İnsan bir garip hissediyor, sanki yaşanmamış gibi. Aslında çok da uzak değil iki gün önce o ülkedeydim. Aylarca hayali kurulan, hesaplanan, planlanan o tatil o seyahat yaşandı bitti bile. Ne tuhaf şu yaşam! Yaz gelsin, tatil başlasın ve biz yeni bir ülkeye gidelim gezelim derken çok şükür hepsini yaptık. Uzun uçuş fobim olduğu sürece hep yakın mesafelere gideceğiz ama buna da şükür diyorum. Bize yakın Gürcistan bu sefer ki rotamız. Geleli iki gün oldu, çamaşırlar hala yıkanıyor, su toplayan, kanayan ayaklarımda yaralar tabi ki daha geçmedi, yorgunluğumuzu tam atamadık ama hemen oturup yazayım dedim.
Anılar, anlar, yaşananlar zihnimde çok tazeler henüz. Temmuz başında yola çıktık. Aylar öncesi çok çok uyguna uçak biletini almıştık. 3 kişi 6 bin tl. Şuradan İzmir otobüs bileti bin tl gibi olunca sudan ucuz. Bu ülkenin parası bizimkinden değerli ama bizde tatil daha pahalı. Ne yazık ki kızım gelemedi bu seyahatimize. Her gün onu andık, ah şimdi Pelin'de olacaktı, o da bunu çok severdi diye konuşmalarımız baş köşeye yerleşti. Temmuz başında okulda bir eğitimi başladı - ve yarın son dil sınavına girecek - İstanbul'da kalmak zorundaydı.
Neredeyse 11 gün süren seyahatimiz tahminimden güzel geçti. Çok ayrıntı paylaşmak isterdim ama bu sıcaklarda fazla yazacak gücümde yok. Gürcistan'nın tarihini, ne nerede nasıldı anlatmayacağım ( eskiden yazardım bunları ama artık gereksiz geliyor ). Sovyet izlerini çokça taşıyan, parçalanmış , birbirinden ayrılmış devletlerin kaderini hala taşıyor. Bir tarafta modernleşmeye çalışan diğer yanda her köşede sefalet izleri barındıran bir ülke. Avrupa Birliğine girmek için can atıyorlar. Ama o doğallığı, tarihin izlerini her yerde taşıması, insanların sert tutumlarına rağmen güzel bir ülke. Ya da ben her seyahat sonrası böyle mutlu olduğumdan izler hep olumlu zihnimde.

38 derece de her gün 25 bin adım atıldı, sıcak, ter demeden gezildi Tiflis'in her köşesi. Ama gezme aşkı böyle bir şey; sıcak ya da soğuk umurunuzda olmuyor. Biz öğretmenlerin tatilleri de belli, gideyim sonbaharda ilkbaharda gezeyim de olmuyor. Yapacak bir şey yok deyip her andan keyif almaya baktık. Onca ter sonrası klimalara denk gelmemeye çalışarak bir şekilde idare ettik. Farklı mekanlar gördük, gezdik, hikayelerini okuduk.
Tiflis'in güzel restoranlarında makul fiyatlara lezzetli yemekler yedik. Hele o haçapurileri yok mu! Zaten hamur işi severim, her gün haçapuri, hinkali derken yirmibeş bin adım atmamıza rağmen yoğun kaloriler alıp döndük. Susadıkça Borjami maden suları, acıktıkça her sokakta olan fırınlardan hamur işi derken hem gezdik hem yedik içtik. Valla ben sıcakta bir şey yenmiyor diyenlerden değilim, yemeyi içmeyi severim.
Bunca sıcağa sabah akşam alınan dondurmalar olmazsa olmazımız. Dondurmayı çok seviyorum özellikle yurt dışına çıkınca hemen koşarak gittiğim dükkanlar bunlar. Günde en az bir kez. Hem gezerken sizi serinletiyor, enerji veriyor.
Ha bir de kafelerde oturmayı çok severim. Kahve pasta!
Tiflis'te sokakta gördüklerimi de anlatmak isterim ama şimdilik bu kadar. Uçak biletimiz Gürcistan'ın Kutaisi şehrine gidiş dönüştü. Oradan Tiflis'e geçtik ilk. Tabi biz buraya yolculuk yaparken bazı yanlışlıklar yaptık, insanlar faylansın diye de bir video hazırladım, onu da aşağıda paylaşıyorum.
Diğer günler nereye gittik, nereleri gezdik anlatacağım, yakında :)