Shakespeare etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Shakespeare etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pazartesi, Mayıs 05, 2008


KRAL LEAR

W. Shakespeare


Ve Shakespeare... Şiirsel anlatımıyla, illaki kraliyet ailesi ve entrikalarıyla...
Yazarın okuduğum dördüncü eseri ve yine dördüncü trajedisi... Komedilere sıra gelmeli artık...

Kral Lear'a gelelim: İngiltere Kralı Lear, ölüme iyice yaklaştığını düşünür ve ülkesini üç kızı arasında paylaştırmaya karar verir. Bunun için kızlarından sırasıyla, babalarına olan sevgilerini dile getirmelerini ister. Kızları Goneril ve Regan, birbirinden şiirsel ifadelerle babalarının gözlerini boyarlar ve sevgilerinin büyüklüğüne inandırırlar babalarını. Sıra küçük kızı Cordelia'ya gelince kral, ona da sorar sevgisinin derecesini. Cordelia'nın cevabıysa şöyledir:

"Sizi majesteleri, seviyorum bir evlat gibi. Ne daha fazla, ne daha az."

Bu sözleri duyan kral büyük bir öfkeye kapılır ve Cordelia'yı reddeder evlatlıktan. Bütün krallığını iki kızı arasında paylaştırır. Cordelia ise Fransa kralıyla evlenerek ülkesini terk eder.

Kral artık kızları Goneril ve Regan'ın yanında yaşamaya başlar. İki kızı da kısa zamanda gerçek yüzlerini gösterirler krala.

Fırtınalı bir günde kapıya konur kral. Yanındaysa soytarısı, kısa süre önce Cordelia'yı babasına karşı savunduğu için yine kral tarafından ülkesinden sürgün edilen Kent Kontu ( Kent, krala tanınmamak için kılık değiştirmiştir.) vardır.

Kent Kontu gibi önemli bir karakteri daha vardır eserin: Gloucester Kontu. (Gloucester Kontu da kral gibi evlat nankörlüğü görecektir.)

Gloucester Kontu, gayri meşru oğlunun çevirdiği entrikalar sonucu diğer oğlundan ayrı düşer ve yine onun yüzünden gözlerini kaybeder. Gayri meşru oğul Edmund, eserde önemli bir karakterdir zira kralın kızları Goneril ve Regan arasında paylaşılamamaktadır; biri dul kalan ve diğeri evli olan iki kardeş Edmund yüzünden düşman kesilirler birbirlerine. Neticede biri diğerini zehirler, sonra kendini öldürür. İki kızından gördüğü kötülükler ve kendisinin Cordelia'ya yaptığı haksızlıktan duyduğu pişmanlık, kralın aklını yitirmesine neden olur.

Regan ve Goneril'in kendisi uğruna ölmeleriyle geç de olsa aklı başına gelen Edmund:

"Yaşamaya can atıyorum, ah! Fena tabiatıma rağmen iyi bir iş yapmak istiyorum. Lear ve Cordelia'nın ölmeleri için bir ferman yazmıştım. Hemen kaleye gönderin birini. " sözlerini sarfetse de yazıktır ki Cordelia'nın öldürülmesine engel olamaz.

Kral Lear, Cordelia'nın ölümüne dayanamaz, ardından o da yumar gözlerini hayata. Ölümler bu kadarla bitmez... Gloucester Kontu ölür, kralın sadık soytarısı öldürülür. Düelloda Edgar, bütün entrikaların başı kardeşi Edmund'u öldürür.

Krallık ise Kent, Edgar ve Albany Dükü'ne (Goneril'in kocası) kalır, yani eserdeki üç iyi kalpli karaktere...

Kızlarını küçük bir sınava tabi tutarken, boyalı sözlere kanıp hayatının belki de en büyük yanılgısına düşeceğini bilemezdi Kral Lear. Bildiğindeyse, evlat nankörlüğü ve küçük kızına karşı duyduğu vicdan azabıyla çoktan tanışmıştı...

Güzel bir Shakespeare oyunu...

Antik Yayınları, basım yılı 2007, 207 syf.














Kral Lear ve soytarısı...

Salı, Şubat 26, 2008


ROMEO ve JULIET

W.Shakespeare

Okunmuş, yazılmayı bekleyen kitaplar birikti. Yaklaşık on kitabın arasından Shakespeare'i seçtim öncelikle. Daha önce polisiyeyle okumaya başladığımı söylemiştim, ikinci olarak oyun kitaplarına geçiyorum (Kısa bir süre önce başladım oyun kitaplarına.Okuması çok zevkli).

Shakespeare'den aşkın trajedisi: Romeo ve Juliet.

Düşman iki aile: Capulet ve Montague. Montegue'nün oğlu Romeo, karşılıksız kalmış bir aşkın acısını yaşarken, akrabası ve arkadaşı Benvolio'nun ricasıyla düşman aile Capuletlerin verdiği şölene katılır. Orada gördüğü güzel Juliet'e gönlünü kaptırır. Juliet de Romeo'dan etkilenmiştir. Dadısından Romeo'nun Monteguelerin oğlu olduğunu öğrenmesi bile, ona aşık olmasını engelleyemez. Romeo çektiği aşk acısını, Juliet'i gördüğü an unutmuş, yeni hülyalara dalmıştır. Burada Romeo'nun şıpsevdi bir karakter olduğunu düşünenleriniz varsa benim gibi, Romeo'nun da buna cevabı hazır:

Romeo hislerini Rahip Lawrence'a anlatır. Rahip de ona şöyle der: "Gençlerin sevgisi yüreklerinde değil, gözlerindeymiş meğer. Allah Allah! O Rosaline uğruna nice gözyaşıyla yıkandı yanakların; nice tuzlu sular aktı boş yere aşka çeşni vermek için, ama bırakmadı ağızda. Güneş daha dağıtmadı gökteki ahlarını, eski iniltilerin çınlar daha şu benim ihtiyar kulaklarımda". Romeo'nun cevabı: "Azarlama, n'olur! Bu şimdiki sevdiğim ilgiyi iligiyle karşılıyor, sevgiyi sevgiyle; öteki öyle değildi."

Romeo, şölen gecesi bahçede, Juliet'in penceresi altında beklerken, Juliet'in kendi kendine konuşmasına şahit olur. Juliet'in karanlığa söylediği şu meşhur sözler: "Ah Romeo, Romeo! Neden Romeo'sun sen? İnkar et babanı, kendi adını reddet, bu elinden gelmezse, yemin et beni sevdiğine, vazgeçeyim ben Capulet olmaktan.", Romeo'nun saklandığı yerden çıkmasına ve aşkını ilan etmesine sebep olur. Gizlice evlenmeye karar verirler. Rahip, bu iki talihsiz aşığın nikahlarını kıyar. Aynı gün, Juliet'in kuzeni Tybalt ile prensin akrabası ve aynı zamanda Romeo'nun arkadaşı olan Mercutio arasında başlayan kavga, Tybalt'ın kılıcından aldığı yara ile Mercutio'nun ölmesine neden olur. Romeo, arkadaşının öcünü almak için Tybalt ile vuruşur ve Tybalt ölür. "Yazgının oyuncağıyım ben" diyerek kaçar Romeo. Olayı duyan Prens, akrabasının öcünü aldığı için Romeo'ya ölüm cezası vermez ama onu sürgün eder.
Juliet, olaylardan haberdar olmuştur. Kuzeninin ölümünden çok, kuzenini öldüren Romeo'nun sürgün edilmesi üzmüştür onu. Bu arada Rahip Lawrence, Romeo'yu hücresinde saklar.

Paris, prensin akrabasıdır ve Juliet'le evlenmek istemektedir. Capuletler bu evliliğe onay verirler ve Juliet'in "hayır" demesine rağmen hazırlıklara başlarlar. Juliet, olanları anlatmak için Rahip'e gider. Romeo, Rahip'in yanından ayrılmış, şehir dışında saklanmaktadır. Rahip Juliet'e düğünden önceki gece içmesi için bir ilaç verir. Bu ilaç Juliet'i 48 saat uyutacak, yaşam belirtilerini sıfırlayacak; iki günün sonunda Juliet uyanacaktır. Herkes onu öldü zannedecek, onu gömecekler ve o uyanmadan Romeo onu mezardan çıkaracaktır. Rahibin planı böyledir ve planı uygularlar. Juliet, ilacı içer, odasında ölü bulunur. Aslında ölmemiştir ama bunu Rahip'ten başkası bilmemektedir. Juliet gömülür. Rahip durumu Romeo'ya mektupla bildirir ama mektup Romeo'ya ulaşamaz. Romeo sadece Juliet'in öldüğünü haber almıştır.

Ya sonrası?...
Son sahneyi anlatırsam, okumamış olanlara haksızlık olacak. En iyisi bu güzel Shakespeare klasiğini siz okuyun, sonra yorumları paylaşalım.
Ama okumamış olanlar da eserin "mutlu son"la bitmediğini pek âlâ bilirler.
Özellikle son sahne için, eseri tiyatro sahnesinde izlemeyi çok isterim.

"Yazgının oyuncağı" Romeo ya da popüler benzetmeyle "Romeo, gerçek aşkın savaşçısı" talihsiz bir aşkın kurbanı oluyor, Juliet'le birlikte.

Aşkın trajedisi, Shakespeare kalemiyle 16. yy'dan 21. yy'a geldi, popülaritesini hiç kaybetmeden.
Romeo ve Juliet, tamamen Shakespeare kurgusu değilmiş, kitabın ilk sayfalarında belirtildiğine göre.

Shakespeare sevenlere tavsiye olunur...
Ama henüz Shakespeare ile tanışmadıysanız, Hamlet'le başlayın derim.

Felsefi ve şiirsel anlatımın zirve yaptığı bir başka Shakespeare eseri.

Hepimize iyi ve zevkli okumalar...

Perşembe, Şubat 14, 2008


MACBETH

William Shakespeare

Bir süredir "Shakespeare" sevgisiyle doluyum. Önce Hamlet'i okudum, filmini de izleyince S.'in şiirsel diline, anlatım ve hayal gücüne, kıvrak ve keskin zekasına hayran kaldım. Bu İngiliz edebiyat dahisinin eserlerini okumak çok zevkli. Oyun türünü sevmeyenler bile Shakespeare karşısında susacaktır, diyorum.

Gelelim Macbeth'e: Yer İskoçya. Macbeth, İskoçya ordusunun komutanıdır. Norveç ordusunun isyanını bastırıp ülkesine dönerken yolda kendisini "Glamis Beyi, Cowdor Beyi ve geleceğin hükümdarı" diye selamlayan üç cadı ile karşılaşır. Cadılar ona, kendisinin kral olacağını söyler. Yanındaki komutan Banquo'ya ise hükümdar olmayacağını ama soyundan hükümdarların geleceğini söylerler. Cadıların söylediklerinin etkisinde kalan Macbeth, durumu eşi Lady Macbeth'e anlatır. Kocasındaki iktidar ateşini, sözleri ve planlarıyla daha da körükleyen Lady Macbeth, eşiyle birlikte önce kralın ölümüne, sonra komutan Banquo'nun ölümüne ve İskoç soylusu Macduff'un eşi ve çocuklarının ölümüne dek sürecek cinayetler silsilesini başlatırlar.

Cadıların gelecekten verdikleri müjdeli haberi gerçekleştirmek uğruna, her dönemin vazgeçilmezi hırs,iktidar tutkusunun elinde bir oyuncağa dönüşen Macbeth,cadıların kehanetine ( İnsandan doğmuş kimse Macbeth'e zarar veremez ve Birnam Ormanı ayaklanıp Dunsinane Tepesi'ne yürümedikçe Macbeth yenilmeyecektir.) güvenerek doğru bildiği yoldaki tüm engelleri ortadan kaldırmak için, vicdanının sesini susturup ( vicdanı arada ses verse de) Lady Macbeth'in de kışkırtmalarıyla sayılı iktidar günleri geçirir.

Ölen kralın oğulları, İskoçya ordusu, İskoç soylularının birliği ile Macbeth tahttan indirilir, nasıl mı İskoç soylusu Macduff'un kılıcıyla can vererek. Bu arada Lady Macbeth'i de unutmamak gerek: İşledikleri suçun etkisini üzerinden atamaz, gördüğü hayaller sonucu intihar eder.

Cadıların kehanetleri gerçekleşmiştir ama Macbeth de iktidar hırsının kurbanı olmuştur...

Tüm Shakespeare eserlerini okumak, oyun ve film olarak izlemek istiyorum... İnsanı, insana ait bütün duygu, düşünce ve eylemleri bu kadar dahiyane anlatan bir kalemin, hakkında ne denirse densin (malum eserlerinin asıl yazarının kim olduğu konusunda çeşitli fikirler öne sürülmüş) okunmayı hak ettiğini, hakkıyla okunmayı hak ettiğini düşünüyorum.

Aslında Shakespeare eserleri çok daha teferruatlı incelenmeyi hak ediyor ama ben naçizane okur kalemimle yazıya döküyorum, en azından konu hakkında bir fikir vermeye çalışıyorum. Gönül ne çok isterdi profesyonel anlamda bilgi birikimine sahip olup, tüm yazarları, yorum yazdığım tüm kitapları daha başarılı bir şekilde anlatmayı...

Sürç-i lisan ettiysek affola...

Macbeth'in yoldan tam anlamıyla çıkmamışken, Lady Macbeth'le olan diyaloğundan bir alıntı:
"Niyetimi mahmuzlayacak gücüm yok. Yalnızca atın üstüne sıçramaya çalışan tutkum var. O da gereğinden fazla sıçrayıp, zavallıca öbür yana düşüyor."

Cumartesi, Eylül 15, 2007

HAMLET

William Shakespeare


W. Shakespeare' in meşhur trajedisi Hamlet... Hani şu hepimizin aşina olduğu "olmak ya da olmamak ( yok olmak) ...İşte asıl mesele bu..." cümlesinin geçtiği eser.
Tiyatro oyunu olması sizleri yanıltmasın, okuması da en az izlemesi kadar zevkli (Ben tiyatroda değil ama birkaç yıl önce TRT2'de sinema filmini izlemiştim).
Yine bir intikamın öyküsü... Konuyu az-çok herkes bilir sanırım. Danimarka Prensi Hamlet, babasının ani ölümüyle acılar içinde kıvranırken, annesi, amcasıyla evlenmiştir. Bu arada babasının ruhu savaş zırhlarını kuşanmış, birkaç nöbetçi askere görünmüştür. Bunu duyan Hamlet, babasının ruhuyla konuşur, aslında babasının amcası tarafından zehirlenerek öldürüldüğünü öğrenir. İntikam ateşiyle tutuşurken ölmek ya da hayatta kalıp acı çekmek arasında bocalar durur ve o müthiş sözlerini söyler:
"Olmak ya da olmamak! İşte bütün mesele bu!... Acaba zalim feleğin okuna, taşına göğüs germek mi , yoksa bu mihnet deryasına karşı koyarak hepsine son vermek mi daha asil bir hareket olur? Ölmek: Uyumak... Hepsi bu kadar... Ve bir uykuyla bütün kalp ağrılarını, vücudun yakındığı binbir derdi dindirebilmek... İşte varlığımızın özlediği netice! Ahh, işte güçlük burada! Çünkü ruhumuz bu fani kalıptan sıyrılıp ölüm uykusuna daldığı an, nasıl bir rüya göreceğimizi kim bilir?"
Çok manidar sözlerdir bunlar. Kendi içsel savaşını intikam duygusu kazanır. Artık sevdiği Ophelia'dan dahi uzaklaşır. Şehre gelen bir tiyatro topluluğunu saraya çağırır ve yeni kral ve kraliçenin huzurunda oyunlarını sergilettirir. Sergilenen oyun da tıpkı babasının başına gelenler gibidir. Amcası Hamlet'ten korkmaya başlar ve onu İngiltere'ye yollar, amacı onu orada öldürtmektir. Hamlet kendini kurtarır ve ülkesine geri döner. Kralın düzenlediği kılıç müsabakasında, kralın tuzağına düşer ve ölür ama ondan önce tuzağa annesi düşer ve zehirli içkiyi içerek ölür, ardından kral da ölür.

Ben eserde "Horatio" karakterini sevdim, sadakati ve vefasıyla Don Kişot'un Sanço Panza'sını hatırlattı ama Horatio, Sanço gibi saf değil. Ophelia'nın sonuysa tam bir trajedi.
Yine kitapta, mezar kazıcılarını Horatio ile izlerken Hamlet'in kurduğu cümleler, düşünceleri, kuru kafalar üzerine yaptığı felsefe çok etkileyici. Kuru kafaların ve kemiklerin şimdiki halleri ve geçmişteki halleri üzerine tespitleri çok enteresan.
Kısacası ben bu kitabı sevdim, trajedi olmasına, herkesin ölmesine rağmen... Belki de felsefeyi sevdiğimden...