tenis efsaneleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tenis efsaneleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Ağustos 2016 Pazartesi

Federer için yolun sonu mu?

İlk olarak sorunun cevabını vererek başlayalım : Hayır.  Peki neden? Tenis tarihinin en iyisi olan bir efsaneden, özellikle de tenis oynama keyfi hala en üst düzeyde olan bir isimden bahsediyoruz. Sayısız rekoru tarihe gömen, her kesimin büyük saygı duyduğu, katılamadığı her turnuvada eksikliği, turnuvanın genelinden daha fazla konuşulacak düzeyde olan bir sporcudan söz ediyoruz. 35 yaşına gelmiş ve son yıllarda bel ve diz sakatlığı yaşamış, hatta sakatlığının belki de zirve yaptığı 2016 yılında dahi 2 Grand Slam yarı finali oynamak kesinlikle büyük bir başarı. Gerçi adınız Federer olunca bu başarı mı, işte onu tam kestirmek zor.



Son Grand Slam şampiyonluğunu 2012 Wimbledon'da kazanan Federer, o zamandan beri 18.Grand Slam'in peşinden koşuyor. O yıldan bu yana oynadığı 3 Grand Slam finalinde de onu durdurabilen tek oyuncu vardı, o da Djokovic. Belki kazanılacak bir şampiyonluk sonrası kariyerine bile son verebilir. Federer için "18" rakamı kimilerine göre, kendisini bu alanda geçmesi en muhtemel tenisçi olan Djokovic karşısında farkı bir 'tık' daha açma isteği olarak da yorumlanabilir ama onu tanıyan ve sahadaki her hareketini, davranışını takip eden bizler için ise bu istek tamamen "bu yaşa rağmen tenisten aldığı zevkin hala doruklarda olmasının ve nihayetinde yeni şampiyonluklar yaşama içgüdüsü"nün kortlara yansımış hali olarak daha doğru bir şekilde yorumlanabilir. 

17 yıl sonra, bir diğer ifade ile 65 Grand Slam şampiyonasına üst üste katıldıktan sonra bu yıl Roland Garros ile bu seri son bulmuştu. Sakatlık kabusu hortlamıştı. Çok sevdiği Wimbledon'a dahi tam 'fit' bir şekilde girememişti. Herşeye rağmen kura şansının da yardımıyla yarı finale kadar gelmişti. Yarı finalde Kanadalı 'dev raket' Raonic karşısında setlerde 2-1 önde olmasına rağmen mental ve fizik anlamında vücudu daha fazla dayanamayınca (Raonic'in oyunu gerçekten harikaydı) "18 hedefi" yine ertelenmek zorunda kalmıştı. Oysa Wimbledon'u kazanmaması için hiçbir sebep yoktu. Düşünsenize Djokovic (3.turda elendi), Nadal (turnuvaya katılmadı) ve Wawrinka (2.turda elendi) gibi 'elit' isimlerden biri ile dahi eşleşmeden finale Murray'in karşısına çıkabilirdi ama bu tarihi fırsatı değerlendirememişti. Kaçan balık her zamankinden daha büyük olmuştu. Djokovic'in erkenden elendiği bu turnuvayı kazanmalıydı...

Wimbledon sonrası kariyerinin önemli eksiklerinden biri olan Olimpiyatlara katılıp katılmayacağı da belirsizliğini korurken, Federer'in 26 Temmuz'da sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamalar tüm tenis severleri büyük bir üzüntünün içinde bırakmıştı. Artık kronikleşen diz sakatlığının sadece Rio Olimpiyatları için değil, çok istese de sezonun son Grand Slam'i olan Amerika Açık'tan da mahrum olmasına sebep olacağını belirten İsviçreli raket, 2017'ye kadar "yokum" mesajını vermişti. Ayrıca 2016 yılı, Federer'in kupa kazanmadığı tek yıl olarak da tarihe geçecekti.



Federer'in rakiplerine bakacak olursak; üst düzey diyebileceğimiz tüm rakipleri hemen hemen 30 yaş barajına dahil oldular. Djokovic, nam-ı diğer 'makine' son zamanlarda "yenilmesi mümkün değil, hem genç jenerasyon da umut vermiyor" tezini yalanlama peşinde koşuyor. Zira Novak, 2016'da makine görünümünden 'insan' profiline yakın bir performans ortaya koyuyor ve kariyerinin önemli eksikliği olan Roland Garros'u bu sezon elde etse de takibinde Wimbledon'da üçüncü turda ve Rio Olimpiyatları'nda daha ilk turda veda etti. Çoğu otorite tarafından 2017'nin sonunda Grand Slam şampiyonluğunda Federer'i geçmesi beklenen Djokovic'in yolu sanki biraz uzadı gibi görünüyor. Nadal ise toprak kort haricinde önemli bir başarı elde edemedi. Yine çoğu insanın "13" uğursuzluğuna inandığı bir dünyada onun uğursuzluğu ise "14". Mabedi olarak gördüğü Roland Garros'ta şampiyon olduğu 2014'ten bu yana herhangi bir Grand Slam finali dahi görememesi oldukça can sıkıcı. Wawrinka'nın herkesçe bilinen istikrarsız görüntüsü şu an kimse için bir tehdit teşkil etmiyor açıkçası. Geriye ise son zamanlarda oyununu müthiş geliştiren ve 2016'da adeta yeniden doğan Andy Murray kalıyor. İskoçyalı raket bu sezon oynanan üç Grand Slam'in tamamında final oynayarak, Wimbledon'u kazandı ve sezonun tartışmasız en formda raketi. Raonic ise bu listenin 'yaş ve gelişim' açısından en büyük tehditi konumunda.

Tekrar Federer'e geri dönersek... Federer için bir Grand Slam daha kazanmak gerçekten çok zor. Zaten herkes bu gerçeğin farkında. Kaldı ki 2017 yılına kadar tenis oynamayacak olan birisinin puanları da düşüşe geçecek ve ilk 8'in dışında kaldığı vakit, çok güçlü rakiplerle erken turlarda karşılaşmak zorunda kalacak. Misal 2009 Amerika Açık şampiyonu Del Potro (yarı final Nadal, finalde Federer), 2 yıllık sakatlık sürecinden önce ilk 10'da yer alırken, sakatlık dönüşü 150.sıraya kadar gerilemişti fakat deneyimli tenisçi kısa sürede eski günlerine geri dönüş sinyali verdi. Wimbledon'da Wawrinka'yı eleyen Arjantin'li raket, Rio Olimpiyatları'nda da ilk turda yenilmez denilen Djokovic'i set vermeden saf dışı bırakmıştı. Federer'in 2017 yılında kazanabileceği en muhtemel büyük turnuvalar, daha önce 7 kez kazandığı Wimbledon ve ikinci göz ağrısı Amerika Açık olacak ama o zamana dek köprünün altından akacak suyun rengi oldukça flu görünüyor. Tenis sporunun bu denli yayılması ve sevilmesi anlamında adeta kilometre taşı olan Federer'in 18.Grand Slam şampiyonluğunu kazanmasını ilk başta bende çok istiyorum ama doğru konuşmak gerekirse çok ama çok zor olan (sakatlık - yaşlılık) bu hedefe eğer bir gün ulaşabilirse LeBron James'in Golden State karşısında yazdığı efsane hikaye tadında bir son olabilir.


Federer, bugün 35 yaşında ve oldukça profesyonel bir sporcu. Hatta gelmiş geçmiş en büyük sporculardan, tarih yazıcılardan birisi. Kortları her daim tıklım tıklım dolduran Federer'in tenisi her şeyden çok sevmesi, başarısının kilit noktası. Zira sağlığını düşünerek bugün en önemli turnuvalardan dahi çekilebiliyor. Çünkü onun için kariyeri henüz bitmedi. Daha sağlam gelmek, daha güçlü olmak için en uygun zamanı bekliyor. Hala en üst düzey tenisçilerle rekabet edebiliyor. Bu yıl sonunda Amerika Açık'a katılmayı çok istedi fakat doktorları buna izin vermedi. Belki asla bir Grand Slam dahi kazanamayacak ama o hep turun, maçların içinde olacak, bundan kimsenin şüphesi olmasın. Tahminimce 2018 sonunda tenis kariyerini bitirme karar alabilir. Açıkçası bundan önce bir tarih şimdilik beklemiyorum. Olmasın da zaten. Onu izlemek, sahada onu görmek, artık bir turnuva kazanmasından daha önemli. Çünkü artık az zamanı kaldı. Kaldı ki tahminimce 2018 yılında (o sezon sonu bitirme kararı alırsa) gideceği her turnuvada Kobe Bryant örneğinde olduğu gibi sürekli alkışlanarak, onore edilerek maçlarını tamamlayacağını düşünüyorum... 

9 Mayıs 2016 Pazartesi

Djokovic yenilmez mi?


İlk olarak şu teşhisi koyalım : Djokovic ne yaparsa yapsın, bir türlü yaranamıyor. Belki geçmişinde kendisinin de pişman olacağını düşündüğüm; maçları yarıda bırakması, oyunu yavaşlatması ve aldığı sağlık molaları gibi tepki çeken hareketleri dışında, tenis tarihinin en büyük rekabetlerinden birine sahne olan Federer ve Nadal'ın gölgesinde başarıları nispeten daha az gündeme getirilip, hatta zaman zaman ikinci sayfalara taşınsa da o rekorları birer birer kırmaya, adını da en iyilerin olduğu listede üst sıralara yazmaya devam ediyor. Federer'in 17 Grand Slam şampiyonluğuna karşı 11 ile (en yakın rakibi 14 ile Nadal olsa da) bunu kırabilecek potansiyeller listesinde 1 numarada olan Sırp tenisçi, kortun tamamına yayılan enerjisi ve izleyicilerin biraz maçı izledikten sonra "tamam bu maçta cepte" diyebileceği bir ortamı tüm dünyaya ispatladı. Son yıllarda en çok karşılaştırıldığı Federer ve Nadal'ı "head to head"te de (ikili rekabette) geçti ve psikolojik üstünlük artık Nole'da. Gerçi bu satırları yazarken 'head to head' konusunda Djokovic'in neredeyse tüm vasat üstü tenisçilere karşı üstünlük kurduğunu da ekleyelim. Tenis tarihinin en estetik vuruş ustası Federer de, tenis tarihinin en savaşçı ismi Nadal da onu yenmek için biliyorlar ki, o gün oldukça fazla ekstra işler yapmaları gerek. Sonuçta karşılarında bir makine var ve bu makinenin sekteye uğramasını beklemek bir yana, sizler için herşeyin yolunda gitmesinin yanı sıra seviyenizin de en üst noktada olması şart. Bunu son yıllarda belki de tek başaran 2015 Roland Garros'ta Stan Wawrinka olmuştu. Ne var ki İsviçreli, o seviyeye bir türlü tekrar ulaşamadı, çünkü o seviyeler büyük ölçüde istikrara endeksli ve bu kıstas için Wawrinka örnek bir model asla olamadı.


Novak Djokovic'in son 2 yılda sürekli beşinci viteste devam eden tenis hayatında en başta da belirttiğim gibi tüm dünya tarafından yeteri kadar takdir görmemesi, başarılarının sessiz bir şekilde haber olması onu asla yolundan döndürmedi. Federer ve Nadal ile oynadığı maçlarda, seyircilerin neredeyse tamamının onları desteklediği ortamlara zamanla o kadar alıştı ki, bunu kendi içinde (aklıyla) çözümledi ve negatif görünen ortamı pasifize ederek yenilmesi çok güç bir makineye dönüşüverdi. Final maçlarını, final puanlarını, final setlerini çok daha büyük oynuyor Novak. 2016 Avustralya Açık yarı finalinde herkesin "Acaba bu defa Federer, Djokovic'i yenip 18.Grand Slam hayaline yaklaşacak mı?" diye sorduğu bir ortamda öylesine iki set oynamıştı ki, adeta ekselanslarına nefes bile aldırmadan sadece 3 oyun vererek 2-0'ı bulup maçı neredeyse orada bitirmişti. Federer demişken, tenis tarihine yön verecek kadar büyük olan efsanenin ilerlemiş yaşına rağmen 2014'ten bu yana oynadığı büyük oyunla bugün Grand Slam sayısını 20'ye çıkartamamasının baş sorumlusu yine tahmin ettiğiniz gibi Novak Djokovic'ten başkası değil (2 Wimbledon finali, 1 Amerika Açık finali ve 1 Avustralya Açık yarı finali).


Djokovic eskiye nazaran çok değişti. İlk başta kendine çok iyi baktı. Hayatının tüm merkezine tenisi koydu. Tamamen tenis odaklı hayat felsefesi ile yoğurduğu kariyerinin zirvesinde ve dünya 1 numarasından da uzun yıllar inecek gibi görünmüyor. Hem eskiye nazaran daha pozitif ve gerek kort içinde gerekse de kort dışında daha eğlenceli bir Djokovic var. Çoğu zaman esprili videolarda onu görmek mümkün. Ayrıca Federer ve Nadal hakkında konuşurken de gayet üsluplu ve rakiplerinin her zaman hakkını veren, övgü dolu sözler kullanıyor. Evet tüm dünyada her sporcunun yükseliş ve parlak dönemi kadar gerileme dönemi de oluyor ve olacaktır ama Novak için bu kısır döngünün gelme olasılığı şimdilik biraz daha uzun sürecek gibi görünüyor. Zira onun seviyesine yaklaşacak tenisçi sayısının az oluşu da onu daha bir güçlü kılıyor. Son zamanlarda Nadal, savaşçı kimliği ve şampiyonluklara olan özlemine ek olarak toprak kort sezonunda büyük bir çıkışa geçti ama onun Djokovic seviyesine gelmesi için birkaç turnuva daha kazanması ve gelecek özgüveni ile beraber en başta da Novak'ı mağlup etmesi gerekiyor. Zaten hali hazırda 35'ine gelmiş ve 1-2 sene içerisinde muhtemelen efsane kariyerini bitirmek zorunda kalacak olan Federer'in Novak için bir tehdit olmasının eskiye nazaran daha da zor olduğu gün gibi gerçek. Kariyerinde sadece 2 Grand Slam şampiyonluğu bulunan ve final maçlarında çoğu zaman boynu bükük ayrılan Murray ise yine Grand Slam finalleri oynayacaktır ama bu alanda Novak'a olan zaafını yenmesi biraz zor olacak.

Novak Djokovic'in tenis dünyasında geldiği seviye gerçekten insan üstü. En inanılmaz puanları alırken soğukkanlı ve istikrarı, seviyesi bir 'tık' bile düşmüyor. Seyirci tahrikinden etkilenmiyor, profesyonelce sadece rakibine odaklanıyor ve ciddiyeti asla elden bırakmıyor. Kortun tümüne yayılan bedeni, esnekliği, hızı her zaman en üst seviyede. Hatta ve hatta bazen basit hatalar yaptığında biz ekran başında oldukça şaşırabiliyoruz. Rakiplerinin neredeyse tamamının "ne yapsam olmuyor, çünkü çok güçlü" serzenişlerinin yüz ifadelerinden net bir şekilde algılayabildiğimiz bir ortamda, hak ettiği saygıyı, itibarı ve desteği beklemek onun da hakkı. Kariyerinin en büyük eksikliği olan Roland Garros için ise çok istekli ve kendi adıma onun mutlaka bu turnuvayı birgün kazanacağını düşünüyorum. O yıl, bu yıl mı olur bilmem ama o kupayı kaldırıp sevinçten ağlayacağı günlerin oldukça yakın olduğunu hissediyorum.


Roger Federer'i tenis tarihinin gelmiş geçmiş en iyisi yapan sadece kazandığı şampiyonluklar değil. Korttaki asil duruşu, adeta tenis topu ile olan aşkın herkesin kalplerinde bıraktığı derin etki. Estetik ve zerafetin akıl ile birleşmesinin son evrede çift taraflı aşka dönüşmesi gibi bir durum aslında Federer'in bizlere yansıyan görüntüsü. Bu sayede dünyada gittiği her ülkede en büyük desteği, saygıyı görüyor, çünkü insanların hep görmek istediği - bir yerde sanat - görsel şöleni sunuyor. Djokovic de durum biraz farklı. Federer gibi başarısının çıkış yolu AKIL gibi görünüyor ama Sırp tenisçiyi son yılların en iyisi yapan temel etken ise asla sinirli olmayan soğukkanlı yapısı ve lakabı olarak bilinen 'makine'nin keskinliğine bürünen istikrarlı ve şaşmaz çizgisi. Kort içinde bedeni öyle seri işliyor ki, bir o tarafa bir bu tarafa esnediği ve inanılmaz gibi görünen puanları alması hep bu kusursuz işleyen makinenin ezberlenmiş görüntüsünden başka birşey değil. 3 setlik maçlarda kimi zaman ufak tefek sekteye uğrasa da makine 2016'da da yine güçlü bir şekilde yoluna devam ediyor. Djokovic yenilmez mi? Tabii ki hayır ama onu yenmek için o gün rakibinin 'Optimus Prime' seviyesine çıkması şart!





SON 1 AYDA EN ÇOK OKUNANLAR