Detaylar tam da yazmak isteyebileceğim türden bir kitap gibi. Hayatıma girip çıkan insanlar, insan ilişkilerinde verdiğim tavizler, maruz kaldığım manipülasyonları içselleştirmem, psikolojik sorunu olanlar karşısındaki tavırlarım, gözümde büyüttüklerimle hayal kırıklıklarım bir bir gözümün önünden geçti okurken. Kişisel bağ kurmayı beklediğim bir kitap değildi.
Yazar Ia Genberg yaşamına giren dört kişiyle bir dönemin portresini de sunuyor. Bunu yaparken de, hediye kitaplar, birlikte gidilen konserler, vakit geçirilen mekanlar, evin içindeki objeler, kullanılan sözcükler ve daha birçok detayı kullanarak çağrışıma davet ediyor bizi. Çok büyük olaylar yokmuş gibi görünüyor ve bazı okurlar olaysız bulabilir kitabı bu açıdan, halbuki şeytanın ayrıntıda gizli olduğunu düşününce her ayrıntı o kadar çok anlam kazanıyor ki. Okuyanlar bağ kurmasa da toplumsal düzlemde düşündürdükleri, insan ilişkilerini sorgulatması önemli kılıyor kitabı.
İlk bölümde eski sevgisili Johanna'nın pat diye hayatından çıkışının düşündürdükleri var. Paul Auster romanlarındaki tesadüfler ve şans faktörüne göndermeler Auster seven benim gibileri sevindirmiştir. Her yaşadığımıza fazlasıyla anlam yükleme hastalığından muzdaripsek herkesin istikrarlı ve vefalı olmadığını kabullenerek şifalanabiliriz belki dedirtiyor. Bana hissettirdiği buydu bu bölümün. Johanna gibi aşırı kontrolcü ve ruh hallerini rahatlıkla maskeleyebilen insanlara konulan bir tanı var artık. Yazarın bunları yaşadığı dönemde çok bilinmeyen bir gerçekmiş bu. Kişi çok bağ kurduğu insanların bazı yanlarını görmezden geliyor ya da bastırıyor. En kırılgan anında bunların açığa çıkması yıkıcı oluyor. Kendi yazma çabaları konusundaki karamsarlığı da sinmiş bu bölüme.
Niki'nin bölümünde arkadaş ilişkilerini sorgulamamıza olanak tanıyor yazar. İnsanlar hayatımıza girebilir ve aynı şekilde birden çıkabilir. Günümüzde "ghostlanmak" diye tanımlanan görmezden gelinme, sorumluluktan kaçma, pasif agresiflikle manipüle etme davranışlarına tanık oluyoruz bu bölümde. Niki'nin bir psikolojik sıkıntısının olduğu daha bariz Johanna'ya göre fakat anlatıcı yazar bunu kabullenemiyor hemen. İrlanda yollarında peşine düşmesi ailesine dair kendisinden gerçekleri saklayan arkadaşının gerçek yüzünü nihayet görmesini sağlıyor bu yolculuğu. İnsanların onlarla geçirdiğimiz zamanda bize gösterdikleri yanlarının ne kadar gerçeği yansıttığının önemi. Bazı ayrılıklar ayrılık değil kurtuluştur, arınmadır.
Alejandro üçüncü bölümde yazarla hızlı, tutkulu ve gelip geçici bir ilişki yaşayan, sonradan kızının babası olacak kişi. Alejandro'nun kızının babası olmasını çok vurgulamadan kendisinin de yanar döner bir ilişki yaşadığının farkında olduğu bu tecrübesinin ayrıntılarına odaklanıyor Genberg. Burada birçok flörtte karşımıza çıkan anekdotlar vardı. Hikayenin sonunun baştan belli olduğunu yazar da biliyor, biz de biliyoruz. Beni en az etkileyen bölüm de bu bölümdü. "Gündelik hayatın terörü" yorucu olabilir tabii de rutinlerin mucizevi yönünü de es geçmemeliyiz sanki. Alejandro gibilerin göremediği hayati bir yaklaşım bu. Milenyum psikolojisinden, 90'lar sonundaki o bomboş coşkudan, etkili değişim beklentilerinden de dem vuruyor yazar bu bölümde. Tam bir 90'lar portresi gibi okununca daha çok anlam kazanıyor.
Birgitte annesiyle ilgili bölüm olmasının etkisiyle detayların söz konusu olduğu bu anlatıdaki en derinlemesine işlenen bölümdü. Annesinin travmaları, kendisinin annesiyle ilişkisi, yer yer kopukluğu ve annesinin yaşamının üzerinden kuşak çatışmasını ve nesillerin maruz kaldığı dayatmaları irdeliyor yazar. Kendini dünyaya kapatan kaygı bozukluğu olan bir annenin etkisi. İlk iki bölüm 80'lerin, Alejandro bölümü 90'ların ruhunu taşırken, son bölüm genel olarak X kuşağının çabalarının bir özeti. Hastalıkla ve ölümle yüzleşmenin ağırlığı da yok değil. Tüm bir hayatın sorgulanmasıyla bitiyor son satırlar
"Gençken daha çok seyahat etmem, daha uzaklara gitmem, yabancı ülkelerde daha çok zaman geçirmem, kendimi hayata katıp daha derin bir şekilde yaşamak için sürekli bir koşturma içinde olmam gerektiğini düşünürdüm ama zamanla anladım ki, aradığım şey tam burada içimde, etrafımdaki şeylerde, işim haline gelen o geçici işlerde, gündelik hayatın hengamesinde ve bakışlarımı oraya yönelttiğim sürece karşılaştığım insanların gözlerindeydi. Ateşten sonra tıpkı eski ve derin bir yaranın açılıp kanamaya başlaması gibi yeniden yazıyorum ve sanırım bu, tamamlanmamış bir bulmacaya evriliyor, başkaları hakkındaki görüntülerin eksik kaldığı, betimlenenin kim olduğunun asla tam bilinmediği..."
Niki'nin davranışları klinik psikologlar tarafından incelenebilir, keza Johanna'nınki de öyle. Benim için daha çok, anlatıcı yazarın tepkilerini, tavırlarını ve duygularını görmek önemliydi. Kitabı özel kılan da, farklı davranış bozukluklarından ziyade yazarın bunlar karşısındaki deneyimleri ve buna bağlı olan detaylar bence. Bazı yaşadıklarımızı belli genellemelere veya kategorilere göre yargılayanların incelikleri görmezden geldiğini düşünüyorum. Bölümlerin kendi içindeki kurgusu sıradan anı anlatılarının ötesine geçiriyor Detaylar'ı. Zeynep Tamer çevirisi oldukça akıcı ve özenli. Kısa bir anlatı gibi görünmesine rağmen yoğunluğu fazla bir kitap.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder