30 Ocak 2012 Pazartesi

Masal tadında gerçek

Ateşin tavan yaptığı akşam kurulduk koltuğa en sevdiğimiz battaniye ile...
Kırmızı başlıklı kız filmimiz.
Başında nemli bir bez hiç sevmediği ama iyi  geldiği için katlandığı.
Nemli bezli başını yasladığı benim omzum. Hiç kıpırdamıyoruz ne o, ne ben. Seyrediyoruz filmi.
Ben bir ateşine bakıyorum bir filme. Maksat yerinde sıkılmadan durmasını sağlamak çizgi sinema ile.
Film biter yatağa geçeriz anne-kız. Baba henüz arkamızı toplamakta salonda.

Babası kızı hasta olduğunda; onu çok çok sevdiğinden, kıyamadığından, gözünden bile sakındığından sevgisini nasıl göstereceğini bilemediğinden zaman zaman sevgi sarhoşu yapar kızı. Öper... öper, koklar, sıkar bazen can yakar sarılırken.


Yatağa yatarız kız-kıza... Minik boy kız sorar; "anne babam niye cok şımayık"
Şımarık diyor :) Anlamını tam bildiğinden bile emin değilim. Anlamını bilse bile öyle bir cümlenin sonuna ekliyor ki. Dinleyen; gülsem mi? gülmesem mi? bilemiyor. Ciddi sorduğun bir soru karşısında karşındaki gülerse ne anlarsın oradan hesap et. Cevap bekliyor kız ciddi ciddi ama ben ciddi görünümlü içten içe gülenim. Gülüyorum kocaman kocaman fark ettirmeden. Anlatıyorum bir birrr... Seni çok seviyor kızım diyorum ve sevgisini böyle gösteriyor. Öyle ya sevginin gösterimi hep aynı standartta değil. Çok seviyor ötesi var mı? Se-vi-yor ♥

Ben anlata durayım minik boy uykuya dalmış oluyor, hem ateşten hem dinlediğini masal sandığından. Halbuki masal sandığı baba sevgisi ömrü hayatında görebileceği en gerçek sevgi.

24 Ocak 2012 Salı

Tavuk suyuna sevgi

Evveli hafta hasta idi.
Geçti dedik her şeye harfiyen uyup ilaçlarını kullanınca.
Şimdi tekrarlayan ateş var. Doktorun 10 günlük kontrol süresi dolmadan yine kapısında bitmek var.

Ateş, sürekli yatma hali, sayıklama, iştahın kesilmesi vs. vs. rutin hastalık halleri minik boy kıza. Anne-babaya ise bolca sabır minik kıza baktıkça. Birde tavuk suyuna çorba.

Tavuk suyuna çorbanın iyileştirme etkisi; anne elinden çıkmış olması, bol sevgi yüklü olması ve çorbayı karıştırırken bolca şifa olsun demekten geliyor esasen... Dumanı üstünde tüte tüte bir çorba kaşık annenin elinden içilirse iyileştirme etkisi yüksektir dimi. Şimdi eve gidip tavuk didiklemeli...



Bir tas kaynayan çorba annaneye gönderilmeli birde. Kızından anneye şifa olsun diye diye...

Son söz; cümleten geçmişler olsun.

23 Ocak 2012 Pazartesi

CAN SAĞOLSUN


Bir anahtar bir anahtara gel beraber bir iş çevirelim sahiplerimizin yüreğini bir ağzına getirelim demiş.

Birinci anahtar; bizim evde kapının ardında kalmış. Kapının üstünde unutmanın çaresi kolaymış... Çilingir bir telefonla gelip açıyormuş kapıyı. Üstelik ayağı alıştığından indirim bile yapıyormuş ev sahiplerine.

İkinci yaramaz anahtar; emanet edildiği işgüzar otopark görevlisinin elinden ardına bakmadan kayıplara karışıyormuş sahiplerine hiç acımadan. Yedek anahtarı ardında bırakmış ama yinede sil baştan anahtarlar yenilenmeliymiş.

... biz bu hafta sonu çoluk çocuktan çok anahtarlarla uğraştık. Rüya olsa hayra yoracağım ama o kadar gerçekti ki ;)

Bir daha yaşanmaması dileğimizdir. Birde amannn kaybolan anahtar olsun "cana değil mala gelsin" demekteyiz ;)

20 Ocak 2012 Cuma

Ufacık minicik ama faydaları büyük

Bıldırcın yumurtası bizim evde Yağmur'un midesine girip girebilecek tek yumurtadır.

Hafta içi-hafta sonu, sabah-akşam fark etmez akıllarına yumurta gelince deliren... Yumurta akla düştüyse illa yenmeli diyen karı-kocaya inat yumurta sevmeyen bir çocuk bizimki. Keyifli kahvaltılara gölge düşüren bir düşmanlık sergilediği. Görünce öğkkkk der başka bir şey demez.
yumurta
Bıldırcın yumurtası ile tanışıklığımız 2 sene öncesine dayanır tesadüfi bir şekilde. Faydaları gözüme çarptı bir yazıda. Alerjik astımlı bünyelere iyi geldiğini okudum ki sadece bu kadarı almaya yetti. Ne de olsa korkuyorduk kalıcı bir hastalıkla yaşamaktan. Çok şükür hastalık bitti geçti ama bıldırcın yumurta kalıcı oldu.

Biz hastalık bahanesi ile aldık ama kendisi çocuk diye çocuk yumurtası sandı, çaktırmadık. O gün bu gündür bıldırcın yumurtası yer bizimki. Minik minik daha bir sevimli geliyor gözüne. Kıyamayıp avucunda saklamışlığı vardır minikliğine aldanıp.

Her ne kadar doktorumuz tavuk yumurtasının yerini tutmaz dese de... Aramızda kalsın bıldırcın yumurtası yiyor sadece bizimki.

Bu fayda yetmez daha neler var derseniz. Devamı burada...

19 Ocak 2012 Perşembe

Yaaa

erik&y
"Y" harfi ile başlayan her şeyi ama her şeyi ayrı seviyor.
Yağmur'un Yaaa'sı diye başlıyor, gözümüze sokuyor.

Peki yumurta!
Yok onu sevmiyor :(
O "yuuu" ile başlıyormuş :)

11 Ocak 2012 Çarşamba

Bir anı'nın getirdikleri

On parmağında on marifet bir Demet var herkesin bildiği. Bilmeyenlerin çok geçmeden tanıması gerektiği. Harika el işleri yapıyor. Çaktırmadan çok tüyolar almışlığım vardır fotoğraflarından. Yeni yıl öncesi bir çekiliş yaptı kendi yaptığı güzelliklerden hediye etmek için. Bir anı istiyordu çekiliş sonucunu belirlemek için... ve bizde anı çoktu.
demetoloji_hediye_4
demetoloji_hediye_3
demetoloji_hediye_2
demetoloji_hediye_1
Hemen çok taze yaşanmış bir anımızı paylaştım. Şöyle ki; Pazar günü alışverişten eve girdik. Alınmış birkaç bir şeyimiz vardı. Yağmur, ben, eşim üstümüzdeki montları çıkarıyoruz bir yandan önce kim banyo yapsın muhabbeti. Babasının arkası dönük biz Yağmur’la karşı karşıyayız. Yağmur baba bunu açar mısın? dedi. (mont fermuarını kastediyor aslında) Babişko arkası dönük olduğundan aldıklarımızdan bir şey açmak istediğini sanıp “şimdi olmaz banyodan sonra açarız” dedi ve biz Yağmur’la koptuk ☺ Nasıl yani montla mı? banyo yapacak diye :) Gülmemiz gelmiş yoksa başka bir şey değil. İşte Yağmur'lu bir anı ♥


Sonuç; evimizin daha şirin, daha sıcak bir ev kıvamına gelmesine sebep süslerimiz var içimizi renklendiren. Demet' imiz sağ olsun ;) 

9 Ocak 2012 Pazartesi

Mevzu; yok denecek kadar az.

Yattık-kaktık, yattık-kalktık...
O okula, ben işe geldim.

Arada ters ters baktık birbirimize. O odasında fazla yada ben başka odada fazla kalınca koşa koşa sarıldık birbirimize. Sarıldık, çokça sarmalandık. Barbie bebekleri konuşturduk, masustan kuaföre götürdük.

Beraber uyuduk tek kişilik yatağında. Evin en sıcak odası orası geldi manevi olarak ikimize. Evden anne-babasını komşuya gönderip özgürlüğünü ilan etmiş gençler gibi abur-cubur yedik. (aramızda ;))

Cumartesi kahvaltısını ehli-keyif yapmasına ses çıkarmadım eğer yemem deseydi sakinleştirici tarafım yanımda değildi. Ertesi gün yani son yalnız günümüz keyiften yoksun geçti.

Pazar kahvaltısında bir önceki gün gibi sakin kal(a)madım. Ama bilsem dilimi ısırırdım, odayı terk ederdim, belki birine telefon eder kafamı dağıtırdım, belki ilk temizlik değil kahve yapıp kendimi ödüllendirirdim ve hemen sakinlerdim. Bilsem şimdi yeme acıkınca başka bir şeyler hazırlarız derdim. Bilsem! Nereden bilir insan bir yemek mevzusu büyüsün de hazmedilemeyecek hal alsın. Üstüne soda içsem geçer miydi? Ya da uyku ilacı içsem, vurup kafayı yatsam oh hepsi bir rüyaymış desem kalksam.

İşte bir pazar böyle geçer gider. Bir çocuk ve kırıldığı annesi vardır... Ve durum hiçte dışarıdan göründüğü gibi değildir.

Tarihi istediğimiz güne götürüp yaşanmamış kılan makine icat edildi mi?

6 Ocak 2012 Cuma

Düşün düşün ..... ....

2011biterken
Pedagog; çocuklar ebeveynlerinin vicdan azaplarınızı biliyor, hissediyor kendi yararına bulduğu sizin açıklarınızdan faydalanabiliyorlar dedi. Doğru mudur? Doğru ise bizimki işini iyi biliyor.

Benim en açık noktam; iş'ten- güçten, evden ya da kişilerden dolayı minik boyumuzu ihmal ettiğimi düşünüp kaş yaparken göz çıkarmak. Ve onun dediklerine çok anlam yüklemek. Çocuk deyip geçememek. Misal evveli akşam "benimle hic oynamıyon" dediğinde allak bullak oldum. Bu nasıl bir haksızlık(tı). Teslim oldum ona aksini bildiğim halde. Çok şey yapıp hiç bir şey verememek ne büyük çaresizlik veriyor.

Düşünmekten alıkoydum kendimi bir süreliğine. Oturdum iş yerimde sağ elimde bir çikolata öte tarafımda çikolatalı gofretler ve daha fazlası çekmecede bunlar beni kesmezse diye. Ağzım dolu şapırdanırken yine düşünüyorum çikolatanın verdiği mutlulukla... Yeni bir ben lazım bana ☺

4 Ocak 2012 Çarşamba

Çok uyku var bu yazıda ve birde aşk ♥

Ardından ne çarşaf ne nevresim değiştirdim.
Sen gelene kadar sen gibi kokmak istedim.
Sensiz uykuya dalabilmek zor geldi. Kıza sarıldım, dolandım. Dün akşam ilk önce Yağmur'un uyumasını değil kendimin uyuyabilmesini diledim.
aşk
Hani senli akşamlarımız da kıza kitap okuma faslından sonra o dalar uykuya, ben onu seyrederken uykuya dalarım... Sonra sen uyandırırsın beni. O zamana kadar geçen uyku, uyumak değil evdeki huzuru dinlemek gibi birşey. Gözlerim bazen ona dalmış,
uyumuşum-uyanmışım,
içeriden gelen sese kulak vermişim,
bazen hazırladığın kahvenin kokusunu duymuşum,
bazen masuscuktan uyumuş gibi yapmış gelip kaldırmanı beklemişim... Huzur işte.
Ama dün gece vurdum kafayı yattım. Kızımı içime çektim, kokusu uyku ilacı gibi geldi, yeminle ☺

Diyeceğim "kıymetlimsiniz".

Eşime&kızıma.