüğü en iyi 10 santrfordan birisi kendisi.

SONUÇ 

Uzun lafın kısası, Serie A ile Premier Lig arasında 90’lı yılların başından sonuna kadar giden süreçte aradaki tüm kalite farklarını eşitleyen; Premier Lig’in Serie A karşısında hem pazarlama, hem zengin futbolcu portföyü, hem de oynanan oyunun kalitesi anlamında aynı güce sahip olup, hatta sonraki dönemlerde geçmesine ön ayak olan kişinin adıdır, Arsene Wenger. 2005 yılında Patrick Vieira, misyonunun bitmesi sebebiyle Juventus’a 14 milyon pounda satıldığı an, Premier Lig’in Serie A karşısında en üst mertebeye çıktığı vesika olarak tarihe geçebilir. Bir anlamda “İtalya’dan alıp, İtalya’yı geçmek” tam da yaşanılanların başlığıydı. Arsene Wenger, Ada’ya geldiği zaman sonrası 10 yıl içerisinde Premier Lig’e sınıf atlattırdı ve Serie A’yı her anlamda geçmelerini sağlayan baş aktörlerden biri oldu. Günümüzde Serie A, tablonun tersine dönüşen bu farkı fazlasıyla kapattı diyebiliriz. Pogba hamlesi bunun en güzel örneklerindendir. Biri Sir Alex Ferguson mu dedi? Onu ve '92 sınıfını'da bir daha ki yazılarımızda anarız.

*** Yazıda Ali Ece'nin "Ayak Oyunlarından Akıl Oyunlarına Futbol" adlı kitabından esinlenme yapılmıştır.

2 Mart 2017 Perşembe

Champions League classic: Arsenal - Bayern Munich

Şampiyonlar Ligi'nde Arsenal - Bayern Münih eşleşmeleri artık klasik haline geldi ve bu eşleşmeler Bayern Münih adına 'tur', Arsenal adına ise daha çok 'hüzün' barındırıyor. 2005'ten bu yana Şampiyonlar Ligi son 16 turunda tam 4 kez birbirlerine rakip olan ve tamamında Bawyera'lıların çeyrek finale yükseldiği maçlardaki en güzel fotoğraflardan bir video hazırladım sizlere.

Youtube kanalımın da aktif olması ile beraber, bundan böyle bu tarz videolar daha fazla hazırlayacağım. Özellikle Şampiyonlar Ligi eşleşmelerindeki takımların geçmiş maçlarını daha kaliteli fotoğraflar, müzikler ve kompozisyon eşliğinde sizlerin beğenisine sunacağım. Böylelikle geçmişte güzel bir yolculuk yapmış, efsane futbolcuları da anmış olacağız. Sizler de beğenmeniz halinde kanalıma abone olabilir, yeni videoları herkesten önce izleyebilirsiniz diyelim ve Arsenal - Bayern Münih maçlarını gelin hep beraber tekrar hatırlayalım.


24 Şubat 2017 Cuma

Game Over : Arsene Wenger


Sir Alex Ferguson'dan sonra, son dönemin en uzun soluklu birlikteliğine sahip ismi olan Arsene Wenger, 20 yıllık Arsenal kariyerinde en çok çelmeyi, en acı vurgunları Bayern Münih'ten yedi desek, hiçte yanlış olmaz. 2005'ten 2017'ye kadar olan süreçte Şampiyonlar Ligi son 16 turunda 4 kez eşleşmek zorunda kaldığı Bayern Münih'ten tamamında tokat yiyen Wenger, bir anlamda "Son 16 psikolojik bozukluğu" yaşıyor. Öyle ki, 7 yıldır üst üste son 16 turunda eleniyor (bir futbol mucizesi olmazsa) ve 2010 çeyrek finalinden bu yana son 8'e dahi kalamıyor. Premier Lig'de 12 yıldır şampiyon olamaması bir yana devler liginde de yaşanan hüsranların da yavaş yavaş kitap olmaya başlaması ile taraftarında artık sabrı taştı ve artık iyiden iyiye istifası gündemde. FA Cup yada gazozuna kazanılan Emiretes Cup şampiyonlukları, bu taraftarlar için hiçbir anlam ifade etmiyor. Wenger'in bu kulübe artık zararı, faydasından fazla. 

Mr. Wenger, Arsenal'i herkeslerden çok sevdiğini hepimiz biliyoruz. Lakin, ne var ki 'Game over' demekte artık bir erdemdir. O sene, lütfen bu sene olsun :(

Bayern Münih kazaları...
                                            
 2005 Magath
 2013 Heynckes
 2014 Guardiola
 2017 Ancelotti
 Sıradaki ???


Arsenal'in Şampiyonlar Ligi'nde son 16'da eşleştiği ve elendiği takımlar:
2011: Barcelona (2-1 / 1-3) 2012: Milan (0-4 / 3-0)
2013: Bayern (1-3 / 2-0)
2014: Bayern (0-2 / 1-1)
2015: Monaco (1-3 / 2-0)
2016: Barcelona (0-2 / 1-3)
2017: Bayern (1-5 / ?-?)

Arsene Wenger'in 20 yıllık Arsenal kariyerinin özeti...

3 Premier Lig şampiyonluğu
3 FA Cup şampiyonluğu
3 Community Shield şampiyonluğu
6 Premier Lig ikinciliği
5 Premier Lig üçüncülüğü
6 Premier Lig dördüncülüğü
1 Şampiyonlar Ligi Finali
1 UEFA Kupası Finali

Wenger'in kariyerinin en parlak dönemi

1998 ile 2005 arasındaki 8 yılda Premier Lig'de 3 şampiyonluk, 5 ikincilik

Wenger'in kariyerindeki en kötü dönemler

1996'da Arsenal'in başına geçtiğinden bu yana 2004- 2005 sezonuna kadar geçen 9 yılda sadece ilk sezonunda 3. olup, kalan 8 sezonda sürekli ilk 2'nin içinde kendine yer bulan Arsene Wenger, 2005 - 2006 sezonundan 2014 - 2015 sezonuna kadar olan 10 sezonda ise ligi 6 kez dördüncü, 4 kez de üçüncü bitirdi. Geçtiğimiz sezon ise mucize eseri şampiyon olan Leicester City'nin ardından ikinci olup, 11 yıl aradan sonra ligde kendisini ilk 2'ye atmış oldu.



Şampiyonlar Ligi CV'si...

2005 - 2006 sezonunda yani Thierry Henry'nin Arsenal forması ile son sezonunu oynadığında Şampiyonlar Ligi'nde finale kadar geldiler, hem de 12 maç sonunda 8 galibiyet ve 4 beraberlik alarak. Ayrıca son 16, çeyrek final ve yarı final eşleşmelerindeki 6 maçta hiç gol yemeden... Namağlup bir şekilde finalde Ronaldinho, Eto', Deco'lu Barcelona karşısında 1-0'da öne geçmelerine rağmen maçta 75 dakika 10 kişi oynayınca maçı kaybettiler.

Arsenal, Wenger ile tam 19 yıldır aralıksız bir şekilde Şampiyonlar Ligi'nde oynuyor ama hiçbir Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu yok. 1992'de adını Şampiyonlar Ligi olarak değiştiren bu platformda Manchester Unıted 2, Chelsea ve Liverpool'un ise birer şampiyonlukları bulunuyor. İngiliz takımları arasında en fazla Şampiyonlar Ligi'ne katılan takım olmalarının yanı sıra, 5-1'lik Bayern Münih mağlubiyeti sonrası yediği gol sayısı 200'e ulaşan ilk İngiliz takımı oldular.

Son olarak; Wenger ile Arsenal; 19 Şampiyonlar Ligi sezonunda... 1 final, 1 yarı final, 4 çeyrek final görürken, 7 tanesi üst üste olmak üzere tam 9 kez son 16 turunda elendi. 4 kez de gruplardan çıkamadı. Sonuç olarak, Wenger için Şampiyonlar Ligi tam bir kaos ve rezillik!

25 Mayıs 2016 Çarşamba

2015 - 2016 Premier Lig Yayın Gelirleri


Bu tablonun üzerine sanırım fazla söylenecek bir söz yok. Leicester City, aldığı 93 milyon sterlin ile zaten çok iyi transferler yaparak önümüzdeki sezon yine üst sıralara oynayabilecek bir bütçeye sahip. Öte taraftan ligden düşen Newcastle, Norwich ve Aston Villa da emekli ikramiyeleri ile Championship League'de pekala iyi işler çıkarıp tekrar Premier Lig kapılarını aşındırabilirler. Ayrıca belki sosyal medyada görmüşsünüzdür ama ben yine de şunu da ekleyeyim : Ligden düşen Aston Villa'nın 66 milyon sterlin aldığı Premier Lig'de, Bundesliga şampiyonu Bayern Münih ise sadece 43 milyon sterlin yayın geliri elde etmiş.

Ligi şampiyon bitiren Leicester'ın sezon boyunca sadece 15 maçı canlı yayınlanırken, ligden düşen Newcastle takımının ise 16 maçı canlı yayınlanmış. Bu alanda liderlik ise 27 canlı maç yayını ile Arsenal olmuş.

Geçen sezonun yayın gelirleri ile neredeyse aynı rakamlar var. Her takımın aldığı ücretlerin (pek ücret denmez, başlı başına servet) kıstaslarını ve değer ölçülerini, geçen sene kaleme aldığım şu yazıda görebilirsiniz.

http://serdarilefutbol.blogspot.com.tr/2015/06/2014-2015-premier-lig-yayn-gelirleri.html

21 Eylül 2015 Pazartesi

4 EKİM 2015 - Bu maçlar kaçmaz...


4 Ekim 2015 Pazar günü evdeyseniz eğer, o gün hiç dışarı çıkmayın derim :)

Saat üç buçuktan gece 12'ye kadar tam 6 güzel ve çekişmeli maç bizleri bekliyor olacak.

6 farklı ligden dünyanın en iyi futbolcuları ekranda olacak. Heyecandan hangisini izlesem acaba diye sıklıkla kararını değiştireceğiniz maçlara sizler de bir göz atın ve o gün kimselere randevu vermeyin derim :)

6 Ağustos 2015 Perşembe

2015 - 2016 Premier Lig Şampiyonu Kim Olur?

2015 - 2016 Premier Lig Şampiyonu Kim Olur? sorusunu Ada'nın ünlü isimlerine sormuşlar. O isimler de kendilerince ilk 4 sıra için tahmin yapmışlar. Bir kişi hariç hepsinin şampiyonu belli : Chelsea...

Yeni sezonun başlamasına çok az zaman kala ilginçtir ki, yine hepsinin şampiyonluk yolunda en az şans verdiği takım Van Gaal'li Manchester Unıted. Manchester Unıted'ın özellikle bu sezon hem ligde hem de Avrupa'da eski günlerine geri dönüş sinyali vermesi bekleniyor. Sezona her zamankinden daha iddialı başlayan Arsenal'i ise tahminciler Chelsea'nin en büyük rakibi olarak görmüşler ki gerçekten de haklılar. Wenger, sezon başında Community Shield'ta Chelsea'yi devirip sezona kupa ile başlamıştı.


Manchester City ise geçmiş sezonlarına nazaran daha az transfer yapmasına rağmen yine zirvenin önemli adaylarından. Chelsea ise Mourinho'nun olduğu her yerde baş favori zaten ama bu sezon geçen sezon gibi rahat geçmeyecektir.

İşte Premier Lig efsaneleri Lineker'den Shearer'a, Alan Smith ve Danny Murphy'e kadar Premier Lig sezon sonu tahminleri :

DANNY MURPHY : Liverpool'un unutulmaz futbolcularından

1. Chelsea
2. Manchester City
3. Arsenal
4. Manchester Unıted

ALAN SHEARER : Premier Lig tarihinin en golcü futbolcusu

1. Chelsea
2. Arsenal
3. Manchester City
4. Manchester Unıted

GARY LİNEKER : Efsane İngiliz futbolcu

1. Chelsea
2. Manchester City
3. Arsenal
4. Manchester Unıted

MATT HOLLAND : 15 yıl Premier Lig'de oynamış İrlanda'lı futbolcu

1. Chelsea
2. Manchester City
3. Arsenal
4. Manchester Unıted

ED CHAMBERLİN : Sky Sport yorumcusu

1. Chelsea
2. Arsenal
3. Manchester City
4. Manchester Unıted

JOHN ALDRİDGE : Sadece 2 sezonda Liverpool'da 50 gol atan İrlandalı efsane futbolcu

1. Chelsea
2. Arsenal
3. Manchester Unıted
4. Manchester City

ALAN SMİTH : Unıted aşığı haşarı futbolcu. Kariyeri; Leeeds, Manchester Utd, Newcastle

1. Chelsea
2. Arsenal
3. Manchester City
4. Manchester Unıted

JAMİE REDKNAPP : 11 yıl Liverpoll forması giyen İngiliz futbolcu

1. Chelsea
2. Manchester City
3. Arsenal
4. Manchester Unıted

MARTİN KEOWN : Arsenal'in efsane savunma oyuncusu

1. Chelsea
2. Arsenal
3. Manchester City
4. Manchester Unıted

JAMİE CARRAGHER : Liverpool'un Gerrard ile beraber 2000'li yıllardaki bayraktar topçusu

1. Chelsea
2. Arsenal
3. Manchester City
4. Manchester Unıted

DİETMAR HAMANN : Bayern Münih ve Liverpool'un 'dinamo' ortasahası

1. Arsenal
2. Manchester Unıted
3. Chelsea
4. Manchester City

11 tahminci ismin ardından usülen bu yazıyı paylaşan biri olarak benim de bir sıralama yapmam gerekiyor. İşte nacizane tahminlerim :

1. Arsenal
2. Chelsea
3. Manchester Unıted
4. Manchester City

Yukarıdaki tahmincilere göre bir hayli sürpriz oldu ama adı üstünde tahmin :))

Sizlerin tahminlerini de alalım. aşağıdaki yorumlar kısmına yapabilirsiniz...

8 Mayıs 2015 Cuma

Mourinho ve Diğer İngilizler

Chelsea ile 5.sezonunda gelen 3.şampiyonluk ve kariyerindeki 22.kupa sevinci. Mourinho, Premier Lig'in tartışmasız en iyisi ve en özeli. Hırsı, taktik bilgisi ve futbolculara sağladığı özgüven ile Ada'da sezon sonlarında bileğinin bükülmesi oldukça zor. Her maça aynı ciddiyet ile sahaya çıkan bir teknik adam, büyük - küçük maç seçmeden takımına da bu bilinci sonuna kadar yansıtmış durumda. Misal ülkemizde Slaven Bilic, 2 yıl içerisinde (son G.Saray derbisi hariç) oynadığı 7 derbi maçta henüz galibiyet alamadı ve bu onun en zayıf ve en eleştirilir yönü.

Peki Jose Mourinho'nun derbi performansları nasıl? İngiltere'de 'derbi' kavramı biraz farklıdır. 'Premier Lig'de kalburüstü takımlar kimdir?' diye sorulduğunda akla 6 takım gelir : Chelsea, Manchester Unıted, Manchester City, Arsenal, Liverpool ve Tottenham. "Peki Mourinho, Ada'daki 5 sezonunda bu takımlarla ligde yaptığı toplam 50 maçta nasıl bir performans gösterdi?" Tahmin edebilir misiniz? Sonuç kimleri şaşırtacak bilmiyorum...

Chelsea - Arsenal...

Tamamında Mourinho - Wenger mücadeleleri. 5 sezonda toplam 10 lig maçı ve sonuç; Chelsea lehine 4 galibiyet, 6 beraberlik ve 30 puan üzerinden 18. Yani Arsene Wenger, Mourinho'yu hiçbir zaman ligde yenemedi. Bir anlamda Mou, Wenger'in Arsenal'i karşısında psikolojik üstünlüğü de fazlasıyla ele geçirmiş durumda. Wenger, 'ne yapsam yenemiyorum' düşüncesine saplanmış durumda...

Chelsea - Manchester Unıted...

10 maç; 5 galibiyet, 4 beraberlik ve sadece 1 mağlubiyet. Toplamda alınan 19 puan. Mourinho tek yenilgisini ise 2005-2006 sezonunda Cristiano Ronaldo'nun asist yaptığı maçta Fletcher'ın tek golüyle 1-0 ile aldı. Bu mağlubiyetten önce Chelsea, Mou yönetiminde ligde 40 maçlık yenilmezlik serisi yakalamıştı. Sir Alex Ferguson, Mourinho karşısında 3 sezon rakip olarak çıktığı 6 lig maçında sadece bir kez kazanabildi...

Chelsea - Tottenham...

Mourinho'yu en çok yenen takım, kendisi gibi Londra merkezli Tottenham. Bir tanesini bu sezon oynanan ve efsane bir skorla 5-3 ile kaybeden Jose, diğer yenilgisini de 2006-2007 sezonunda 2-1 ile aldı. 10 lig maçında, Tottenham karşısında 6 galibiyet, 2 beraberlik ve 2 mağlubiyet alarak rakibi karşısında toplamda 20 puan kazandı.

Chelsea - Manchester City

M.City, şüphesiz en çok Mourinho'nun Chelsea'sinden çekti. Jose'nin teknik adam olduğu 5 sezonda Chelsea, M.City karşısında 10 maçta 6 galibiyet, 3 beraberlik ve sadece 1 yenilgi yüzü gördü. Toplamda alınan 21 puan muazzam bir istatistik. Alınan tek mağlubiyette ise Howard Webb ve Anelka'nın imzası vardı. 2004 yılında Mourinho'nun ilk sezonunda rakibini penaltı golü ile yenen City, (aynı zamanda o sezon Chelsea'nin tek mağlubiyetiydi) o zamandan beri Jose'nin takımını alt edemiyor.

Chelsea - Liverpool...

Mourinho'nun belki de Ada'da en üstün olduğu takım Liverpool. 10 maçta 8 galibiyet, 1 beraberlik ve 2006-2007 sezonunda Dirk Kuyt ve Jermaine Pennant'ın golleriyle 2-0 yenildiği tek karşılaşma. Toplamda 5 sezonda alınan tam 25 puan. Mourinho, resmen tecavüz etmiş kırmızılara. Hele bir de Liverpool'un ilk Premier Lig Şampiyonluğu'na (1992'de kuruldu)  en çok yaklaştığı sezon yani geçen sene ligde iddiası olmamasına rağmen hem de Anfield Road'da Gerrard'ın ayağının kaydığı pozisyonda Demba Ba ile bulduğu kritik gol sonrası şampiyonluğu M.City'ye verdikleri maç hala en unutulmaz maçlar arasında hafızalardaki yerini koruyor. 


Toplamda 5 takımla 50 lig maçı 29 galibiyet, 16 beraberlik ve sadece 5 mağlubiyet. Alınan 5 mağlubiyetin tamamı dış sahalarda. Mourinho'yu sahasında yenmek neredeyse imkansız... (Bunu 5 sezonda sadece Sunderland yapabildi geçen sezon)

Belki sivri dilli birisi, belki takımını sıkıcı futbol oynatmakla fazlasıyla eleştiriliyor ama o bir deha ve fazlasıyla zeki. Porto ve İnter'de elde ettiği Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu başarısını ne Real Madrid'de ne de Chelsea ile yakalayamadı ama o kupayı Ada'ya getirmeden Chelsea'dan ayrılacağını sanmıyorum. Chelsea onun adeta ikinci vatanı ve artık onun için Premier Lig Şampiyonluğu sıradanlaştı. Barcelona, Real Madrid ve Bayern Münih'in son yıllarda forse ettiği 1 numaralı kupa birgün Di Matteo'nun elinde olduğu gibi Mourinho'nun da ellerinde değer kazanır düşüncesindeyim. Tabii Messi ve Ronaldo izin verirlerse...

18 Mart 2015 Çarşamba

Dejavu!!!

Üstüste 5 sezon aynı senaryo, aynı perde... Tam bir DEJAVU...

Başrollerde yine Arsenal, yine Arsene Wenger ve yine talihsiz kaderi... Gerçi talihsizlik mi başarısızlık mı onu bilemedim...



5 sezondur üstüste TOP 16, yani Şampiyonlar Ligi 2.turunda elenmek bu takım için bir tür alışkanlık oldu. 2 kez Bayern Münih'e, 1'er kez de Barcelona, Milan ve Monaco'ya elendiler. 10 maçta 4 galibiyet, 1 beraberlik ve 5 mağlubiyet aldılar. 5 mağlubiyet hep ağır skorlarla oldu ve turu getirecek skorları da almak haliyle çok zor oldu. 5 eşleşmede de turu geçecek futbolu oynadılar ama Wenger gibi bir hocanın da özellikle ilk maçlarda, hatta mabedindeki karşılaşmalarda daha dikkatli oynaması gerekiyordu. 

Burası Şampiyonlar Ligi ve kimsenin kimseye acıması yok. Hata yapanı affetmezler. Sen ne kadar iyi niyetli olursan ol, eğer taraftarın önünde 2-1 mağlupken, 90+'da bir gol daha yiyorsan zaten kafadan elenmişsin demektir. Monaco bunu yaptı, evet Emirates'te belki 100 kez karşılaşsalar Monaco bir kez 3-1 kazanabilirdi ama sen bu şansı onlara tanımayacaktın... Bayern Münih gibi bir belalı takım karşısında Londra'da 2 yıl üstüste 2 farklı kaybediyorsan zaten rövanşın da fazla bir önemi olmuyor haliyle.


En acısı da sanırım Monaco hezimeti oldu. 19 yıldır sürdürdüğü Arsenal menajerliğinden önce Monaco'da tam 8 sene teknik direktör olarak görev yapan Wenger, kendi ülkesinde bir nevi ikinci takımından vurgun yemiş oldu...

Arsene Wenger, bunca yıllık tecrübesi olmasına rağmen bu işi başaramıyor, turu genelde ilk maçlardan kaybediyor ve çeyrek final dahi göremeden bir kez daha annesinin ligine geri dönüyor. Umutlar bir başka bahara. Tek avuntusu ise sanırım, hiçbir İngiliz takımının bu sezon Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finale kalamaması oluyor.

Suçlu ayağa kalk! Hey Wenger, sana söylüyoruz... Aşağıdaki tabloyu kendine tez konusu yap, ödev konusu yap, ne yaparsan yap ama artık bu son olsun...


SONUÇ : (İşin espri tarafı)

ARSENAL = CL Free ticket (Şampiyonlar Ligi'ne ücretsiz bilet)

17 Eylül 2014 Çarşamba

Kısır Döngü : Arsenal - Dortmund, Bayern - M.City

İngiltere'den Arsenal ve Manchester City...
Almanya'dan Bayern Münih ve Borussia Dortmund...

Kader, İngiliz ve Almanları son 4 Şampiyonlar Ligi sezonunun 3'ünde sürekli aynı gruplara koyuyor. 2011 - 2012, 2013 - 2014 ve şimdiki sezon olan 2014 - 2015 sezonlarında Arsenal, Dortmund ile Bayern Münih ise Man. City ile aynı grupta yer aldılar...

Hatta bu halka (bir yerde belki de lanet) öyle bir genişliyor ki;

Sözkonusu 4 sezonun ikisinde ise Arsenal , Dortmund ve Marsilya aynı grupta yer aldılar. Yani Marsilya istemeden de olsa bu lanetin içerisine dahil oldu.

Bayern Münih ve Man. City'nin yer aldığı ölüm gruplarında ise son iki yıldır üstüste CSKA Moskova da mecburiyetten rakiplerine eşlik etti. 

2011 - 2012 sezonunda Arsenal grup lideri olarak ikinci tura çıkarken Dortmund grubu son sırada bitirmişti. Dortmund için bu 'son' yükselişin belki de anahtarı oldu ve bir sonraki sezon Şampiyonlar Ligi'nde final oynadılar. 2011 - 2012'de Bayern Münih grubunu lider tamamlarken, Man. City ise Napoli'nin arkasında 10 puanla 3. olabilmişti.


2013 - 2014 sezonunda ise bir Şampiyonlar Ligi tabiri olan 'ölüm grubu' olarak adlandırılan grupta; Şampiyonlar Ligi'nin eşine az rastlanır (belki de tektir) bir durumda Arsenal, rakipleri Dortmund ve Napoli ile beraber grubu 12 puanda bitirmesine rağmen üçlü averaj kuralı sonrasında dramatik bir veda ile 3. sırada yer aldı ve gruptan çıkamadı. Dortmund ise grubu lider tamamladı. Aynı sezon Bayern Münih yine grubu en önde bitirirken, Man. City ikili averaj gereği ikinci sıradan bir üst tura yükseldi ve ilk kez gruptan çıkma başarısını gösterdi.

ve gelelim 2014 - 215 sezonuna. Tarih tekerrür etti ve son 4 sezonda 3.kez bu takımların yolları tekrar kesişti. Arsenal ve Dortmund bu defa temsilcimiz Galatasaray ve Anderlecht ile eşleşirken; Bayern Münih ve Man. City'nin ise rakipleri CSKA Moskova ve Roma oldu. Bu defa 'ölüm grubu' tabiri bu grup için ifade ediliyordu ki, kesinlikle doğruydu. Dördüncü torbanın en güçlüsü Roma; Almanya, İngiltere ve Rusya şampiyonlarıyla aynı gruptaydı ve maçların tamamı kesinlikle büyük bir heyecana sahne alacaktı. 

Ek olarak; son 4 sezonun üçünde aynı grupta yer aldığı Bayern Münih ile sadece 2012 - 2013 sezonunda eşleşmeyen Man. City'nin o sezonda da Dortmund ve Real Madrid ile aynı grupta yer aldığını da hatırlatalım. Her halükarda İngilizlerin Şampiyonlar Ligi başarısızlığının en büyük sebebi olarak sürekli 'ölüm grubu'nda yer almalarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu konuda zaten Manuel Pellegri'nin de Şampiyonlar Ligi torba statüsü konusundaki rahatsızlığı bilinen bir gerçek.


Böylesine kısır bir döngü açıkçası Şampiyonlar Ligi'nin ruhuna, izlenebilirliğine, heyecanına hiç yakışmıyor. Sürekli aynı takımların birbirleriyle eşleşmesi açıkçası herkes için can sıkıcı. Hatta bu alanda son yıllarda Barcelona ile PSG'nin, Chelsea ile Schalke'nin, Ajax ile Barcelona'nın da benzer eşleşmeleri ile yukarıdaki kısır döngüye oldukça yaklaştıklarını belirtelim.

Bu konuda UEFA, ciddi atılımlar yapmaya niyetli ve 2015 -2016 sezonundan itibaren kura çekimleri öncesi torbaya girecek takımların yerleştirilmesi konusunda ciddi yenilikler yapılacağı hala gündemde. En büyük yeniliğin; birinci torbada yer alan takımların Avrupa'da ülkeler bazında en başarılı 7 ülkenin şampiyonlarının ve son Şampiyonlar Ligi şampiyonunun yer alacağı konuşuluyor. Yani bu durumda yeni statüye göre birinci torbada aynı ülkeden sadece bir takım yer alacak ve an itibariyle Avrupa'da ülkeler bazında 7.sırada bulunan Rusya'nın şampiyonu birinci torbadan kendine yer bulacak.

Bakalım ilerleyen yıllarda neler değişecek? Platini ne gibi sürprizler hazırlayacak? Bunu da hep beraber göreceğiz.

11 Şubat 2014 Salı

Genç Arsenal bir türlü büyüyemedi...


Avrupa'nın Sir Alex Ferguson'dan sonra en istikrarlı teknik direktörü olan Arsene Wenger ile (18 yıldır takımın başında) Arsenal, özellikle Premier Lig'de en hatırlanmak istenilmeyen skorlara imza attı. En son Anfield Road'da (8 Şubat 2014) herkesin bildiği ve izlediği gibi daha maçın 20.dakikasında 4-0 geriye düşen Gunners, maçı 5-1'lik bir hezimetle noktaladı. Bu skor, haklı olarak bizim gibi Avrupa Futbolu'nu ve özellikle Premier Lig'i yakından takip eden futbolseverlerin aklına Wenger'in yakın tarihteki bazı hezimetlerini hatırlattı...

Hezimetlere gelmeden sürecin biraz gerisine gidelim...

Yıllardır "Genç Arsenal" dediler, "hepsi genç ama ileride biraz tecrübe kazansınlar dünyanın en iyi takımlarından biri olacaklar", "Şampiyonlar Ligi'ni domine edecekler" dendi...

"Arsene Wenger bu işten anlıyor, tam bir futbolcu bulma ustası" dediler. "Takım çok koşuyor, enerjik ve bir o kadar da teknik" dediler...

Dediler demesine de Arsene Wenger'li Arsenal, milenyum çağında yani 2001'den bu yana sadece 2 kez İngiltere'de şampiyon olabildi (en son 2004'te) ve yine Avrupa'da 1 ve 2 nolu kupalarda sadece 1'er kez finale yükselip ikisinden de boynu bükük ayrıldı. Belki de tarihlerinin en iyi kadrolarını oluşturdukları dönemde dahi hiçbir zaman hem İngiltere'yi hem de Avrupa'yı domine edemediler. Belki hiç kimse onlardan böyle bir misyon beklemiyordu ama bir takıma da neredeyse 15 yıldır "çok genç bir takımlar ve gelecek yıllar onların olacak, onlara sadece zaman lazım" demek ve diyebilmek sanırım artık modası geçmiş bir kıyafeti giymekten öteye gidemiyor.

Arsene Wenger'in takımı Premier Lig'de küçük ve orta ölçekli takımlar karşısında ele geçirdiği üstünlüğü bir türlü Ada'nın prestijli büyükleri karşısında gösteremedi. Yani MANU, M.City, Liverpool ve Chelsea 4'lüsü ile oynadıkları karşılaşmaların büyük bir çoğunluğunda hep "hazırdan yedi" Fransız teknik adam. Sonuç odaklı futbol yaşantısında derbi mağduru oldu hep...

Bu sezonda dahil olmak üzere son 6 yıllık Premier Lig maçları baz alındığında Arsenal'in Ada'nın diğer 4 büyüğü karşısında aldığı sonuçlara göz attığımızda şöyle bir tablo görüyoruz :

Manchester Unıted karşısında... 11 maçta 2 galibiyet, 2 beraberlik, 7 mağlubiyet
Chelsea karşısında... 11 maçta 3 galibiyet, 2 beraberlik, 6 mağlubiyet
Manchester City karşısında... 11 maçta 3 galibiyet, 3 beraberlik, 5 mağlubiyet
Liverpool karşısında... 12 maçta 4 galibiyet, 4 beraberlik, 4 mağlubiyet...

Yani toplamda 45 maçta sadece 12 galibiyet (% 27)


Arsenal'in bazı hezimetlerine geri dönersek...

*** Daha üzerinden 3 ay bile geçmemesine rağmen (14 Aralık 2013) Manchester City deplasmanında tam yarım düzine gol yiyen yine bu takımdı (6-3)...

*** 28 Ağustos 2011 tarihi ise hiçbir Arsenal'linin hatırlamak istemediği korkunç bir gündü. Hiç şanslarının tutmadığı Old Trafford'da tam 8 gol yemek Londra ekibinin kara lekesinden ziyade takımın tabiri caizse diri diri mezara gömülüşüydü...

*** 5 Şubat 2011 günü de en unutulmaz Arsenal tarihlerinden birine sahne olmuştu. Alan Pardew'in Newcastle takımı karşısında devreyi deplasmanda güle oynaya 4-0 geçen Arsenal'de 50.dakikada Diaby'nin kırmızı kart görmesi sonrası dahi kimseler Arsenal'in bu skor rahatlığından sonra puan kaybetmesini beklemiyordu. Maçın bitiş düdüğüyle tabelada yazan skor ise (4-4), "Bu Arsenal'den herşey beklenir" mesajını net bir şekilde veriyordu...

*** 20 Kasım 2010'da Emirates'te onbinlerce taraftarının önünde Londra derbisinde Tottenham karşısında 27 dakikada 2-0'ı yakalayıp devreyi de bu skorla tamamladıktan sonra ikinci yarıda 3 gol birden yiyerek maçı 3-2 kaybetmeleri de yine Gunners taraftarlarının hatırlamak istemedikleri acı bir film gibiydi...

*** 10 Mayıs 2009'da hemde Emirates'de Chelsea karşısında alınan 4-1'lik acı mağlubiyette en kötü içsaha mağlubiyetlerinden biriydi...

*** En son Liverpool'dan 20 dakikada 4 gol yiyen Arsenal, 25 Şubat 2001'de de Manchester Unıted'dan yine Old Trafford'da 38 dakikada 5 gol yemiş, maçı da 6-1'lik hazin sonuçla tamamlamıştı.


Böylesine demoralize olmuş bir Arsenal'in sıradaki fikstürlerine göz attığımızda ise her zamankinden daha fazla dikkatli olmaları gerektiği gerçeği su gibi ortaya çıkıyor :))

12 Şubat Arsenal - Manchester Unıted... Premier Lig
16 Şubat Arsenal - Liverpool... FA Cup 5.tur
19 Şubat Arsenal - Bayern Münih... Şampiyonlar Ligi 2.tur ilk maçı

Olaya iyi tarafından bakarsak, tüm maçlarını sahalarında oynayacaklar :))

twitter.com/serdarsozkesen

14 Mart 2013 Perşembe

Şampiyonlar Ligi Çeyrek Finalleri (1995-2014)


Kulüpler düzeyinde futbolun en yüksek zirvesidir Şampiyonlar Ligi... Bir futbol aşığı olarak bendeki görüntüsü, Dünya Kupası'ndan bile üstündür, orası ayrı bir konu :)

Bir Şampiyonlar Ligi müdavimi olan Galatasaray'ın, Schalke önünde bir bütün olarak mükemmele yakın bir performans göstererek alnının akı ile çeyrek finale kalmasının ardından, sevincimiz de bir kat daha arttı. Ülke olarak toplamda 3.kez çeyrek final görme başarısı gösteren Fatih Terim ve aslanlarına kocaman TEBRİKLER...

                                        ***

1992-93 sezonu ile beraber başlayan Şampiyonlar Ligi organizasyonunda çeyrek final ve sonrası ilk olarak 1994-95 sezonunda başladı. Daha önceki 2 sezonun bir tanesinde sadece iki grup vardı ve grup birincileri direkt olarak final oynamış, diğerinde de iki grubun ilk iki sırasını alan takımlar yarı final oynayıp, kupaya ulaşmışlardı...

1994-95 sezonundan günümüze, yani 2013-14 sezonuna kadar olan 20 Şampiyonlar Ligi sezonunda son 8 arasına adını yazdırmayı başaran, yani çeyrek final gören takımları incelediğimizde, İspanyol ve İngiliz takımlarının üstünlüğü göze çarpıyor. 94-95 ve 95-96 sezonlarında çeyrek finalde tek İngiliz takımı bile yer almazken, takiben oynanan 16 sezonun tamamında en az bir İngiliz takımı çeyrek final yüzü gördü. Hatta 2007-2008 ve 2008-2009 sezonlarında son 8'e kalan takımların 4'ü İngiliz takımlarından oluşuyordu. İspanyollar ise 1999 - 2003 yılları arasındaki 4 organizasyonun tamamında çeyrek finale 3'er takım çıkartarak muazzam bir başarı sergilemişlerdi...




Tabloların tamamını nacizane kendim hazırladım. Tabloları tıklayıp büyütebilirsiniz.

ve şimdi tam 16 sezon sonra ilk defa bir İngiliz takımı bile olmadan Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final maçlarına tanık olacağız. Neresinden bakarsanız bakın, bu Şampiyonlar Ligi tarihi için büyük bir istatistiktir. Yıllardır bu dev organizasyona büyük damga vuran İngilizler için tam anlamıyla bir 'şok'... Yani bir anlamda onlar için GAME OVER... Geçen sezon çeyrek finale kalan tek İngiliz takımı olan Chelsea ile bu kupayı kazanan İngilizler için yapacak tek şey, önümüzdeki sezon için planlar yapmak... 

Çeyrek final ve sonrasının ilk olarak oynandığı 1994-95 sezonundan bu yana toplam 20 sezonda son 8 takım arasına katılmayı başaran takımları incelediğimizde ise bu kulvarda en başarılı takımların toplamda 13 çeyrek final ile Bayern Münih ve Manchester Unıted olduğunu görüyoruz. Bu iki 'dev'i, 12'şer çeyrek final ile Real Madrid ve Barcelona izlerken, 8 kez de Juventus bu başarıya ulaştı... 

Sözkonusu 19 sezondaki çeyrek finale kalan takımları bir de ülkeleri ile incelediğimizde, toplamda 36 kez İspanyol ve 34 kez de İngiliz takımlarının çeyrek final oynadığını gözlemlemekteyiz. Bu şüphesiz bu sezon (2012-2013) hiçbir İngiliz takımını çeyrek finalde göremeyince değerli bir istatistik olarak karşımıza çıkıyor. Bu kulvarda diğer ülkelere baktığımızda ise, İtalyanlar 25 kez, Almanlar ise 23 kez çeyrek final yüzü gören ülkeler olarak öne çıkmış... Tabii Almanların toplam 23 çeyrek finalinin 13'ünü Bayern Münih'in görmesi de fazlasıyla dikkat çekiyor


İspanyolların 36 rakamı ile ülkeler bazında en çok çeyrek final gören ülke olmasındaki en büyük pay, hiç şüphesiz toplamda 24 kez bu başarıya mazhar olan Real Madrid ve Barcelona (Ülke başarısının %67'si)... İngilizlerin 34 çeyrek finalinin açılımına baktığımızda ise, listenin en başında 13 çeyrek final ile MANU yer alırken, Chelsea 8, Arsenal 6 ve Liverpool da 5 kez bu onuru yaşayan takımlar oldular...

Uzun lafın kısası, Şampiyonlar Ligi'nde bu sezon çeyrek final ve sonrasında hep birşeyler eksik olacak. İngilizlerin göze hoş gelen futbollarından mahrum olarak tamamlayacağız sezonu... Şampiyonlar Ligi Finali'nin de Wembley Stadı'nda oynanacağını düşündüğümüzde İngilizlerin acısı sanırım bir kat daha artıyordur...

Bu sezonun çeyrek finale kalan takımlarını genel hatlarıyla incelediğimizde ise, tamamının ülkelerinin en iyi kadro alternatiflerinin olduğunu net bir şekilde görebiliyoruz. İsterseniz tekrar bakın : Bayern Münih, Dortmund, Real Madrid, Barcelona, Galatasaray, Juventus, PSG ve Malaga...

İlk başta temsilcimiz Galatasaray'a sonsuz başarılar dilerim. Kalan 7 maç sonucunda hangi takımın kupayı kazanacağını kestirmek ise her zamanki gibi yine çok zor olacak... O yüzden sonuna kadar bu heyecanın tadına varmak lazım...

(Yazı, 24.11.2014'te 2013 - 2014 sezonu bilgileri de eklenerek güncellenmiştir...)


twitter.com/serdarsozkesen

5 Mart 2013 Salı

İTİRAZIM VAR!!!

Maçları pozisyonlara göre yorumlamak, futbolu en basit şekliyle görmektir. Pozisyonlara gereğinden fazla takılırsanız sadece görmek istediklerinizi görürsünüz, duymak istediğinizi duyarsınız... Gece yatarken rüyalarınızda hala, 'o' pozisyonları görür, kafayı yersiniz...

Hakemleri, her maçtan sonra tek tek pozisyonları saatlerce ileri geri alıp değerlendirerek asmadık mı? Her takımın yöneticileri puan kaybettikleri maçlardan sonra x, y, z hakemi hakkında ileri geri konuşup, hakkında çarşaf çarşaf bildiri yayınlattırıp düdük asmalarını istemedi mi? Eee, sonra ne oldu? Buyurun işte MHK, koskoca derbiyi, ligin ikincisi ile üçüncüsü arasındaki maçı yönetecek hakem bulamadı ve görünen manzara da ortada...
Yok, o hakem penaltımızı vermedi, yok ofsaytı görmedi, yok kırmızı kartı vermekten korktu vb... Sanki hiç Avrupa'daki maçlarda hakem hatası olmuyor... Daha en son örneğini Şampiyonlar Ligi gibi dev bir platformda yaşamadık mı? 

Milan - Barcelona maçında, Milan'ın attığı ilk golde Zapata'nın eline açık şekilde top değmiş ve Boateng'in önüne düşmüş ve şutunda da gol olmuştu. O dakikaya kadar (55.dakika) 0-0 giden maç, şaibeli golle 1-0 olmuş, maçın seyri değişmemiş miydi? Arsenal - Bayern Münih maçında maç 2-0 iken Arsenal'li oyuncunun kaleye şutunda top net bir şekilde kendi oyuncusuna çarpıp auta gittiği halde hakem korneri verdi ve gelen orta sonrası Podolski golü attı. Yani bu hatalar ne ilk ne de son kez olacak...

E tabi, bizim ligimiz çok kaliteli bir lig, derbi maçlarımızı dünyanın her yerinden birçok ülke kanalı canlı yayınlıyor, marka değeri çok yüksek majör bir ligiz ve bu hakemler bize yakışmıyor. Peki siz yöneticiler, yorumcular ve gözünü sadece kendi takımı ve kazanacağı 3 puanı ilgilendiren siz taraftarlar, SİZ KENDİNİZİ BULUNDUĞUNUZ YERE YAKIŞTIRABİLİYOR MUSUNUZ?

Böyle yorumculara, böyle yöneticilere ve böyle taraftar profillerine; geçen günlerde hayatını yitiren Müslüm Gürses'in bir şarkısında dediği gibi İTİRAZIM VAR!!! Sizlerin de itirazı olsun...

twitter.com/serdarsozkesen

22 Ocak 2013 Salı

Değiştirilemeyen Talihler…

Ne yapsalar olmuyor. Çok iyi oynasalar da sonunu getiremiyorlar. Artık psikolojik olarak rakiplerine teslim olmuş durumdalar. Sanki ne yapsalar da kazanamayacaklarını biliyormuşçasına sahada mücadele ediyorlar. Ya top onları sevmiyor, yada o gün rakiplerini yenmek onlar için gerçekten de pek mümkün değil…

Beşiktaş – İ.B.Belediyespor

Evet, bu talih değişir mi bilmem ama Beşiktaş, son 5 yılda kimseden çekmedi İBB’den çektiği kadar… İBB’nin süper lige çıkmasından sonra 14 resmi maç ve sadece 2 galibiyet, 8 beraberlik ve 4 mağlubiyet… Beşiktaş aynı zamanda Belediye’nin sahası olan Olimpiyat Stadı’nda oynadığı 7 maçta hiç kazanamadı, 4 kez kaybetti… Belki toplamda iki takım arasında galibiyet olarak fazla fark yok ama saha içindeki psikolojik üstünlük hep Belediye takımından yana. Maç sonlarında ise artık klişeleşen benzer manşetler : “Belediye yine çalıştı”, “Belediye enkazı” vb…


Beşiktaş o kadar şanssız ki, son maçta skor 2-1 iken Belediye’li Doka’nın orta alanda topu elle düzeltmesini hakem görmemiş, ardından bu da yetmezmiş gibi Brezilya’lı oyuncunun vurduğu şut Sivok’un sırtına çarpıp kaleciyi ters durumda bırakarak gol olmuş ve Beşiktaş için makus talih bir yerde yine değişmemişti. Beşiktaş’lı Sivok dahi 2-2 biten maçın ardından, Şansımız İBB'ye karşı tutmuyor. Ben beş senedir Beşiktaş'ta oynuyorum ama İBB'yi sadece bir kez yenebildik. Bugünkü maçta iyi oynadık ama talihsiz goller yedik. Daha çok gol şansı bulan taraf bizdik. Aslında attığım golü galibiyetle değiştirmek isterdim. Keşke golü ben atmasaydım ama biz kazansaydık." şeklinde konuşarak durumun özetini çıkarmıştı.

Manchester Unıted - Arsenal

Peki bu psikolojik zaaf konusunda Beşiktaş’tan daha beter takımlar yok mu? Şimdi sıkı durun. Daha 1,5 sene önce Old Trafford’da ezeli rakibi Arsenal’i tarihe geçen maçta 8-2 yenen M.Unıted’ı bilirsiniz. İki takım arasındaki maçlara da şöyle bir baktığımızda Arsenal için tablonun son yıllarda çok ama çok kötü durduğunu görmekteyiz. Hatta psikolojik zaafın, çöküntünün ve çaresizliğin resmidir bu aynı zamanda…


Manchester Unıted – Arsenal… Ada futbolunun sayılı büyük derbilerinden… Hatta dünyada da fazlasıyla ratingi olan büyük derbiler arasında… Fakat iki takımın son yıllarda yaptıkları maçların sonuçları baz alındığında M.Unıted, bir derbi maçı değil de sıradan bir takımla oynuyormuşçasına sonuçlar almakta… Aralarında yaptıkları son 10 resmi maçın (klasiktir ya 10 maç olayı) 8’ini MANU kazanırken Arsenal sadece 1 kez kazanabilmiş. Son 15 maçta ise (son 5 yılda) durum daha da kötü : 11 Manu, 2 Arsenal galibiyeti… Dikkatli gözlerden kaçmayan nokta ise, Beşiktaş – İBB maçlarının aksine iki takımın son maçlarında beraberlik sonucunun neredeyse hiç çıkmaması…

Tablonun bir diğer dikkat çekici ayrıntısı ise; Arsenal, M.Unıted’ı Old Trafford’da en son 2006’da 1-0 mağlup ettikten sonra o statta oynadığı 9 maçın 8’ini kaybederken sadece bir tanesinden puan almış (0-0)… Son olarak bir de takımın adı ile de özümsenen Arsene Wenger’in penceresinden olaya bakarsak; Wenger takımın başında 17.sezonunu yaşıyor ve ezeli rakibi Alex Ferguson'un M.Unıted'ı ile bu süre içerisinde oynadığı 40 maçta sadece 8 galibiyet alırken tam 21 kez de sahadan başı önde ayrıldı…

twitter.com/serdarsozkesen

2 Ocak 2012 Pazartesi

Premier Lig'e 'Christmas' Etkisi

Premier Lig, dünyanın kimilerine göre en kaliteli ligi… Aslında La Liga ile beraber ikisi bu alanda diğer liglerden açıkça ayrılıyor ama sanırım Premier Lig, bence de en kaliteli lig. Çünkü liglerde sezon sonlarına baktığımızda örneğin La Liga’da Barcelona ve Real Madrid’in ardındaki takımlarla arasındaki uçurumu görünce bunu daha iyi anlayabiliyoruz. Yani Barca ve Real, İspanya’da açık ara önde ve şampiyon sadece ikisinden biri oluyor artık… Premier Lig’de ise M.Unıted’ın baskınlığı her daim devam etse de sezon sonuna kadar Chelsea, M.City, Arsenal, Tottenham ve Liverpool gibi takımlar ara ara bu yarışın içinde oluyorlar ve bu da futbolseverler için güzel bir heyecan oluşturuyor…

Benim bu hafta bahsedeceğim konu ise dünyanın en iyi futbol ligi olarak lanse edilen Premier Lig’deki 2011 yılının son 10 gününde yaşanan inanılmaz sürpriz sonuçlar… Malum Avrupa’daki majör ligler İspanya, İtalya, Almanya ve Fransa liglerinin yanı sıra Hollanda, Portekiz gibi ülkelerde de liglerin ilk yarıları Aralık ayının 20’si gibi devre arasına girdi. Fakat bu noktada Premier Lig’i diğer liglerden ayıran özellik olan ‘noel’de yada ‘christmas’ da bile maçların ara vermeden hatta 2 gün arayla dahi oynanmasıdır…



Fakat bu sezonda diğer liglerin devre aralarına girmesiyle belki de psikolojisi bozulan Premier Lig futbolcularında inanılmaz düşüşler yaşandı. Eminimki çoğu futbolcu da bu enteresan fikstüre sonuna kadar karşıdır ama 2-3 günde bir maç yapmaya da bir yerde mecbur bırakılıyorlar… Özellikle belirttiğim gibi 20 Aralık’tan sonra oynanan maçlar incelendiğinde fazlasıyla sürpriz sonuçlara tanık olmaktayız. Bu da ister istemez iddaaseverleri de haklı olarak isyan ettirmekte ve acaba ‘bu işin içinde bizim bilmediğimiz birşeyler yada söylemeye dilimizin varmadığı şike’ olayları mı var dedirtiyor…

Malum sezon başından beri Premier Lig’de M.City rüzgarı esiyor. Sezona çok iyi başlayan Mancini’nin öğrencileri, şampiyonluğun da 1 numaralı favorisi olmuştu… 26 Aralık’ta W.Bromwich deplasmanına çıkarken tüm otoriteler M.City galibiyetinden emindi. Yine çoğu iddaasever de ÜST şeklinde bahis yapmıştı. Maç 0-0 sonuçlanırken herkeste hayal kırıklığı vardı. Hem berabere hem de ALT bitmişti maç… Bunu bir nevi ‘kaza’ olarak nitelendirebiliriz. Bir sonraki maçta ise 1 Ocak 2012’de Sunderland deplasmanına konuk olacaklardı. Ki bu maçtan bir gün önce şampiyonluk için en büyük rakibi M.Unıted sahasında Blackburn’e kaybetmiş ve onlar için puan farkını açmak için büyük bir fırsat doğmuştu. İddaaseverler tüm bu şartlarda yine M.City kazanır, handikaplı kazanır yada ÜST tercihleri arasında yoğunlaşmıştı. Öyle ya, Dzeko, Aguero, Silva, Toure, Balotelli, Nasri gibi yıldızlardan daha başka ne beklenebilirdi ki? Evet Sunderland rakibini 1-0 mağlup ediyor (iddaa oranı 5,50) ve rakibini yeni yılın ilk gününde bozguna uğratıyordu. M.City ise 20 Aralık’tan beri süre gelen sürprizler zincirinde halkayı biraz daha genişletiyordu



26-27 Aralık 2011 tarihleri Premier Lig’e bahis yapanlar için oldukça ‘karanlık’ bir haftaydı… 5 büyük olarak adlandırılan M.Unıted – Chelsea – M.City – Arsenal – Liverpool için tabiri caizse ‘çantada keklik' maçlar vardı… Yukarıda M.City’nin aynı tarihlere gelen W.Bromwich kaybını yazmıştık. Bu 5 büyükten biri olan Liverpool ise daha 5 gün önce 21 Aralık’ta ligin dibine demir atmış ekibi Wigan deplasmanından golsüz beraberlikle ayrılırken 26 Aralık’ta sahasında oynayacağı Blackburn’ü (maç öncesi ligin son sırasında) ile yaralarını sarmak için Anfiel Road’da ağırlıyordu… Çoğu otoritenin ÜST ve handikap olarak işaretlediği karşılaşma 1-1 bitecek ve herkes yine kuponlarını yırtacaktıM.City den sonra Liverpool’da bahis şirketlerini sevindirecekti…

İddaaseverlerin unutamayacağı 26 Aralık’a tekrar geri dönelim… Villas Boas’la hayal kırıklığı yaratan Chelsea, zirve ile olan puan farkının açılmasından sonra artık puan kaybına tahammülü yoktu. Fikstür avantajı ise kendileri için olumluydu ve üstüste 2 maç seyircisi önünde 3 puan için oynayacaktı. İlk rakip 26 Aralık’ta Fulham… Yani deplasmanların en başarısız takımlarından birisi… Maç sonuçlandığında skor tabelasında 1-1 yazacak ve 26 Aralık’ın laneti devam edecekti…. Chelsea seyircisinin sabrı taşacak ve Boas ile Mavilerin yolları ayrılma noktasına gelecekti… 31 Aralık’ta ise Chelsea bu defa A.Villa’yı konuk edecekti Stamford Bridge’de. Artık bu maçı kazanıp tekrar ilk 4 için yerini sağlamlaştırmaktı amaçları… Alex McLeish’in takımı Aston Villa, rakibini 5 maç sonra yenecek ve 27 Mart 2010’daki 7-1’lik tarihi hezimetin intikamını 3-1’lik sansayonel bir galibiyetle (iddaa oranı 9,00) alacaklardı

26 Aralık 2011 tarihindeki 3 büyüğün (M.City – Liverpool - Chelsea) puan kaybından sonra 27 Aralık’ta Arsenal, sahasında Wolwes’i ağırlıyordu. Bu kadar puan kaybından sonra herkes Gunners’dan fark bekliyordu, ÜST ve toplam gol sayısı açısından ise 4-6 alternatifler dahilinde değerlendiriliyordu… Wolwes, ligin deplasmanda en az puan kazanan takımlarından biriydi ve puan almaları neredeyse imkansızdı… Daha maçın başında öne geçen Wenger’in öğrencileri 38’de gol yiyince skor eşitlendi. İkinci yarı farka gitmesi beklenen Arsenal, rakibinin son 15 dakikasını 10 kişiyle tamamladığı karşılaşmada gol de atamayınca maç 1-1 ve ALT bitecek, yine iddaaseverler çıldıracaktı…



Ferguson, MANU’daki 25.yılını doldururken 31 Aralık doğum günüydü ve 70. yaşını kutluyordu. Bu inanılmaz bir duygu ve başarı öyküsünün sadece rakamlara yansıyan bir görüntüsüydü. 2011 yılının sonuna denk gelen ‘26-27 Aralık kabusu’ndan etkilenmeyen tek büyük olan ve önüne geleni deviren M.Unıted, artık M.City’yi de yakalamış ve tekrar eski günlerine dönüş sinyalleri vermişti. Son 2 maçında Fulham’a deplasmanda ve içerde Wigan’ı 5-0’lık skorlarla bozguna uğratmışlardı, çok formdaydılar… Tarih 31 Aralık, dedik ya Ferguson’un da doğum günü ve rakip ligin son sırasındaki Blackburn… Old Trafford’daki futbolseverler galibiyetten oldukça eminlerdi. Sonuçta Blackburn, deplasmanda galibiyeti olmayan 2 takımdan (Swansea) biriydi… Ayrıca Blackburn, geride kalan 18 maçta sadece 2 kez galibiyet sevinci yaşayarak düşme hattının müdavimlerinden biriydi. O gün Old Trafford’a gelenlerin unutamayacağı bir karşılaşma oldu. Gol bile bulması sürpriz olarak addedilen Steve Keanin talebeleri Şeytanlara tam 3 gol atacaktı ve maçı da 3-2 kazanacaklar ve tüm dünyanın ağzını açık bırakacaklardı. Yine maç öncesi handikap oynayanların şok olduğu ve ‘bu kadarı da yeter’ dedikleri bir gün daha sonlanıyordu… 9 maçlık yenilmemezlik serisi de sonlanıyor ve Unıted ağır bir yara alıyordu… Maçtan 1 gün sonra M.City’nin Sunderland deplasmanında aldığı mağlubiyetlerle biraz rahatlasalar da Blackburn gibi takımdan sahasında 3 gol yemeleri kabul edilebilir bir gerçek değildi…

21 Aralık 2011 – 1 Ocak 2012 tarihleri arasında Premier Lig’de belki ‘noel’ yada ‘christmas’ etkisi vardı ama alınan sonuçlar en çok iddaa ve bahis şirketlerini sevince ve bol kazanca boğarken aynı zamanda iddaaseverleri de aynı oranda hüzne ve kayba uğrattı… Her sürpriz sonucun ardından ‘artık kazanmalılar’ dedirten takımların yaşadıkları puan kayıpları sonrası ise kanaatimce bu işin içinde ‘bir takım kirli oyunlar’ında olabileceğini düşünmekteyim. Zira 10 günlük süreçte toplamda 8 tane sürpriz sonucun olması ister istemez bu fikri benimsemem de etkili oldu… Yani normal zamanda maçlarını kolaylıkla kazanan büyük takımların birbiri ardına yaşadıkları sürpriz puan kayıpları ( ayrıca % 75’i ALT bitti ) bu kadarı da ‘pes’ dedirtecek cinstendi…

Bilmem sizler nasıl düşünürsünüz???

21 Aralık 2011 --- Wigan 0-0 Liverpool … Liverpool oranı 1,35 idi.
26 Aralık 2011 --- Chelsea 1-1 Fulham … Chelsea oranı 1,15 idi.
26 Aralık 2011 --- W.Bromwich 0-0 M.City … M.City oranı 1,30 idi.
26 Aralık 2011 --- Liverpool 1-1 Blackburn… Liverpool oranı 1,15 idi.
27 Aralık 2011 --- Arsenal 1-1 Wolwes… Arsenal oranı 1,10 idi…
31 Aralık 2011 --- M.Unıted 2-3 Blackburn… M.Unıted oranı 1,05 idi…
31 Aralık 2011 --- Chelsea 1-3 A.Villa… Chelsea oranı 1,15 idi…
01 Ocak 2012 --- Sunderland 1-0 M.City… M.City oranı 1,35 idi…

İlgilenenler için twitter adresimhttps://twitter.com/#!/serdarsozkesen

SON 1 AYDA EN ÇOK OKUNANLAR